Rusya’nın Federal AskeriTeknik İşbirliği Servisi’nin (FSVTS) Direktörü Dmitriy Şugayev, Kasım ayında Sputnik’e yaptığı açıklamada, Türkiye’nin 5. nesil savaş uçağını geliştirmesine yardım etme konusunda görüşmeler yürüttüklerini söylemişti.
Bu açıklama, Antalya’da düzenlenen Savunma ve Havacılık Sanayiinde Küresel Stratejiler Konferansı’na katılan Savunma Sanayii Başkanı Prof. Dr. İsmail Demir’e soruldu. Milliyet’te yer alan habere göre Demir, bu soruya, "Rusya Federasyonu ile görüşmelerimizde çok sayıda işbirliği kalemi var. Bunlar MMU ile ilgili bazı konuları da içeriyor. Milli jet TFX, 2023'te hangardan çıkacağı için seçtiğimiz bir motor tipi var, belirli sistemler var ama zaman geçtikçe belirli sistemlerin değiştirilerek, geliştirilerek yenilenmesi veya yerlileştirilmesi gibi bir adım adım süreç olacak. Bu süreçte de belirli yerlileştirilecek sistemlerle ilgili Rusya tarafıyla görüşmeler olabilir. Çok fazla detay yok şu anda" yanıtını verdi.
Türkiye, MMU projesinin ilk aşamasında İngiltere merkezli BAE Systems’ten teknik destek almak üzere anlaşma imzalamıştı.
Ana yüklenicisinin Türk Havacılık ve Uzay Sanayii (TUSAŞ) olduğu MMU projesinde ilk parçanın üretildiği 4 Kasım’da TUSAŞ Genel Müdürü Prof. Dr. Temel Kotil tarafından açıklanmıştı. Kotil, MMU’nun 18 Mart 2023’te hangardan çıkarılacağını yani motorunun çalıştırılacağını, 18 Mart 2025'te de ilk uçuşunu yapacağını duyurmuştu.
Uçağın envantere katılması için ise 2030 yılı hedefleniyor.
"Rusya havacılıkta köklü geçmişi olan bir ülke"
Peki, Türkiye’nin en önemli savunma sanayi projesinde Rusya ile işbirliği mesajı ne anlama geliyor? Savunma Sanayii Araştırmacıları Kadir Doğan ve Anıl Şahin, Sputnik’e değerlendirdi.
Kadir Doğan, "Birçok anlam içeren bir açıklama. Hem teknik, hem politik hem de uluslararası ilişkiler açısından çeşitli anlamlar barındırıyor" diyerek şunları ekledi:
"Teknik açıdan bakarsak, Türkiye'nin havacılık alanında birçok noktada ciddi kazanımları, kabiliyetleri ve birikimleri olmasın rağmen, bazı alanlarda hem teknik altyapı hem de tecrübe eksikliği mevcut. Rusya ise havacılıkta köklü geçmişi olan, birçok uçak tasarımı yapmış, bu alanda geçmişten günümüze tanınmış birçok başarılı bilim insanına sahip bir ülke. Türkiye'nin tecrübe eksikliği olan alanların birçoğunda Rusya ciddi bir bilgi birikimine sahip. Bu alanların başında sıkıştırılabilir akışlar, ses üstü akışlar, aeroakustik, aerotermodinamik gibi akışkanlar mekaniği ile ilgili alanlar ile hasar teorisi gibi bazı mekanik alanlar ve bunların test/geliştirme altyapıları geliyor. Burada saydığım alanlar daha çok bilimsel, teorik alanlar. Diğer alanların birçoğunda Türkiye'nin yeterli altyapısı mevcut, mevcut olmayan tarafların birçoğunu da BAE Systems desteği ile elde edebilecek kabiliyette. Sözünü ettiğim eksikliğin olduğu alanların hepsinde Rusya, ciddi bir teknik altyapıya sahip. Hatta bu alanların birçoğuna damga vurmuş bilim insanları Rus bilim insanları. Bu alanlarda yapılacak iş birlikleri hem Türkiye'ye çok ciddi bir kabiliyet kazanımı sağlamış olur hem de bu alanlarda bir altyapının oluşmasına imkan sağlar."
Türkiye’nin aviyonik sistemlerde yeterli kabiliyeti olduğunu ifade eden Doğan, "Türkiye, motor konusunda yeni yeni kabiliyet kazanan bir ülke, turbojet ve turboşaft motorlarda bir tecrübe ve bilgi birikimi oluştu ancak henüz turbofan motorlar konusunda, özellikle 5. nesil turbofan motorlar konusunda bir tecrübesi bulunmuyor. Rusya'nın ise özellikle Su57 ile birlikte burada bir kabiliyet söz konusu. Ürün bazlı bir işbirliği yapılacak ise muhtemelen bu motor konusunda olacaktır diye düşünüyorum" diye de ekledi.
"Rus uçakları özellikle manevra kabiliyetleriyle öne çıkıyor"
Anıl Şahin ise MMU’nun bloklar halinde geliştirilen bir savaş uçağı olduğunu belirterek şunları ifade etti:
"Bloklar halinde geliştirmenin anlamı da uçağın zaman içerisinde daha üstün kabiliyetlere sahip olacak olmasıdır. Her yeni blok ile birlikte uçakta kullanılacak kritik parçaların yerlilik oranın da artması hedefleniyor. Tabii savunma sanayii alanında teknoloji kazanımı, genel itibarıyla ArGe yatırımı veya teknoloji transferi ile oluyor. ArGe, oldukça zaman ve maliyet isteyen bir konu. Teknoloji transferi ise maliyet isteyen ancak yapılan anlaşmaya göre zaman açısından daha avantajlı olan bir model. Tabi bu modelde ülkeler arası ilişkilerin önemi de büyük.
Rus uçakları, özellikle manevra kabiliyetleriyle öne çıkıyor, özellikle itki vektör kontrolü alanındaki tecrübesi çok gelişmiş durumda. Yani Rus savaş uçakları, Batı bloğundaki uçaklara göre çok daha gelişmiş manevra kabiliyetine sahip. Aviyonik özellikleriyle ilgili pek açık kaynak bilgisine rastlayamıyoruz. Ancak özellikle tahrik sistemi, RAM boyası, aviyonik ve radar gibi alanlarda bazı ülkelerle çalışma gerçekleştirmemiz olası. Bu ülkelerden birisi de Rusya olabilir. Burada, Rusya’nın elindeki imkanlar ve teknoloji transferine ne kadar sıcak bakacağı önemli bir husus. S400’deki teknoloji transferi, bu süreç için önemli bir nokta olacaktır.”
Şahin, "Savaş uçağı geliştirmek, bu alanda hiç tecrübesi olmayan ülkeler için gerçekten zor. Türkiye’nin bu alanda bir ihtiyacı var ve bu sebepten ötürü de İngiltere (BAE Systems) ile işbirliği yapıyor. İşin hem tasarım tarafında hem de üretim alanında bazı teknolojilere erişmemiz elzem. Bunların bir kısmına firmalarımız, ArGe yaparak ulaşacaklar. Bir kısmı için ise yine teknoloji transferi gerçekleştirilecek. Tabii teknoloji transferi, oldukça zor bir konu. Gerçekleştirilebilmesi için ülkeler arasında iyi ve uzun süreli ilişkiler olması şart. Radar ve diğer sensörler, aviyonik, kompozit, motor, fırlatma koltuğu ve datalink sistemleri gibi alanlarda önemli teknolojilere sahip olmamız gerekiyor" değerlendirmesini de ekledi.