‘Taraf’ı belli sözde Uygur Mahkemesi toplandı: Mahkeme değil, tiyatro
ELİF İLHAMOĞLU
Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Federal Bütçesi'nden pay alan ve “örtülü CIA” diye bilinen Ulusal Demokrasi Vakfı’nın (NED) her yıl yüz binlerce dolarla fonladığı ve 2019 Demokrasi Ödülünü verdiği Dünya Uygur Kongresi Başkanı Dolkun İsa, Çin'in Uygurlara yönelik soykırım uyguladığı iddiasıyla soruşturma başlatılması için 2020’nin Haziran ayında İngiliz avukat Geoffrey Nice'a başvurmuştu.
Daha önce eski Yugoslavya Cumhurbaşkanı Slobodan Milosevic'in Bosna savaşı nedeniyle yargılanmasına öncülük eden, Suriye Hükümetini ve Devlet Başkanı Beşar Esad’ı savaş suçlusu ilan eden, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’ni insan hakları ihlalleri ile suçlayan, Uluslararası Ceza Mahkemesinde avukatlık yapan Geoffrey Nice, Dolkun İsa’nın başvurusu ile Londra’da Çin’e karşı ‘soykırım’ iddiasıyla sözde bir mahkeme toplanmasına öncülük etti.
46 Haziran tarihlerinde toplanan sözde Uygur Mahkemesi’nin ‘bağımsız, sivil bir mahkeme’ olduğu iddia edilirken, yine kendi sitelerinde bu mahkeme kararlarının hukukî bir yaptırımı olmadığı ve hükümetler için bağlayıcılığı olmadığı, ancak buradan çıkacak sonuçlarla Çin’i baskı altına almayı amaçladıkları kaydediliyor. Ayrıca sözde mahkemenin, hükümetlerin, devlet kurumlarının ve özel şirketlerin Çin ile ilişkilerini gözden geçirerek yaptırım uygulanmasını teşvik edebileceği belirtiliyor.
Avukat Nice konu ile ilgili yaptığı açıklamada, uluslararası bir mahkemede Çin’i ‘soykırım’ suçlamasıyla yargılamak mümkün olmadığı için böyle bir sivil mahkemeye başvurduklarını itiraf ediyor: "Çin Komünist Partisinin liderliğini toplu veya bireysel olarak insan hakları ihlalleri nedeniyle yargılamanın başka yolu yok.”(1)
HEYET ÜYELERİNİN DİKKAT ÇEKEN ‘TARAF’I
Sözde Mahkeme heyetinin diğer üyeleri de Geoffrey Nice gibi dikkat çekiyor.
Hamid Sabi sözde mahkemenin müdafilerinden İranlı avukat. Sabi, İran Devrimi’nden sonra ülkeyi terk ederek İngiltere’ye yerleşiyor. İran ile ABD arasındaki 40’tan fazla davada Amerikan vatandaşlarını temsil etmiş bir avukat olan Sabi, kendisini “İran’ı ilgilendiren insan hakları sorunlarında uzman, aktivist ve insan hakları savunucuları ile işbirliği içinde” ifadeleriyle tanımlıyor.(2)
Yine sözde Mahkemenin müdafilerinden Aarif Abraham, uluslararası insan hakları avukatı, “15 Temmuz sonrası Türkiye’deki insan hakları ihlallerini” ele alan bir Webinar düzenlemiş. Abraham ayrıca bloğunda kaleme aldığı bir yazıda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin üye devletlerde artan ‘otoriterlik’, ‘milliyetçilik’ ve ‘hoşgörüsüzlük’le karşı karşıya olduğunu söylüyor. Bu ülkelere örnek olarak Rusya ve Türkiye’yi gösteren Abraham, Rusya ve Türkiye’nin hukukun üstünlüğü konusunda kaydettiği ilerlemeleri kaybettiğini vurguluyor. Abraham, Türkiye’nin 2000’lerin başında yapılan reformlardan geri dönerken, Rusya’nın da Batılı liberal normlar karşısında kendi geleneksel değerlerine yöneldiğini kaydediyor.(3)
Heyet üyelerinden dikkat çeken bir diğer isim de iş insanı Tim Clark. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) merkezli havayolu şirketi Emirates’in başkanı olan Clark, daha önce Bahreyn ve Dubai ile ticari işler yürütmüş. Körfez ülkeleriyle ticari ilişkiler yürüten bir iş insanının böyle bir ‘mahkeme’ heyetine seçilmesi dikkat çekici.
Bu isimler ABD ve Birleşik Krallık hükümetlerine politika önerileri de sunuyorlar. Bu isimlerin faaliyetlerini ve aidiyetlerini bilmek sözde Mahkemenin ideolojik niteliğini anlamak açısından önemli. Tarafsız olduğunu iddia eden bu organizasyonun gerçekte ‘tarafı’nı bize gösteriyor.
