Mehmet Bekaroğlu, Yeni Harman Dergisi’nde yazdığı yazıda Kürt sorununa çözüm önerisinde bulundu. İşte Bekaroğlu’nun çok ses getirecek açıklamaları:

Ağustos 1984 Eruh baskınından bu yana PKK terörü Türkiye’nin gündeminden hiç eksik olmadı. Dönemin yöneticilerinin ‘birkaç çapulcu’ diye küçümsedikleri terör örgütü bugün milyar dolarlara dayanan bütçesi, siyasi partisi, sivil toplum kuruluşları, medyası, diplomasisi, istihbarat ve mafya bağlantıları ile devasa bir yapı haline dönüşmüş, Türkiye’nin başına bela kesilmiştir. Bugünün yöneticileri tarafından bile hala sıradan bir terör örgütü olarak nitelenen PKK’yi, Kürtlerin büyük çoğunluğu bir ‘ulusal kurtuluş hareketi’ olarak görmektedir. Elbette ‘ulusal kurtuluş’tan bütün Kürtler aynı şeyi anlamamaktadır. Bu çerçeveden talepler, Kürtlerin kimliklerinin ve kültürel haklarının tanınmasından bağımsız (ve birleşik) Kürdistan’a kadar uzanmaktadır. Başbakan Erdoğan ve birçok insan “PKK Kürtleri temsil etmiyor” deyip duruyor ama bu doğru değil; Kürt partilerinin ve bağımsız adayların aldığı oylara ve örgütün düzenlediği kitlesel eylemlere katılıma bakılırsa PKK, tüm görüş ve amaçlarını benimsemeseler bile, Kürtlerin önemli bir kısmının desteğine sahiptir. Öte yandan 26 yılda 3035 bin militanını kaybetmiş olmasına rağmen örgüt hala dağlarda 67 bin militan bulundurmakta, isterse bu sayısı çok kolay bir şekilde 10 binlere, 15 binlere çıkartabileceği bilinmektedir.

Şehit cenazelerinde atılan hamaset dolu nutuklara rağmen bilinen başka bir şey de bu örgütün “son terörist ortadan kaldırılarak” bitirilemeyeceğidir. Kaldı ki PKK yok edilse bile bu ülkede “Kürtler” diye bir “realite” vardır ve bu realite her an bir PKK doğurabilir. O halde “Kürt Realitesi”ni yeniden konuşalım.

“Kürt Realitesi” Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşunda bir “ulus devlet”olarak kurgulanmasından kaynaklanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin dönemin koşullarında başka türlü kurgulanamayacağını söyleyenler çıkacaktır. Ancak “modern Türk Ulusu İnşa Etme Projesi”nin ideolojik donanımı ve yöntemleri ile çok kaba ve kıyıcı olduğunu kimse inkâr edemez. Öte yandan “modern Türk” diye niteleyebileceğimiz resmi ideolojinin donup kalması, asla küçük bir esneklik bile gösterememesinin de “Kürt Realitesi”nin “Kürt Meselesi”ne dönüşmesini kolaylaştırmıştır. “12 Eylül Faşizmi”nin Diyarbakır Cezaevi’ndeki işkenceleri ise Kürtlerin 1925’lerden, 1937’lerden gelen yaralı hafızalarını yenilemiş, PKK’nin doğmasını kolaylaştırdığı gibi kıyıcılığını da belirlemiştir.

KÜRT MESELESİ TÜRK MESELESİDİR

“Kürt Meselesi” diyoruz ama esasen söz konusu olan “Türk Meselesi”dir, daha doğrusu Türkiye’nin “modern Türk ulus devleti” olurken ortaya çıkan ve hala yakıcılığı devam eden problemleri vardır. Osmanlı İmparatorluğu yıkılıp millet sistemi parçalanırken tehcir ve mübadelelerle gayrimüslim ahali ihmal edilecek şekilde azaltıldıktan sonra kalan Müslüman ahalinin modern Türk yapılmasının adıdır, Modern Türk Ulusu İnşa Etme Projesi. Daha projenin başında isyan edenŞeyh Said, dinden uzaklaşma diye okuduğu modernliğe ve Kürtlüğün inkârına itiraz etmesi ile doğan iki sorun (din/irtica, Kürtlük/bölücülük) o günden bu güne milli güvenlik siyaset belgelerinin en birinci maddeleri olmaya devam etmektedir. On binlerce insanımızı kaybettik, hala cenazeler kaldırıyoruz, Kürtlerin de Türklerin de içi yanıyor, insanlara artık bunları anlatmakta zorluk çekiyoruz ama bu kayıpların hepsi bu durumun sonucudur.

