VERYANSIN TV
Stratejist ve Jeopolitist emekli Tuğgeneral Nejat Eslen, gündemdeki konuları Veryansın TV’ye değerlendirdi. Eslen, korona virüsün ABDÇin ticaret savaşına etkilerine dikkat çekti. ABD’nin Türkiye’nin stratejik ortağı olamayacağını söyleyen Eslen, Rand raporuna tekrar dikkat çekti. İşte Eslen’in sorularımıza yanıtları:
Sizin sayenizde Türkiye’de bu rapor konuşulmaya başlandı; ama çok yetersiz. Röportajımızın ikinci bölümünde de son günlerde ortaya çıkan Korona virüsünü yorumlayarak başlayalım. Bu virüs ile ilgili biyolojik silah olduğu ve Çin’in büyüme hızını yavaşlatacağı ifade ediliyor. Korona ile ilgili olarak ifade edilenler, bir komplo teorisi midir? Yoksa sadece bir salgın hastalık mıdır? Bu salgın hastalık medya vasıtasıyla büyütülerek, bir fırsatçılık mı yapılmak istenmektedir?
Dünyada resmi verilere göre, sadece 2019 yılı içerisinde 50 milyon insan grip tedavisi gördü. En az 20 bin insan da gripten öldü. Yani gripten her zaman insanlar ölmektedir. Ancak Çin’deki Korona Virüs salgını çok medyatik oldu. Televizyonlarda devamlı onu izliyoruz, bir panik havası yaratılıyor. Tabi elimizde bir kanıt olmadan, bunun biyolojik bir saldırı olup olmadığını söyleyemeyiz. Ama tahminlerde bulunabiliriz. Bunun için de ABD ve Çin arasındaki ilişkilere bakmamız lazımdır.
ABD, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra liberal ekonomiyi esas alarak, yeni bir uluslararası düzen kurdu. Dünya Bankası, IMF, NATO, Birleşmiş Milletler vb. kurumları da bu düzene göre inşa etti. En önemlisi de ABD bu düzeni kurarken, doları dünya parası yaptı ve yine ABD çıkarlarına hizmet eden küresel bir finansal sistem kurdu. Günümüzde ise dünyada, küresel bir güç mücadelesi devam ediyor. Bu mücadelenin üç tane önemli aktörü vardır: ABD, Çin ve Rusya. Küresel güç mücadelesinde ABD’nin amacı, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurduğu düzeni sürdürebilmektir. Yani dünya liderliğini sürdürebilmektir. Amerikalılar diyor ki, “Çin bizim kurduğumuz bu düzeni yıkmak istiyor”. Bu durumda ABD’nin ne yapması lazımdır? Dünyada kısa süre içerisinde bu büyüme ve gelişmeyi sağlayan Çin’in engellenmesi lazımdır. İşte bunu da Trump başlattı. Çinli yetkililer de, “ABD’nin Çin’e karşı hibrit bir savaş uyguladığını” söylüyorlar. Trump, ABD ve Çin arasındaki ticaret dengesizliğini ortadan kaldırmak istedi. Çin’in ekonomik büyümesini dizginlemek istedi. Bunun için bazı yaptırımlar uyguladı. Buna ticaret savaşları dendi. Çinli yetkililer Hong Kong’taki olayları da, ABD’nin uyguladığı hibrit savaşların bir parçası olarak görüyorlar.
ABD Çin’in en büyük silahı olan Kuşak Yol projesini engellemek için bu projenin uygulandığı değişik coğrafyalarda karışıklıklar çıkartarak da Çin’in bu jeopolitik atılımını engellemeye çalışmaktadır.
Korona Virüsü olayına baktığımızda da, burada çok büyük bir medya algı harekatı olduğunu görmekteyiz. Buradaki mesele ise virüsün, Çin’in ekonomik büyümesini nasıl etkileyeceğidir. Bence ciddi bir şekilde etkileyecektir. Ekonomistlerin bunu hesaplaması gerekmektedir. Sadece Çin’in ekonomisini değil, dünya ekonomisini de etkileyecektir. ABD Ticaret Bakanı Çin’deki Korona Virüsünün, ABD’deki istihdam sorununun çözülmesinde büyük faydalar sağlayacağını söyledi. Dolayısıyla Türkiye’deki ekonomistlerin bu virüs ile ilgili olarak Çin ekonomisinin nasıl etkileneceğini, bunun küresel yansımalarını, Türkiye’ye yansımalarını çok iyi analiz etmeleri gerekmektedir.
