Eğitim toplumu değiştirip, dönüştürmek için olmazsa olmazlardandır.
YAZAR
Eğitim; yeni kuşakların toplumumuzda yer edinmesi, üretmesi ve kendisinden sonraki nesillerin cumhuriyet değerleriyle yetişmesini sağlamak için ülkemiz açısından oldukça önemlidir.[1] Yıllardan bu yana aynı eğitim sistemini uygulamış politikamızı bir anda değiştirmek zordur.[2] Nasıl ki Cumhuriyet Devrimi tüm zorluklara rağmen başarıya ulaşmış, eğitim sistemimizdeki köklü değişim de tüm zorluklara rağmen değişmelidir. Çünkü eğitim temeldir. Toplumu değiştirip, dönüştürmek için olmazsa olmazdır. Ya da eğitim politikamızı değiştirmek kolay mı olur zor mu olur sorusunu sormadan önce şu soruyu sormak daha doğru olacaktır sanırım, Türkiye’de eğitim modeli yanlış mı? Eğitim devrimine ihtiyaç var mı?
Türkiye’deki Eğitim Sistemi
Türk eğitim sistemi 4+4+4 şeklinde toplam 12 yıl zorunlu olmak üzere düzenlenmiştir. Zorunlu olmayıp Millî Eğitim Bakanlığı’nın teşvik ettiği okul öncesi eğitim ve 12 yılın ardından sınavı kazandığımız takdirde okuyacağımız üniversite eğitimimiz vardır. Eğitim sistemimiz genel itibariyle sınava dayalı, aldığımız puanlar sonucunda başarılı olup olmadığımızı gösteren bir sistemdir. Bu da öğrencilerin sınavdan sınava çalışmalarından dolayı bilgilerin kalıcı olmamasını sebep oluyor. Son dönemlerde bu durumun azalmasına yönelik çalışmalar olsa da kısmen bu durum devam etmektedir. Fakat çabaları bugün için yetersiz kalmakta. Olması gereken ise köklü bir değişimdir.
Derslerden geçmek için her dönem girilen sınavlarla birlikte devamlı değişen liseye ve üniversiteye geçiş sınavları da öğrencilerin sosyal hayatlarını yaşamalarını ve sanat, spor gibi diğer branşlarda uzmanlaşmalarının önüne geçmektedir. Nüfusunun yarısı 30 yaş altında olan milletimizin gençlerinin ufkunu açmalıyız. Cumhuriyet değerlerine bağlı üreten bir gençlik yaratmalıyız.
Peki eğitim politikamız hep mi böyleydi? Orhan Veliler, Fakir Baykurtlar da aynı eğitim sisteminden geçmiş diğer aydınlarımız gibi bizimle aynı ders kitaplarından mı faydalanmışlardı? Hayır, özellikle 1946 yılıyla ‘’Küçük Amerika’’ olma sürecinde eğitim sistemimizde de ciddi değişiklikler olmuştur. Atatürk devrimlerinden kopmuş ‘’Atatürksüz Atatürkçülük’’ öğrencilere öğretilmeye çalışılmıştır. Bu dönemde Türkiye Amerika’yla yakın ilişkiler içerisindeydi. NATO’ya girmek için Kore’ye asker gönderdiğimiz ve milli bağımsızlığımızdan[3] taviz verdiğimiz yıllardı. Eğitim sistemimiz de Amerikan hükümeti tarafından yönlendirilmekteydi. Eğitim politikamız gericileşti. ‘’Küçük Amerika’’ sürecinin bir ürünü olarak da İzmir Buca’da bulunan Kızılçullu Köy Enstitüsü NATO karargahı olarak kullanılmaya başlandı.(1)
Amerika’yla 1947 yılında imzaladığımız ‘’Fullbright Anlaşması’’ ile Türkiye ve Amerikan hükümetleri arasında ortak eğitim komisyonu kurulması kararı alındı. Anlaşmanın 5. maddesi şöyledir: ‘’ Komisyon, dördü TC vatandaşı ve dördü ABD vatandaşı olmak üzere sekiz üyeden kurulu olacaktır. Bunlara ek olarak Türkiye’deki ABD diplomatik heyetin başı, (Amerikan Büyükelçisi) komisyonun fahri başkanı olacaktır. Komisyonda oyların eşit oluşması durumunda kesin oyu misyon şefi (Amerikan büyük elçisi) verecektir.’’(2) Bu anlaşma açıkça Amerika’nın eğitimimize müdahalesi anlamına geliyor.