Elbette geriye dönmek, Osmanlı’yı yeniden kurmak, Osmanlı’nın millet sisteminiaynen canlandırmak mümkün değil. Ancak yaşanmış tecrübeyi hatırlamakta ne zarar var; ayrıca insanlığın ortak tecrübelerinden niçin faydalanmayalım? Hiç kuşku yok ki PKK diye kıyıcı bir terör örgütü var, terör bütün acımasızlığı ile devam ediyor. Terörü mazur gösterecek hiçbir gerekçe olmaz. Fakat terör devam ediyor diye yıllarca yapıldığı gibi meselenin esasını görmemekte ısrar etmek de bir fayda getirmiyor, getirmedi.

 

TALEPLER SİYASİ

Kimse saf değil, aptal değiliz; biliyoruz ki “Kürt Siyasi Hareketi”nin talebi sadece kültürel haklardan ibaret değildir, PKK dâhil birçok Kürt örgütü ve aydınının nihai amacı bağımsız bir Kürdistan’dır. Ancak Kürtlerin büyük bir kısmının Türkiye’den ayrılmak istemediği de bir gerçek. Hem bu hem de “bağımsız Kürdistan”ın gerçekçi bir proje olmaması “demokratik özgürlük”, “federasyon” gibi ara çözüm tekliflerini gündeme getirmektedir.

Kim ne derse desin bu topraklarda bin yılı aşkın bir süreden beri birlikte yaşayan Türkler ve Kürtler arasında tarihten gelen güçlü bağlar vardır ve bu bağlar hala canlılığını korumaktadır. Bunca olaya, kışkırtmaya rağmen hala bir TürkKürt çatışması olmamıştır. Kürt ve Türk milliyetçilerine rağmen hala Türklerin ve Kürtlerin birlikte yaşama iradesi mevcuttur. Bunu zedeleyen şey “Modern Türk Ulusu İnşa Projesi”nin Kürt kimliğini inkâr etmesidir. Bugün yaşanan çatışmanın temelinde bu inkâr politikası vardır.

O halde çözüm bu politikalara son vermekle olacaktır. Bunun için Türkleri ve Kürtleri eşit yurttaşlar yapacak anayasal düzenlemelere ihtiyaç vardır. Eşit olmaktan kasıt, elbette herkesi modern Türk yaparak eşitlemek değil, eşit haklara sahip olmaktır, yani Türkler Türk olarak hangi hakka sahiplerse Kürtler de Kürt olarak o haklara sahip olmalı. Buna rağmen Türklerden ayrılmak isteyen Kürtler olacaktır, ancak bunların sayısı birlikte yaşamaya devem etmek isteyenlerden çok çok az olacaktır.

Sadece Kürtlerin değil, diğer etnik ve dini grup mensuplarının da bu ülkenin eşit yurttaşları olacağı, herkesin kendisini ifade edebileceği ve geliştirebileceği bir demokrasi mümkündür. Böyle bir demokrasinin inşa edilmesi için kimse ile müzakere edilmesine, bunu konuşmak amacıyla bir muhatap aranmasına gerek yoktur. Böyle bir projenin muhatabı tüm yurttaşlardır. Kaldı ki bunun için yeni keşiflerin yapılmasına da ihtiyaç yoktur. Özgürlükçü yeni bir demokrasiyi inşa etmemiz için bu topraklardaki birlikte yaşama tecrübemiz ve insanlığın ortak değerleri yeterlidir.

İhtiyacımız olan bütün bunları yapmaya kararlı bir siyasi iradedir. Sorunları çözme yerine onları kaşıyarak oluşturulan gerginlikler üzerinden iktidar arayan siyasi ekiplerle bir yere gidilemez.