Başta da söylediğim gibi bunun biyolojik bir savaş hamlesi olup olmadığını, kesin olarak söylememiz mümkün değildir. Ancak Korona Virüsü ABD ve Çin rekabetinde, ABD‘nin çıkarlarına hizmet etmektedir. Bunu çok açık bir şekilde ifade edebiliriz.
Korona Virüsünden sonra yeniden Rand‘ın raporuna gelecek olursak, ABD’nin Türkiye’ye özel olarak böyle bir rapor hazırlamasının amacı nedir ve neden yapmak istediklerini Rand Raporu üzerinden açıkça paylaşıyorlar?
Öncelikle şunu ifade edeyim ki, büyük devletler niyetlerini açıklayarak ortam hazırlıyorlar. Bu bir güç gösterisidir. Yapmak istediklerini açıkça ifade ederek yaparlar.
Türkiye Soğuk Savaş döneminde, hem NATO için hem de ABD için çok önemliydi. Çünkü Soğuk Savaş döneminde Türkiye, hem Balkanlardan gelecek hem de Kafkasya’dan gelecek Varşova Paktı birliklerine karşı bir set oluşturuyordu. Türkiye’nin bu gücü, Merkezi Avrupa’ya daha fazla Sovyet ve Varşova Paktı tümenlerinin yönelmesine mani oluyordu. O zaman Türkiye, Avrupa’nın güneydoğu kanadının bekçisiydi. Türkiye’nin Atlantik kanadındaki en büyük jeopolitik önemi de buydu. Ama o zaman Türkiye, hem ABD için hem de Avrupa için bir Avrupa ülkesiydi. Bizi Avrupalı gibi görmek zorundaydılar. Çünkü biz, Avrupa’nın güneydoğu kanadını savunmakla sorumluyduk.
ABD TÜRKİYE’Yİ KAYBETMEK İSTEMİYOR
Soğuk Savaş bitti. Peki, bu dönemde Türkiye neden ABD için önemli?
Soğuk Savaş bitti ve yeni bir dünya kuruluyor. Türkiye, sadece ABD için önemli değil. Türkiye aynı zamanda tüm küresel güç mücadelesinin içerisinde, Rusya için de önemli, Çin için de önemli, ABD için de önemlidir.
Kısaca Çin’e değinecek olursak, Korona Virüsü konusunda belirttiğimiz gibi Çin, Kuşak Yol projesini başlattı. Bu proje, Avrupa ile Asya’yı, Asya ile Afrika’yı birleştiren, ulaşım hatlarını tesis eden ve ticareti geliştiren bir hattır. Çin, bu hattı inşa etmeye ve geliştirmeye çalışıyor. Şimdi bu noktada Türkiye’nin jeopolitik konumu,’Dünya Adası’ dediğimiz AfroAvrasya coğrafyasının, yani Avrupa, Asya ve Afrika’nın tam merkezindedir. Kuşak Yol Projesi, bu merkezlerle iyi ilişkiler kurmak için çok önemlidir.
Rusya için baktığımızda, kıtasal bir güç olduğunu ifade ediyoruz; ama Rusya’nın bazı zafiyetleri vardır. Rusya’nın ekonomisinin yıllık GSH 1.6 Trilyon dolardır. Doğu komşusu Çin’in yıllık GSH ise Rusya’nın on mislidir. Yani 1618 Trilyon dolar civarındadır. Bugün Rusya ile Çin’in arası iyi; ama Çin’in nüfusu 1.4 milyar, yani Rusya’nın nüfusunun on katıdır. Dolayısıyla bugün olmasa bile, gelecekte Rusya, Çin’i potansiyel bir tehdit olarak görebilir. Rusya aynı zamanda, batıdan da Atlantik cephesi tarafından sıkıştırılmaktadır. Soğuk Savaş’ın bitmesinden sonra ABD, NATO’yu doğuya doğru genişleterek Rusya’yı çevrelemeye çalışmaktadır. Rusya’nın güney kanadını emniyete alması için, Türkiye çok önemlidir. Rusya hem doğudan hem de batıdan çevrelenmişken, güneyini emniyete almak ve sıcak denizlere inmek için, Türkiye ile iyi geçinmek zorundadır.
