Bu ara yolunuz İzmir’e
düşerse, duraklardaki afişlere mutlaka bakınız. GÖR...DUY...KONUŞ...
çağrılarını göreceksiniz. Kadına karşı şiddetle ilgili etkinliklerin duyurusu
yapılırken sloganlarla mesajlar verilmiş. Kadına şiddetin yalnızca mağdur
edilene ait bir sorun olmadığı, toplumsal duyarsızlığın da sorunun bir parçası
olduğunu düşündüren mesajların sürekli akışının önemine her zaman inanmışımdır.
Yanılmıyorsam, 2013
yılıydı. İzmir’de kadın örgütlerinin temsilcilerinin toplandığı “Kadın erkek
eşitliği” komisyonunun üyesiydim. Yeni yıl dolayısı ile bastırılan takvim ve
ajandaları gördüğümde, bunların bizlere (sorunun farkında olanlara) dağıtılması
yerine, kentin çeşitli yerlerine, özellikle duraklara afişler asılması için
harcama yapılması gerektiğinden..., hatta kente asılacak tüm afişlerde şiddeti
önleyici slogan ve mesajların zorunlu hale getirilmesi kararının alınmasından,
bizlerin buna öncülük etmemizden söz etmiştim... Arşiv varsa önerilerim kayıt
altına alınmıştır. Ya da en azından toplantıda bulunanlar anımsayacaklardır.
Aradan beş yıl geçtikten sonra tramvay duraklarının her birinde afişleri görünce geriye döndüm. Zaman zaman
umutsuzluğa düştüğümüz anlarda söylediğim, “hiçbir çaba, hiçbir emek boşuna
değildir” sözünü anımsadım ve duraklardaki afişlerin fotoğraflarını çektim.
Şimdi sıra bunları paylaşmaya ve diğer kentleri bu tür duyarlılıklara davet
etmeye, haberdar etmeye geldi diye düşündüm.
Sadece konferanslar,
bildiriler, toplantılarla zaten konuya duyarlı olan kesitlere değil, toplumun
her kesitinin uğrak yeri olan şehir hatları vapurlarında, metro
istasyonlarında, beklemelerin yapıldığı otogarlarda, hava limanlarında kapalı
devre TV programlarına kısa mesajlarla konuya dikkat çekmek, kentlerin, yerel
yönetimlerin şiddete karşı mücadelelerini çeşitli platformlarda paylaşarak
çoğaltmak, şiddeti önleyici çalışmaları yürüten merkez ve birimlerin
faaliyetlerini paylaşacak ortak haberleşme ağları kurmak... gibi durmaksızın yürütülecek çabalar gerektiren bir
sorun kadına yönelik şiddet. 25 Kasım süreçlerinde zirve yapmak yerine,
toplumsal farkındalık çabalarını sürekli hale getirerek önleyicilik üzerine
yığılmayı çoğaltmak gerekiyor.
İzmir’imizde
farkındalık adına yürütülen çabalarda emeği geçenleri kutluyorum. Ve
duraklardan bu afişlerin hemen indirilmemesini, her afişte kısa, dikkat çekici mesajlar verilmesini önemsiyorum.
GÖR; Sen başını
çevirmeden bir kadın daha şiddete maruz kalıyor.
DUY; Sen kulağını
kaparken bir kadın daha şiddete maruz kalıyor.
KONUŞ; Sen susarken bir
kadın daha şiddete maruz kalıyor.
Bu mesajlarla hepimize seslenilmiş!..
DÜŞÜN; Ben bu satırları
yazarken, siz bu satırları okurken bir kadın daha öldürüldü. Bir küçük kız
çocuğu daha bebek sahibi oldu. Bir küçük kız daha gelin edildi... diye
seslenmek istiyorum.
Kadınlara yönelik her
türlü taciz ve şiddetin gerisinde, toplumda rehabilite edilmesi gereken kesit
var.
Şiddeti üreten sorunlu
insanların caydırılması için, polisiye ve adli olaya dönüşmeden yapılması
gerekenler içinde en önemlisi toplumda farkındalık
yaratmak.
Sorunu yaşayanlara ait
kabul etmemek, koruyucu kollayıcı önlemleri çoğaltmak. Tanıklık ettiğinizde,
“ben ne yapabilirim ki?” dememek...
En önemlisi de; kadınla
erkeği eşit görmemekte direnen anlayışla mücadele etmek.
Siyasetin erkek egemen
vurgusunun her vesile ile güçlendirilmeye çalışıldığı bir düzlemde olsak da,
eşitlik idealinden vazgeçmemek gerek. Kadını tercihlerinden dolayı da
karalayan, ötekileştirmek için fırsat kollayan, belli günler vesilesi ile ayar
vermeye çalışan bir düzlem var.
Hep zordu kadının haklar
alanını doldurmak. Şimdi haklar alanının boşaltılması çabalarına karşı da
savaşım vermek gerekiyor. Bir yandan hukukun içini oyup, diğer yandan şiddeti
azaltmak mümkün değil. Adaleti geri çağırmak gibi bir görevimiz de var
artık!...
Anahtar kelime:
Vazgeçmemek!...
Bunu yalnızca mücadeleci
kadınlar için değil; kadın haklarının yanında ve şiddete karşı duran aydın
düşünceli erkekler için de söylüyorum. Elbette iyi ki varsınız diyerek!...
İLK KURŞUN