TOPLUMSAL SÖZLEŞME

Kürt Meselesini çözüp akan kanın durdurmak isteyen siyasi irade her şeyden önce bugüne kadar yapılan yanlışları “amasız ve ancaksız” bir şekilde kabul etmelidir. Ayrıca çekilen acılar dolayısıyla herkesten özür dilemeye hazır olmalıdır. Sonra şu temel iki ilkeyi esas alan bir toplumsal sözleşme/anayasa hazırlamalı:

1.             Bu ülkede yaşayan herkes tüm farklılıkları ile eşit yurttaştır. Yani herkes eşit haklara sahiptir. Farklılıkları korumak, ifade etmek ve geliştirmek anayasal haktır. Bu hakların neler olduğu bellidir. Farklılığın ifadesinde din ve dilin önemi açıktır. Herkes her neye inanıyorsa onu, dinini ya da dinsizliğini açıkça, şiddet kullanmanın dışında hiçbir kısıtlamaya tabi olmadan yaşayabilmelidir, devletin en temel görevlerinden biri bunu sağlamaktır. Devletin elbette bir resmi dili olacaktır ve Türkiye’de bu resmi dilin Türkçe olduğuna itiraz etmek tarihi gerçekliklere ters düşmektir. Zaten kimse de itiraz etmiyor. Bunun yanında diğer tüm diller Türkçe ile eşit haklara sahiptir. “Eşit hakları sahiptir” cümlesi en başta eğitimi içermektedir. Kürtçe ve diğer dillerle eğitim yapılabilmelidir. Devlet bunun için gerekli olan imkânları hazırlamakla yükümlüdür.

2.             Adaletin olmadığı bir toplumsal işleyişte özgürlük ve eşitliğin çok fazla bir anlamı yoktur; böyle bir düzende güçlüler, güçsüz olanları özellikle ekonomik olarak ezerler. Bu nedenle devlet bu ülkenin eşit yurttaşlarının onurları kırılmadan kendileri ve bakmakla yükümlü olduğu aile bireylerini geçimini sağlayacak gelire sahip olmaları için koşulları hazırlamak zorundadır. Bunun için bu ülkede üretilen zenginliklerin adil bir şekilde paylaşımı esastır.

Teknik konular hariç devletin bunları kimseyle müzakere etmemesi gerekir. Eğer bu konuları müzakere için muhatap aranmaya kalkılırsa bu ileride bölünmeyi getirebilir. Müzakere için muhatap aramak sadece teknik konularda olur; örneğin; Kürtçe eğitiminin nasıl ne zaman hangi koşullarda başlayacağı ilgililerle müzakere edilebilir.

Elbette demokratik bir ülkede şiddet kullanmamak koşulu ile özerklik ve federasyon gibi çözümleri savunanlar olacaktır. Bırakın bunları, ülkeden ayrılmayı bile savunanlar olabilir, şiddete başvurmamak koşulu ile bölücü partiler bile serbest olmalıdır. Ancak şahsen ben birlikten yanayım, bu satırlar bu ülkede yaşayan insanların mutluluklarının birlikte yaşamaları ile mümkün olacağı inancı ile kaleme alınmıştır. Ayrıca bu tezin en güçlü tez olduğuna da inanmaktayım. Eğer yukarıda iki madde ile özetlenen, eşitlik, özgürlük ve adaleti mümkün kılacak bir anayasal düzen kurulursa, Kürtçülük dâhil tüm milliyetçi projeler tarihin çöp sepetine atılır ve bu ülkede Türkler, Kürtler ve diğerleri kendi inançları ve kimlikleri ile mutlu olarak birlikte yaşamaya devam ederler.

PKK terör örgütüne gelince; Bütün bunlar yapılmaya başladığı, hatta böyle bir irade deklare edildiği andan itibaren PKK geniş ölçüde anlamsızlaşacaktır. Ancak yukarıda ifade edildi, devasa bir yapıya dönüşmüş bir örgütten söz ediyoruz, ayrıca bunca yaşanmışlıklar, acılar var. Bu örgütün halen ceza evlerinde, Kuzey Irak’ta ve ülkenin dağlarında binlerce militanı var. İşte burada muhatap zorunludur. Bunun için başta Öcalan olmak üzere katkı yapacak herkes muhatap alınabilir. Burada Kürtlerin onurlarının kırılmayacağı Türklerin de razı olacağı çözümler bulunmalıdır. Bana göre bu tasfiye değildir, PKK’nin dönüştürülmesidir. PKK, o zaman ismi, ideolojisi ve amacı her ne olacaksa buna ulaşmak için şiddet dışı yöntemleri benimseyen ve kullanan bir örgüte dönüştürülmelidir.

Mehmet Bekaroğlu

Odatv.com