Kur Korumalı Vadeli Mevduat’a ilişkin yapılan yorumların birçoğu varsayımlara dayanıyor. Söz konusu mekanizma ile TL'ye geçiş sağlandıkça döviz kaynaklı risklerin ekonomiye etkisi aşağı çekilecek. Sistem faiz artışının getireceği yükleri de barındırmıyor. Bu anlamda düşük faiz isteyen sanayicilerin.

Döviz mevduatlarının yüzde 64 seviyelerine yükseldiği ortamda devreye alınan ve TL mevduata dönüşü sağlayacak kur kaynaklı koruma sağlayan uygulamanın detayları netleşti. Buna göre dövizini bozdurup bu hesaba geçenlerin, vade sonuna kadar hesaplarını bozdurmamak kaydıyla, eğer bu vade döneminde kur artışı olursa kurdaki artış kadar oluşacak zarar Merkez Bankası tarafından o hesaba TL olarak ödenecek. Şayet kur düşer veya yatay kalırsa vade başındaki kur dikkate alınacak ve hesaba politika faizi kadar faiz ödenecek. Döviz hesabının 20 Aralık'tan önce açılmış olma şartı da var. Bununla birlikte döviz hesabı olmayıp da TL hesabı bulunan ancak bu yeni finansal enstrümandan faydalanmak isteyenler ise bu hesaba geçtiklerinde yine döviz artışına karşı benzer şekilde korunacaklar ve bu hesaplara da ödeme belirtilene göre Hazine tarafından yapılacak. Merkez Bankası'ndan dün yapılan açıklamaya göre, vadeden önce çekim yapılması durumunda dönüşüm kurunun ilan edilen kurdan düşük olması durumunda kur farkına ilişkin ödeme yapılmayacak. Vade sonunda hesap sahibinin döviz bazında anaparasını her koşulda koruması esas olacak.

OLUMSUZLUKLAR KOROSU

Bu uygulamanın açıklanmasıyla birlikte 18 TL olan dolar kuru önce 14'e daha sonra 12'ye dün de 10.20 TL seviyelerine kadar çekildi. Bazı ekonomistler döviz satarak kurun aşağı çekildiğini ifade etseler de hükümet kaynaklarından aktarılan bilgilere göre mudiler bu yeni enstrümana teveccüh göstererek, döviz bozdurmaya başladı. Kamu bankaları bu yeni enstrümanı devreye alırken özel bankaların da sıcak baktığı belirtiliyor. Söz konusu finansal enstrümanın mucidinin ise Merkez Bankası içerisinden bir isim olduğu kaynaklarca kaydedildi. Dövizden TL'ye dönüşü hızlandırarak tasarruflarda dolarizasyonu kırma amacı güden enstrümanın açıklanmasıyla birlikte önemli bir kesim, bu adıma karşı mütemadiyen müspet yorumları öne çıkarmaya başladılar. Mekanizmanın doğurabileceği maliyete ilişkin yapılan yorumlar dışında bunun bir “örtülü faiz” olduğu, “faiz artışı ile bu yapılabilecekken niye maliyetli yola gidildiği”, “parası olan bir kısım zümreye vatandaşın bütçesinden kaynak aktarımı yapılacağı” gibi eleştiriler öne çıktı. Peki bunların ne kadarı gerçekçi?

FAİZE SARILMAK HATA OLURDU

Finans alanında uzman isimler konuştuğumuzda öncelikle “faiz artışının yükü olmazdı, faiz artırılmalıydı” eleştirisine dikkat çekerek şunları söylediler: “Faiz maliyeti diye bir kavram var ve 1980'den bu yana bu ciddi boyuta vardı. Faizin maliyeti çok yüksek. Bunun sadece bütçeye değil genel ekonomiye de maliyeti var. Enflasyona da yansıyor. Neoliberallerin en nefret ettiği şey faiz ama bunlar faiz artışından söz ediyorlar. Enflasyonla mücadele aslında faizle de mücadeledir, dolaylı olarak. Faiz artırımının yükü olmaz demek çok büyük bir hata. Merkez bankalarının bankası konumundaki Bank of International Settlements (BIS) yani Uluslararası Ödemeler Bankası diyor ki bir raporunda; enflasyona sebep olan beş faktörden biri faizdir. Bunu hesaplamışlar. Algoritma kullanarak hesaplamışlar. Bütün dünya için geçerli.” 