ABD’ye gelirsek, ABD’yi korkutan en büyük şey: AfroAvrasya coğrafyasının tam merkezinde olan Türkiye’nin, Atlantik yapısının dışına çıkabilecek olmasıdır. Bu gerçekleşirse, küresel anlamda çok önemli denge değişiklikleri olabilir. Yani Türkiye’nin İran ve Rusya ile işbirliğine gitmesi; hatta bunu işbirliğinin de ötesine taşıması, hem AfroAvrasya coğrafyasında devam eden jeopolitik güç mücadelesine yeni bir şekil vermiş olur. Hem de dünyayı üç kutuplu hale getirebilir. Bir tarafta Çin, bir tarafta ABD liderliğinde Atlantik, bir tarafta da aynı güvenlik kaygılarıyla işbirliği içerisinde hareket eden TürkiyeRusyaİran vardır. Yani dünyadaki dengeleri değiştirir. Türkiye’nin bir nüfus yeteneği vardır, ekonomik kapasitesi vardır, silahlı kuvvetleri vardır. Bugün mesela Almanya kendini güvende hissediyor; ama güçlü bir silahlı gücü yoktur. Fransa da aynı durumdadır. Baktığımızda bizim silahlı gücümüz onlardan çok daha üstündür. İşte ABD’nin kaygısı, Türkiye’yi kaybetmek istememesinden kaynaklanmaktadır. ABD, Türkiye’yi kaybetmek istemiyor; ama kullandığı yöntem farklıdır. Eski alışkanlıklarıyla yaptırımlar uygulayarak ve Türkiye’de iktidara gelecekleri seçerek, onları destekleyerek, kendi çıkarları doğrultusunda hareket edecek yönetimleri işbaşına getirerek, bu jeostratejik ilişkiyi sürdürmek istiyor. ABD, tam da burada hata yapıyor. ABD’nin yaptığı bir hata daha şudur: ABD Ortadoğu’yu şekillendirirken, doğrudan doğruya Türkiye’nin güvenliğine karşı tehditler oluşturuyor.
Doğrudan bizim milli güvenliğimizi neden tehdit etmek istiyor?
Bunun iki tane ciddi amacı vardır. Birincisi İsrail, kendi güvenliği açısından bunu böyle istiyor. Yani Ortadoğu’daki Arap ülkelerini küçük parçalara ayırarak, Ortadoğu’da İsrail’e karşı itaat edebilecek bir Kürt devleti kurarak, İsrail’in güvenliğini sağlayacak ve hizmet edebilecek bir Ortadoğu ülkesi yaratmaya çalışıyor. İkincisi de, Ortadoğu hem doğalgaz olarak hem de petrol olarak dünyanın en zengin bölgesidir. Buradaki enerji kaynaklarını ve ulaştırma hatlarını, kendisine yakın yönetimlere devrederek kontrol etmek istiyor. ABD, İsrail’in çıkarlarına hizmet eden bu girişimleri yaparken, Türkiye’ye karşı Irak’ın kuzeyinde tehdit oluşturuyor. Artık orada istemesek de, Barzani yönetimi gerçekleşti. Orada ilan edilmemiş sözde bir devlet vardır. Bugün Barzani’nin kontrolündedir; ancak yarın kimin kontrolünde olacağı belli olmaz.
