Emperyalist sistem çürüdükçe kokusu da mide bulandırmaya başlıyor. Çürüyen sistemin mide bulandıran kokusu, sistemin farklı farklı noktalarındaki gözeneklerden sızıyor.
Bir bakıyorsunuz, sosyal medya fenomenleri dışkılarını satıyor. Alıcısını buluyor ki satıyor. Bizim ise midemiz bulanıyor.
Bir bakıyorsunuz, küçücük çocukları istismar edebilmek için “trans çocuk vardır” diye bir şey uyduruyorlar. Bu uydurmalara sistem milyonlarca dolar fon sağlıyor. Bizim ise midemiz bulanıyor.
Bir bakıyorsunuz, şarkılarında suçu, uyuşturucuyu, kadın düşmanlığını özendirenler milyonlarca izleniyor. Bunlara yaldızlı salonlarda ödüller dağıtılıyor. Bizim ise midemiz bulanıyor.
Bir bakıyorsunuz, bir şarkıcı konser öncesi kendisini karşılamaya gelen dinleyicilere “hazır mıyız arkadaşlar akşam a…na koymaya ortalığın” diyerek sesleniyor. Alanda bulunanlar “heaaoğğv” tepkisiyle cevap veriyor şarkıcıya. Bizim ise midemiz bulanıyor.
Bir bakıyorsunuz, bir şarkıcı iç çamaşırıyla sahneye çıkıp vücudunu sergileyerek gündem olmaya çalışıyor. Birileri bu şarkıcıyı “medenilik” adı altında alkışlıyor. Bizim ise midemiz bulanıyor.
“Saygısızlık Olmasın”
Hepimiz izlemişizdir. Neşet Ertaş bir konserinde, insanlık hali, terler. Seyirciden, “Saygısızlık olmasın. Ceketimi çıkartabilir miyim?” diyerek izin ister. Bu videoyu sosyal medyadan “işte kendini dinleyen insana saygı duyan bir sanatçı” diye paylaşırız hepimiz. Neşet Ertaş’ın bu tavrı sadece o videodaki konsere özel değildir. Birçok konserinde ceketini çıkarmak için dinleyenlerden izin istemiştir.
Neşet Ertaş’ın bu mütevazı tavrı aslında bir hayat tarzının da yansımasıdır. Kendini halka karşı sorumlu hissetmek, yaptığı hareketleri örnek alınacağını düşünerek ölçüp biçmek, sanatçılarımızda olması gereken temel meziyetlerdir.
Neşet Ertaş gibi değerlerimiz sadece yanık sesiyle, saz üstadı olmasıyla, çok dinlenen şarkılarıyla değil bu karakteriyle gönlümüzde taht kurmuştur.
Gülşen’in Donu Gönlümüzün Neresinde?
Peki “Sürtüğe bak” şarkısıyla milyonlarca dinlenen Khontkar, “ortalığın a…na koymaya gelen” İrem Derici, sahneye iç çamaşırıyla çıkıp erotik danslar yaparak gündeme gelmeye çalışan Gülşen gönlümüzün neresinde?
Gülşen’in sahneye iç çamaşırıyla çıkması, çoğunlukla “temel hak ve özgürlüklerin” tartışma konusu oldu. Herkes istediğini giyebilir. Buna kimse karışmıyor. Ancak topluma örnek olması gereken sanatçılarımızın sahneye iç çamaşırıyla çıkmaları bir tartışma konusu değil midir?
Sanatçının topluma örnek olması meselesi, sadece “A kişisi uyuşturucudan gözaltına alındı”, “B kişisi karısına şiddet uyguladı” manşetlerinde gündemimize gelmemeli. Toplumun önünde olan sanatçı, her hareketiyle, her cümlesiyle, her şeyiyle topluma örnek olmak durumundadır. Nasıl ki karısını döven sanatçı topluma kötü örnek oluyorsa sahneye iç çamaşırıyla çıkan sanatçı da iyi örnek olmuyordur. “Medeniyet” dediğimiz şeyi de işte buralardan sınamamız gerekiyor.
“Medeniyet, medeniyet” dediğimiz o büyük insanlık birikiminin hangi penceresinden baktığımızda bu tipleri görebiliyoruz? Bu tipleri görebildiğimiz tek medeniyet penceresi Mehmet Akif’in “tek dişi kalmış canavar” dediği penceredir.
“Kurtuluş Savaşı Kahramanı: Gülşen”
Başa dönelim. Çürüyen sistem mide bulandırıcı bir koku salmaya başlıyor. Sistem içi kadın hareketleri de sistemin çürümesinden nasibini alıyor. Sitem içi kadın hareketinde, bir zamanlar kadınların oy hakkı, eşit vatandaş olması, insanca yaşaması için ayağa kalkan Sufrajetlerden, iç çamaşırıyla sahneye çıkan bir şarkıcının kahramanlaştırılmasına doğru bir evrimle karşı karşıyayız.
Gülşen olayı üzerine atılan bir tivitte “kadınların Kurtuluş Savaşı’nda Gülşen’in Samsun’a çıkışı” deniyordu, Gülşen’in iç çamaşırlı fotoğrafı paylaşılarak. İşte çürüyen “kadın hareketi” de bu savla mide bulandırmaya başlıyor.
Gülşen’in iç çamaşırıyla sahneye çıkıp erotik danslar yaparak gündeme gelmeye çalışması en başta kadına bir hakarettir. Kadının yalnızca cinsel kimliğiyle, bir meta olarak, bir eşya olarak var olabileceğinin özgüvensiz bir kabulüdür. O yüzden Gülşen ve benzerlerinin bu tavrı kadını hedef almaktadır.
Ceketin Peşinden Yürüyelim
Neşet Ertaş’ın o mütevazı tavrı, yarının eşitlikçi, paylaşmacı, insana değer veren, kadına değer veren toplumunun bir ışığıdır. Neşet Ertaş’ın müsaade isteyerek çıkarttığı ceket, halka karşı sorumlu aydının, sanatçının üzerine giymesi gerektiği cekettir.
Çürüyen sistemin bağrında filizlenen ve o sistemi yerle bir edecek bir paylaşmacı uygarlık doğuyor. Yeni uygarlığın insanı ise soyunarak değil, Neşet Ertaş’ın ceketini giyerek gerçek anlamda “medeni insan” olabilir.
Sezer Özseven
Aydınlık