CİDDİYETSİZ TANIKLAR, SAHTE BEYANLAR
Sözde Mahkemenin başkanı Geoffrey Nice oturumun tanık dinlemeleri ile başlayacağını açıklamıştı. Sitelerinde yer alan tanık listesine baktığımızda Sayragul Sawutbay ismi hemen göze çarpıyor. Yayınlanan açıklamada Sawutbay, etnik kökeni farklı olduğu ve eşi Kazakistan’a sığındığı için eğitim merkezi adı altında toplama kampına götürüldüğünü ve burada işkence gördüğünü iddia ediyor. Ancak Çin Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasına göre ise; “Sayragül Savutbay dolandırıcılık zanlısıdır. Adli cezadan kaçınmak için yasadışı olarak Kazakistan’a kaçmıştır. Çin’de kaldığı sürece hiç mesleki eğitim merkezine girmemiştir ve yasadışı yurtdışına çıkışından önce gözaltına alınmamıştır. Birilerinin işkence gördüğüne tanık olduğu iddiası tamamen yalandır.” (4)
Yine listede en önemli tanıklardan biri olarak yer alan Dolkun İsa’nın başkanlığını yürüttüğü Dünya Uygur Kongresi, Çin karşıtı ayrılıkçı kampanyaların uluslararası alandaki öncülüğünü yapmaktadır. Örgüt, ABD bütçesinden pay alan nadir kurumlarından biri olan NED vakfından her yıl yüzbinlerce dolarlık fon almaktadır.(5) Ayrıca Dolkun İsa’nın Sinciang bölgesinde çeşitli terör saldırılarını örgütlediği bilinmektedir. 2009’da Urumçi’de 197 kişinin hayatını kaybettiği ve 1700 kişinin yaralandığı terör saldırısı da buna dahil. Dolkun İsa tanıklık açıklamasında annesinin ‘toplama kampına alındığını ve orada öldüğünü’ de iddia etmiştir. Ancak Çin, İsa’nın annesinin kan kanseri sebebiyle hastanede hayatını kaybettiğini açıklamıştır.(6)
Sözde mahkemenin ‘tanıklarının’ taraflılığı ve sahte beyanları, bu yapılanmanın hukuk dışı, siyasi ve ciddiyetsiz olduğunu gösteren diğer bir unsurdur.
UZMANLAR DEĞERLENDİRDİ: HUKUK DIŞI
Londra’da toplanan bu örgütlenmeyi, uluslararası hukuk ve dış politika bağlamında değerlendirmeleri için uzmanlara başvurduk. Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Avukat Nusret Senem ve Yeditepe Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Emin Gürses sözde Uygur Mahkemesi’ni yorumladı.
‘DERNEK KURAR GİBİ MAHKEME KURULMAZ’
Avukat Mehmet Cengiz, emperyalist güçlerin “Ermeni meselesi”nde Türkiye’ye yaptıkları gibi, Çin’e karşı da “Sinciang’da Uygurlara soykırım yapıldığı” yalanını yaydıklarını söyledi. İngiltere’de bazı hukukçuların bir araya gelip bir mahkeme kurarak Çin’i Uygurlara yönelik ‘soykırım’ yapmakla suçladıklarını kaydeden Cengiz, “Öncelikle belirtelim ki, “dernek” kurar gibi “mahkeme” kurulmaz. Uluslararası mahkeme hiç kurulamaz” ifadelerini kullandı.
BAĞIŞLARLA FİNANSE EDİLMEYE ÇALIŞILIYOR
Av. Cengiz açıklamalarına şöyle devam etti:
“Bağış toplayarak finanse edilmeye çalışılan bu sözde “mahkeme”, Çin yetkililerinin de açıkladığı gibi, “yalan üretme mekanizması”dır. Uluslararası antlaşmalar ve uluslararası yargı kararlarına göre, “soykırım” iddiaları konusunda karar verme yetkisi, olayın yaşandığı iddia edilen ülke mahkemesine ve anlaşmaya taraf ülkelerin bağlı olduğu Uluslararası Ceza
Mahkemesine aittir. “Dernek” kurar gibi oluşturan “Uygur Özel Mahkemesi” gibi
yasadışı bir örgüte değil. Kaldı ki, Çin Halk Cumhuriyeti Anayasası’nın 4. maddesinde; “Çin Halk Cumhuriyeti’ndeki tüm etnik gruplar eşittir. Devlet, tüm etnik azınlıkların meşru hak
ve menfaatlerini korur ve tüm etnik gruplar arasında eşitlik, dayanışma ve karşılıklı yardım ilişkilerini güvence altına alır ve geliştirir” deniliyor. 36. maddede de, her vatandaşın dini inanç özgürlüğüne sahip olduğu ve kanun karşısında eşit oldukları vurgulanıyor. Devlet, 55 azınlık etnik grubunun tamamının Ulusal Halk Kongresi’nde temsilcilerinin bulunmasını ve çok küçük bir nüfusa sahip herhangi bir etnik grup için en az bir temsilcinin bulunmasını sağlamaktadır.”