RİSK DEPARTMANLARI HEDGE EDER

Söz konusu mekanizmanın para basmak anlamına geleceği ve hiperenflasyona neden olacağı iddialarına da dikkat çeken uzmanlar, şu görüşü dile getirdiler: “Hiperenflasyon deniyor. Para basmak 1980'lerde kaldı. O zamanlar türev piyasalar yoktu. Zararı karşılamak için para basılacak, deniyor. Buna gerek yok. Opsiyon primleri yatırırsın, merkez bankası veya hazine olunca belki prim bile yatırmazsın. Aktif risk yönetimi yaparsın. Finansın özel bir alanı bu. Hedge edecek devlet. Hazine Bakanı nasıl olsa istikrar sağlanacak diyecek ama pozisyonlarını da açık bırakmayacak. Hazine ve Merkez Bankası'nın risk yönetimi departmanları var. Devlet şöyle yapacak 12'den long pozisyon alacak veya SWAP yapacak veya bankalarla anlaşmaları var bunun birçok farklı yönü var. 12'den bu portföyleri sigortalıyorum diyecek, artması halinde ödemeyi buradan yapacak zaten o alandan ödemeyi yapacak. Belli bir bantta bırakır onun altına düşmesini veya belli bir bantta dalgalanacağını varsayar ve hedge eder. Hedge ettiği alan kadar maliyeti kabullenir.” 

BÜTÇEDE 183 MİLYARLIK ALAN VAR

İlk 11 ayda merkezi yönetim bütçesi 46.5 milyar TL açık verdi. Bunun yanında faiz dışı dengede ise 125.4 milyar TL fazla oluştu. Geçen yılın tamamında 172.7 milyar TL'lik bütçe açığı vardı. Bu yıl için ise OVP'de 230 milyar TL bütçe açığı öngörülmüştü. Yılın bitimine tek bir ay kaldığına göre aralıkta 183 milyar TL açık verilmesi çok olası değil. Faiz dışı fazlada 2020'ye göre yüzde 4 bin 308 oranında artış var. 2021 yılında bütçe tarafından beklenenden çok daha az açık verilerek bir alan açılmış oluyor. Buna göre “Kur Korumalı Vadeli Mevduat” uygulamasında Hazine'nin alanına giren kısımda bir zarar oluşması durumunda bunu karşılayacak ilave bir kaynağa gerek bile yok. 

Uzmanlar ise, “Bütçedeki faiz dışı fazladan kullanmaya bile gerek yok. Bunun maliyeti faiz maliyetinin onda birinden bile az olur. Faizin çok daha katlanarak giden bir maliyeti var. Yatırım uzmanları olarak bu hesabı kazançlı buluyoruz. Hem TL 'ye faiz alıyorsunuz hem de dövize karşı korunuyorsunuz. Başarılı bir finansal ürün. Bu tür ürünlerin daha çok geliştirilmesi lazım vadelerde ayarlama veya esneklikler de yapılabilir.”

VADELİ KISALIRSA DAHA CAZİP OLUR

Mevcut küresel düzende “potansiyel döviz talebinin para arzı kadar” olduğu görüşünün de yanlış olduğunu ifade eden uzmanlar, “Artık finansallaşma var. Para arzı neye göre? Emtia spekülasyonunu konuşuyoruz. Bildiğimiz serbest piyasa düzeninde değiliz. O klasik durumda geçerliydi.” dediler. Bankacılık kesiminde bir uzman ise, istikrarı sağlamak üzere devreye alınan bu enstrümanda üç ayın mevcut gelişmeler uyarında bir miktar uzun olduğunu savundu. Bir ay vadeli olmasının ilk alıştırma aşamasında “Kur Korumalı Vadeli Mevduatı” daha cazip hale getirebileceğini, özel bankaların da bunu bir finansal ürün olarak raflarına koyacağını ve müşterilerine önereceğini aktardı. Peki iddia edildiği gibi TL, Amerikan dolarına mı endekslendi? Sadece dolar değil. Dolar, avro ve sterlin olmak üzere üç döviz kuru söz konusu. Halihazırda zaten ekonomide iç piyasa fiyatları bazında dahi dövize endeksli bir yapı var. Kısa vadeli dış sermaye akımları ile büyüme modeli terk edilerek cari fazla veren yapıya geçilme sürecinde bu mekanizma dolarizasyonu kırma anlamında bir ara işlev görecek. Ucuz finansman ile yatırım, üretim, istihdam ve ihracatı ön planda tutan özellikle sanayici kesimlerin bu mekanizmaya destek olması şu aşamada önem arz ediyor. 

