14 Ocak günü ajanslara düşen bir haber, ABD’nin Ankara Büyükelçisi David Michael Satterfield’in, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu ziyaret ettiğini duyuruyordu. Fotoğraflarda Ekrem Bey’in, Amerikan elçisinin belediyeyi “onurlandırmış” olmasından pek memnun olduğu görülüyordu. Yüzünde, kırk yıldır görmediği halaoğluna kavuşmuş gibi bir mutluluk okunuyordu.
Ekrem Bey, Büyükelçi’ye İstanbul fotoğraflarından oluşan bir albüm armağan etti. Makamına uygun, anlamlı bir hediye. Amerikan elçisi de eli boş gelmemiş, Ekrem Bey’e hediye olarak bir “çanak” getirmişti. Sayın Büyükelçi’nin, çanak ile ne tür bir mesaj verdiğini şimdilik anlamamız mümkün değil. Sadece bazı nahoş tahminlerde bulunabiliriz, sanıyorum onun da yeri burası değil.
Ekrem Bey ile Mister Satterfield arasındaki görüşmenin kalan kısmına dair de bir fikrimiz yok. Çünkü kapalı kapılar ardında gerçekleşti ve her iki kurumdan da klişeleşmiş yuvarlak laflar dışında bir açıklama gelmedi.
BOLU BELEDİYESİ’NDEKİ KÖROĞLU
Bu hafta Ekrem Bey, ‘Elazığ’daki depremzedelere gidiyorum’ diye çıktığı yolculuğunu Palandöken’de kayak keyfi ile devam ettirirken, ABD diplomasisi ile ilgili başka bir haber geldi. CHP’li Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan, ABD’nin İstanbul Başkonsolosu Daria Darnell’in görüşme talebini sert bir dille reddetmişti. Belediyeden yapılan açıklama tarihe geçecek nitelikte idi: “ABD, Türkiye’yi rahatsız eden terör örgütleri ile arasına mesafe koymadığı, Türkiye’ye karşı yaptırım kararlarından vazgeçmediği ve ABD Başkanı’nın Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’na karşı yazdığı hakaret dolu, diplomatik nezaketten uzak mektup için özür dilemediği sürece, T.C. Bolu Belediye Başkanlığı tarafından hiçbir suretle hiçbir ABD’li resmi temsilciye randevu verilmeyecektir.”
Sayın Başkan’ı tebrik etmemiz gerekiyor. Bunlar, makam sahibi siyasetçilerden duymaya alışık olmadığımız türde, “hah şöyle işte” dedirten sözler. Meğer Bolu, hala Köroğlu gibi yiğitler yetiştirebiliyormuş da haberimiz yokmuş.
Amerikan konsoloslarının sorumluluk alanlarındaki belediye başkanlarını ziyaret etmesi sıkça rastlanan bir şeydir. Daha büyük kurumlar söz konusu olduğunda, Büyükelçi devreye girer. Çünkü Amerikalı diplomatların görevleri arasında “kamu kurumları ile iyi ilişkiler geliştirmek” de vardır. ABD diplomatik misyonuna ait internet sayfalarına baktığınızda gerek iktidar, gerekse muhalefet partilerinden pek çok isim ile görüştüklerini, fikir alışverişi yaptıklarını, mütebessim pozlar verdiklerini görebilirsiniz. Dolayısı ile Sayın Tanju Özcan’ın bu tavrı, sadece CHP için değil, tüm Türk siyaseti için bir ilktir.
HANGİ CHP?
İmamoğlu ve Özcan örneklerine ard arda bakınca insanın aklına ister istemez “hangi CHP” sorusu geliyor. Çünkü, CHP’nin son yıllardaki politikası, açık biçimde Amerikancı ve Batıcı bir çizgi izliyor. Kılıçdaroğlu başta olmak üzere CHP yöneticileri, iktidarı “yeterince Amerikancı olmamakla, Batı ile ilişkileri bozmakla” suçluyor. Sebepleri tartışılır, ancak CHP’nin “eski CHP” olmadığı, hemen her başlıkta ABD çıkarlarından yana tavır aldığı, adeta 2002 yılının Ak Partisi olmaya çabaladığı açıkça görülüyor.
Öte yandan, Tanju Özcan’ın bu tavrı parti politikasına ters düşse de CHP’li seçmenin milliyetçivatansever hassasiyetlerini yansıtıyor. Yani, Tanju Özcan’ın parti tabanından büyük bir tepki görmeyeceğini, aksine onaylanacağını söyleyebiliriz. Ancak, CHP’nin Amerikalı dostları (ve onların parti yönetimindeki temsilcileri) bu hareketin altında kalmak istemeyeceklerdir.
CHP’nin Türkiye çizgisinden Amerikan çizgisine kaymasının parti içindeki fay hatlarını zorlamaya başladığı görülüyor. Şimdilik seçmen, Ekrem Bey’in zaferi ile avutulmaya devam ediyor. Ama Tanju Özcan gibi düşünenler kendilerini göstermeye başladıkça daha çetin sorgulamalara da kapı açılacaktır. Mevcut delege yapısı ile CHP yönetiminin değişmesi imkansız olduğuna göre, yakın gelecekte çok başka sürprizler ile karşılaşabiliriz.
Aydınlık