‘TERÖRLE MÜCADELE HEDEFTE’
“Soykırım” yalanlarının dayanağının, Türkiye’nin “PKK terörü”ne karşı verdiği
mücadele olduğu gibi, Çin’in de yine ABD destekli Türkistan İslam Partisi’ne karşı
verdiği mücadele olduğunu kaydeden Av. Cengiz, şöyle devam etti:
“Bu terör örgütü, 19902016 yılları arasında, Uygur Özerk Bölgesi’nde binlerce terör eylemi düzenledi. Çok sayıda kişi öldü, binlerce kişi yaralandı. Çin Devleti’nin resmi raporlarına göre; 2014 yılından bu yana toplam 1588 terör grubu saptandı, 12995 terörist tutuklandı ve 2052 silah ele geçirildi. Alınan ve “soykırım” olarak nitelenen bu sıkı güvenlik önlemleri sonucunda, teröristlerin sızması etkin bir şekilde engellendi. Kamu güvenliği sağlandı.
İşte bugün koparılan yaygaranın nedeni budur.”
‘MAHKEME DEĞİL, TOPLANTI’
Londra’da başlatılan sözde Mahkemeyi değerlendiren Prof. Dr. Emin Gürses de, “Bu bir mahkeme değil aslında, bir ‘soruşturma’ toplantısıdır” dedi.
“Toplantı merkezini Londan Council vermiş, bu salonu almak kolay değil, Londra’dan da destek olduğu belli” vurgusu yapan Prof. Dr. Emin Gürses, “Heyete bakarsanız, bunların çoğu istihbarat bağlantılı akademisyenler. Bu bir mahkeme olmadığı gibi, hukuki bir bağlayıcılığı da yok. Kendileri de zaten bunu açıklamış” ifadelerini kullandı.
Gürses açıklamalarına şöyle devam etti:
“90’lardan sonra Birleşmiş Milletler (BM) önderliğinde Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) kuruluyor. Çin bunu imzalamıyor ve onaylamıyor, dolayısıyla taraf değil. Uluslararası bir suç varsa BM’ye taşınır. BM’de Çin’in de veto yetkisi var. Ancak bu toplantının BM ile de bir alakası yok. Buna mahkeme denemez. İngiltere’de bu tarz mahkemeler kuruluyor. Mesela Venezuela’nın İngiltere’ye yatırdığı parayı mahkeme kararı ile vermeyeceklerini söylüyorlar. Sizi tanımıyoruz diyorlar. Böyle bir karar verilebilir mi? Bir ülkenin parasının üstüne yatan mahkeme olur mu?”
‘CİDDİYETİ VE OTORİTESİ YOK’
Çin ile ilgili de böyle bir mahkeme kurulamayacağını, buna yetkilerinin olmadığını kaydeden Prof. Dr. Gürses, burada amacın Batı’da kamuoyu yaratıp Çin’i köşeye sıkıştırmak olduğunu belirtti. İngiltere’nin Hong Kong politikasına da vurgu yapan Gürses sözlerini şöyle tamamladı:
“Londra’da 10 seneden uzun yaşadım ve bir sürü toplantıyı takip ettim. İngiltere asla İRA toplantısı yaptırmazdı, izin vermezdi, ama başka ülkelerle ilgili bütün bölücü örgütlere toplantı izni çıkardı, PKK toplantıları yapılırdı. Batı’da bu konuda bir etik yoktur. Dolayısıyla bu toplanan da hukuki bir mahkeme değil, siyasi bir toplantı. Hiçbir ciddiyeti ve otoritesi yoktur.”
‘YALAN ÜRETME MEKANİZMASI’
Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Zhao Lijian konu ile ilgili yaptığı basın açıklamasında, Uygur özel mahkemesinin” Uygur halkının temsilcisi gerçek bir mahkeme olmadığını belirterek, bu yapının bir yalan üretme mekanizması olduğuna dikkat çekti. Asıl hedefin Çin’in içişlerine karışmak ve sonunda Çin’in gelişmesini engellemek olduğunu belirten Sözcü, “Uygur özel mahkemesi” gibi yasadışı bir örgütün oturum düzenleme girişiminin Çin’in Sinciang bölgesini karalamakla kalmayıp aynı zamanda uluslararası hukuku ciddi şekilde çiğnediğini ve tarihte meydana gelen soykırımların mağdurlarına yönelik bir hakaret olduğunu kaydetti.