NEDEN FAİZLE ALAKASI YOK?

Gelelim muhalefet partilerinin lider ve uzmanlarının “örtülü faiz” iddiasına. Bir defa iktisat literatüründe “örtülü faiz” diye bir kavram yok. Günümüz finansal sisteminde faizin işlevselliğine bakıldığında olası bir kur artışında bu hesaplara yapılacak ilave ödemenin bu anlamda faiz ile bir alakası söz konusu değil. Mevduata verilen ek getiri faizden çok tasarruf sahibi mudilerin dövize geçmemesi veya olası kur artışı durumunda karşılaşacağı alternatif maliyeti ortadan kaldıran bir mekanizma. Faiz ise bambaşka bir işleyişe sahip. Bir defa şayet olursa olası farkı bir defa bankalar değil Merkez Bankası ödeyecek. Finansal sistemde bir maliyet artışı doğurmayacak. Faizin parasal sıkılaşma işlevi burada yok. Böyle olunca kredi maliyetlerine bir yansıması olmadığı gibi bilakis bir miktar parasal genişleme söz konusu. Bu da TL kaynaklı parasal genişlemenin sürmesi yüzünden enflasyonist bir etki yapabilir. Ancak kurdaki yukarı yönlü gidiş son iki gündeki gibi durur ve yatay bir seyir izlerse döviz kaynaklı yaşanan fiyat artışı kadar büyük etkisi olmayacak açık. Bunun yanında mudiler alacakları bu katkıyı hesaplarında tuttukları sürece ilave tasarruf artışı da getiriyor. Bir nevi kamu teşviği ile hem dövizden TL'ye geçiş sağlanarak ekonomideki dolarizasyon azaltılıyor hem de döviz değil TL tasarruflar artırılmış oluyor. Elbette menfi eleştiriler kadar müspet yöndekiler gibi, bütün bu beklentiler varsayımlara dayanıyor.

ZENGİNLER DAHA ZENGİN Mİ EDİLECEK?

Merkez Bankası verilerine göre 10 Aralık itibarıyla yurt içinde yerleşik kişilerin yabancı para mevduatları 141.8 milyar dolar. Bu yılın başındaki tutar 150 milyar doların biraz üzerindeydi. Sistem dışına bir çıkış olduğu gözleniyor. Yine Merkez Bankası'nın Uluslararası Yatırım Pozisyonu verilerine göre, yurt dışı yerleşiklerin yurt içi yerleşik bankalardaki yabancı para mevduatı Ekim 2021 itibarıyla, 2020 yıl sonuna göre yüzde 4.5 oranında artarak 34.8 milyar ABD dolarına çıkmış durumda. Bunun yanında TL mevduatları ise 13.3 oranında azalarak 13.6 milyar ABD dolarına indi. Yabancılarda da dövize kayış olmuş. Son iki ayda bunun yoğunlaştığını tahmin edebiliyoruz. 

AA muhabirinin Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerinden derlediği bilgilere göre, yurt içinde ve dışında yerleşik milyonerlerin sayısı 2020 yıl sonu itibarıyla 308 bin 278. Milyonerlerin toplam mevduatı geçen sonu itibarıyla 1 trilyon 959 milyar 601 milyon liraya ulaştı. Böylece milyoner başına düşen ortalama mevduat, 6 milyon 357 bin lira oldu. Yapılan eleştirilerden biri de bu kesime bütçeden aktarım yapılacağı şeklinde. Oysa bu tamamen varsayıma dayanıyor. Bu milyonerlerin mevduatlarının önemli bir kısmının dövizde olduğu tahmin ediliyor. Şu haliyle dolarizasyonun etkisi hem bütçeye hem de vatandaşa çok daha ağır bir yük çıkarıyor. Buradan Kur Korumalı Vadeli Mevduata geçilmesi durumunda dövizde durgunluk sağlanmasıyla hem ilave maliyet çıkmayacak hem de döviz yoğunluğu kaynaklı olumsuz etkiler giderilerek TL güçlendirilecek.