ABD, PKK’yı açıkça destekliyordu. PKK’nın uzantısı PYD’yi de Suriye’de destekliyordu. Bunlar bizim için öncelikli tehditlerdir. Demek ki ABD’nin Ortadoğu’daki davranışları, Türkiye için tehdit oluşturmaktadır. Bu Doğu Akdeniz’de de böyledir. Doğu Akdeniz’de adil olmayan bir şekilde, ABD bizim karşımızda oluşan koalisyonu destekliyor. ABD’nin menfaatleri için Müslümanları Müslümanlarla çatıştırırken, Kıbrıs’ta da Türkiye’den ayrı bir yönetim kurmak istiyor. ABD bütün Ortadoğu’yu parçalara ayırmak istiyor; ama Kıbrıs’ı bütünleştirmek istiyor. Ege’de de Yunanistan’ın çıkarlarını destekliyor. ABD, Türkiye için stratejik ortak olamaz.
ABD’nin Türkiye için bir stratejik ortak olamayacağını ifade ettiniz. Öyleyse neden hâlâ birlikte hareket etmek ya da öyle görünmek istiyor?
ABD’nin eski bir alışkanlığı var. ABD, jeostratejik olarak Türkiye’nin kıymetini bildiği için, devamlı olarak Türkiye’yi kendi yörüngesinde tutmak istiyor. Ama bunun için uyguladığı yöntemler yanlıştır. ABD’nin, vazgeçtiği yönetimleri değiştirmek için Soğuk Savaş döneminde kullandığı bir başka yöntem de askeri müdahalelerdi. Biz de o dönemlerde askerler olarak vatanı kurtarıyoruz zannettik ve darbeler yaptık. Hâlbuki şuanda geniş düşündüğümüzde, bu darbelerin ABD çıkarlarına hizmet ettiğini görebiliyoruz. Rand Raporu’nda da bu konuyla ilgili bir mesaj var. ABD, Milli Savunma Üniversitesi’nin müfredatını birlikte hazırlayalım demektedir. Çok eski tarihi olan bir Türk Devletiyiz. Bu tarz konularda birlikteliklere ihtiyacımız yoktur. ABD, eski alışkanlıklarını devam ettirebileceğini düşünerek, Rand Raporu üzerinden istemediği yönetimlere mesaj veriyor. 15 Temmuz hain kalkışmasında da bunu denedi. Bizim bunu kabullenmemiz mümkün değildir. 15 Temmuz’dan öncede yaşanan süreçte, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin içindeki Atatürkçü generalleri, amiralleri, subayları saf dışı etmek için kullanmış olduğu kumpaslar vardır. Bu kumpaslar da silahlı kuvvetlerimize karşı yapılan darbelerdi.
Türkiye’nin yapması gerekenler nelerdir?
Bizim yapmamız gereken, Rand Raporu’nu çok iyi incelemektir. Bu raporun üstü kapatılmaya ve eksik analiz edilerek geçiştirilmeye çalışılıyor. Hâlbuki Rand Raporu, ABD’nin niyetlerini anlamamızı kolaylaştırmaktadır. Bizim bu raporu iyi irdeleyerek tedbirler almamız şarttır.
Sadece tedbir almakla da olmaz, karşı mesajlarımızı da vermemiz gerekmektedir. Türkiye’de hiçbir haber kanalında bu rapor tartışılmıyor. Bu çok ilginçtir. Bu rapor yok sayılıyor. Neden yok sayılıyor? Bu konuyu ne iktidar ne de muhalefet, hiç kimse gündeme getirmiyor. Daha öncede ifade ettiğim gibi, bu rapor Türkiye’nin iç işlerine müdahaledir ve uluslar arası bir suçtur. Trump’ın başı belada. Neden? Ukrayna üzerinden gelecek seçimleri etkilediği ile ilgili olarak, azli istenmektedir. Peki, Rand’ın Türkiye için hazırladığı bu rapor, demokratik muhalefet koalisyonu üzerinden Türkiye’nin gelecekte yapılacak seçimlerini etkilemek istemiyor mu? Türkiye’de bu konuda bir sessizlik var.
Türkiye’de Rand Raporu, iyi incelenmelidir. Çünkü bu rapor Türkiye’nin geleceği ile ilgili ABD’nin niyetlerini ve eğilimlerini anlatmaktadır. Bunlara yoğunlaşılmalıdır ve karşı tedbirler geliştirilmelidir.