‘’Küçük Amerika’’ döneminin son bulduğu ve vatan savaşının başladığı 2015 yılından bu yana Türkiye’de milli bağımsızlığımız adına birçok olumlu gelişme yaşanmıştır. Fakat olması gereken şu anda yapıldığı gibi yanlış politikaları yavaş yavaş değiştirmek değil, köklü bir değişikliktir. Köklü değişiklik ise, Atatürk dönemi eğitim politikasının günümüze göre güncellenerek uygulanmasıdır.
Atatürk Dönemi Eğitim Politikası
Atatürk için eğitim Türk Milletini, Türk Devrimiyle buluşturacak yegâne yapı taşıdır. Türk toplumu değişmelidir.
Atatürk eğitime Kurtuluş Savaşı’nın en ateşli dönemlerinde dahi önem vermiştir. Öyle ki 15 Temmuz 1921’de I. Maarif Kongresini toplamıştır. Bu kongrede: “Asırlardır devlet bünyesinde süren derin idari ihmallerin meydana getirdiği yaraların tedavisinde sarf edilecek emeğin en büyüğünü, hiç kuşkusuz eğitim yolunda göstermemiz lazımdır.” demiştir.(3) Bugün dört bir koldan emperyalizmle mücadele ederken de aynı şekilde eğitime önem vermeliyiz. Ordumuz Amerika’nın kara kuvvetim dediği PKK’yla savaşırken 100 yıl önce olduğu gibi bugün de eğitimde büyük atılımlar yapacağımız eylemler gerçekleştirmeliyiz.
Atatürk dönemi eğitim öncelikle bilimsel olmalıdır. Ancak hurafelerden uzak, bilimin ışığında aydınlanmış bir gençlik cumhuriyetin emanetçisi olacaktır. Bu nedenle eğitimde laiklik oldukça önem arz etmektedir. Eğitim herkes için geçerlidir. Edirne’den Kars’a, köyden kente, kızdan erkeğe herkes için eşit şartlar sağlanmalıdır. Eşit şartlar sağlanırken eğitimde birlik de sağlanmalıdır. Herkes aynı eğitim sisteminden geçmelidir. Bu nedenle 3 Mart 1924’te Tevhidi Tedrisat kanunu çıkarılmıştır.(4)
Cumhuriyetin ilk yıllarında toplumun değişmesi için eğitime ciddi anlamda önem verilmiştir. Bu önemin en güzel örneği de çiftçilikten başka bir uğraşı olmayan ailelerin bağlama çalıp, Shakespeare’den Hamlet oynayan çocukların yetiştirildiği köy enstitüleri olmuştur.
Cumhuriyet Devriminin Unutulmaz Değeri: Köy Enstitüleri Modeli
Köy enstitülerinin Atatürk gençliğinin yetişmesine katkısı olduğu kadar üretime de ciddi katkısı olmuştur. Cumhuriyet’in ilk yıllarında Türkiye ekonomisi oldukça kötüydü. Savaştan çıkılmış, okuma yazma oranı düşük, eğitimli isimlerin çoğunu savaşta kaybettiğimiz, sanayisi kötü bir ülkeydi. Kalkınması için üretmesi gerekiyordu. Bunun için de üretime büyük önem verildi. Köy enstitüleri de savaştan çıkmış Türkiye’de bir kalkınma modeli olarak ortaya çıktı. Amaç eğitim seferberliğiyle birlikte ülke olarak kalkınmanın da sağlanmasıydı. Genç Türkiye Cumhuriyeti Atatürk’ün bahsettiği muasır medeniyetler seviyesine çıkmalıydı. Fakat o hedef batı medeniyeti değil. Kendi köklerine daha da bağlı bir medeniyetti.
Cumhuriyetin ilk yıllarında okuma yazma oranı sadece yüzde 3’tü. Kırsal kesimde okuma yazma bilenlerin sayısı oldukça azdı. Hem köylerdeki eğitim seviyesini kentlerle eşitlemek hem de modern tarımın yapılmasını sağlamak amacıyla dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel tarafından köy enstitüleri 1940 yılında kurulmuştur. Okul yerine enstitü isminin verilmesinin nedeni ise normal okullarda görülen derslerle birlikte tarım alanında uzmanlaşmış, müzik aleti çalan, tiyatro oyunu sergileyen, marangozluk zanaati dersleri almış [4] öğrencilerin bulunmasıdır. Tabi ki sadece bu saydıklarım sayesinde aydın bir gençlik oluşmadı. Köy enstitülerin eğitim politikası gençlerin ufuklarını açması; köklerini, toprağını tanıyıp ülkesine her alanda katkı sağladıkları için ilericidir. Görüldüğü üzere köy enstitüleri günümüz eğitim sisteminden oldukça farklıdır.[5] Öğrencilerin bir arada yaşadığı, birçok sosyal alanda kendini geliştirdiği, toprağına ve ülkesine bağlı ve özellikle ufkunu aydınlatmış bir eğitim modeli ön plandadır. Derslerin yarısı örgün, geri kalan yarısı da uygulamalıdır. Bu köy enstitülerini diğer okullardan ayıran en önemli özelliğidir.
Sabah erken saatlerde kalkan öğrenciler sabah sporlarını yapıyorlardı. Ekmeklerini kendi yaptıkları, yumurtasını kendi toplayıp hazırladıkları kahvaltılarını yapıyorlardı daha sonra düzenli olarak gördükleri derslere geçiyorlardı. Bu bakımdan bu model dünyada eşi benzeri görülmemiş bir modeldir. Ders olarak da öğrenciler kültür dersleri, ziraat dersleri, teknik dersler, yurttaşlık dersleri, Türkçe, matematik, fizik ve tarih derslerini görüyorlardı.
Köy enstitüleri Türkiye’nin 21 ilinde açılarak üretime ciddi katkısının olması sağlanmıştır. Köy enstitüsü mezunu birçok aydınımız yetişmiştir. Fakir Baykurt, Ümit Kaftancıoğlu, Talip Apaydın, Mahmut Makal, Mehmet Başaran, Pakize Türkoğlu, Hatun Birsen Başaran, Ali Dündar, Mehmet Uslu ve Dursun Akçam bu isimlerden bazılarıdır.
Fakat cumhuriyetimiz en büyük değerlerinden olan bu enstitüler komünizim [6] propagandası yapılıyor, kızlı erkekli kalınıyor, dinsizliğin yetiştirildiği fuhuş yuvaları gibi iftiralarla maalesef 1954 yılında Demokrat Parti döneminde kapatılmıştır.
Bugün İçin Çözüm Nedir?
Bugün Millî Eğitim Bakanlığı’nın izlediği yol eksikliklerine rağmen doğrudur. Özellikle bu dönemle birlikte birçok önemli atılım yapılmış, en başta sınava dayalı eğitim politikasından vazgeçilmeye yönelik adımlar atılmıştır. [7] Akıllı tahtalar, projeye dayalı öğrenimler tüm Türkiye genelinde yaygın hale gelmiştir. Eğitimde teknolojiden faydalanılmaktadır. Önceki dönemlere göre bugünkü farkı sadece Milli Eğitim Bakanının değişmesiyle açıklayamayız. Türkiye 2015 öncesi Türkiye değildir. Ülkemiz nasıl ki Milli Savunma Sanayi’nde önemli çalışmalar yapıyorsa aynı milli duruş ve önem eğitime de verilmektedir. [8] Türkiye Atlantik rotasından çıkmasıyla eğitimde de olumlu değişmeler yaşanmakta. Bağımsız Türkiye’yle, Amerika’nın arka bahçesindeki Türkiye’deki eğitimin aynı olmasını bekleyemeyiz. Çünkü bugün gençlerimizin nasıl bir eğitimden geçeceği Atlantik ötesinden değil, Ankara’dan belirlenmektedir. Fakat olumlu değişmeler yetersizdir. Türkiye’nin eğitimdeki en büyük sorunu belki de sistemsizliğin sistem haline gelmesidir. Eğitim sorunumuz hükümet politikası değil, devlet politikası haline gelmelidir. Fakat bizde bakan değiştiğinde dahi eğitim sistemimizde büyük oranda değişiklik yaşanmakta. Olması gereken sınavların değil, öğrencilerin yetenekleri ve isteklerinin belirleyici olduğu bir eğitim politikasıdır.
Köy enstitüleri modeli bugün günümüze uyarlanarak hayata geçirilebilir. Bu kırsaldan kente, doğudan batıya göçün önüne geçecek bir durum yaratır. Aynı zamanda dünyanın en verimli topraklarını modern anlamda işleyerek üretime de ciddi katkısı olur. Gençlerimiz kendini her alanda geliştirmiş bir gençlik haline gelir.
Mardin’in köyündeki gençlerin köy halkının karşısında zeybek oynayıp, piyano gösterisi yaptığı bir Türkiye hayal değil. Çözüm en başta köklü bir değişiklik yapılmasıdır. Bu köklü değişikliğin sonuçlarından biri olarak da köy enstitüleri günümüze uyarlanarak açılmalıdır.
DİPNOT
1. https://kilavuzkirpi.com/izmirdeaydinlanmakizilcullukoyenstitusu/
2. https://muratcalik.com/19fulbrightanlasmasihtml/
3. http://sonhedef.org/Ataturk/ATATURKunEGITIMEKATKISI/18
4. http://www.meb.gov.tr/belirligunler/10kasim/inkilaplari/egitim/tevhidI_tedrisat.htm
TGB İzmir İl Yöneticisi
İbrahim Çoğaşlıoğlu