Amerika merkezli sosyal medya şirketleri, ülkelerin iç işlerine müdahale ediyorlar. Arap ülkelerindeki renkli devrimler bunun en dramatik örnekleri olduğu için sık sık onlardan söz ediyoruz ama, doğrusu sosyal medyacıların siyasal ortama müdahil olmadıkları bir ülke neredeyse yok. Son ABD seçimlerinde, ‘gerekirse’ kendi ülkelerine de müdahale edebildiklerini gösterdiler.
Küreselci sermayenin eski gücü silah fabrikalarına ve bankalara dayanıyordu. Bugün de bunlardan vazgeçmiş değiller. Ama maliyeti bunlardan daha düşük olan “yumuşak güç” dedikleri bir şeyi keşfedip ona bolca yatırım yaptılar. Sadece on yıl içinde Amerikan devleti ile sıkı fıkı ilişkiler kurmuş bir dizi Kaliforniyalı şirket, tüm dünyaya bireysel özgürlük ve demokrasi ihraç eder hale geldi. Öyle ki bu şirketlerin faaliyetlerini özgürce yürütmeleri ülkelerinin demokrasi kriterleri arasında sayılmaya başlandı. Dijital haramilere “gözünün üstünde kaş var” diyenler, diktatör ilan edildi, geri kalmış damgası yedi.
Bugün pek çok ülke, hem vatandaşlarının haklarını hem de milli güvenliklerini koruyabilmek için bu şirketlere yönelik tedbirler almaya çalışıyor. Biz de yakın zamanda çıkmasını umduğumuz bir yasayı tartışıyoruz. İzandan nasibini almamış bir grup yobazı saymazsak, hemen herkes, sosyal medya şirketlerinin denetimsizliğinin bir güvenlik problemi haline geldiği konusunda hemfikir. Hepimiz, “küresel ağaların toplumu manipüle etmesinin önüne geçilmedir” diyoruz.
Ancak, konunun çerçevesini bu şekilde çizdiğimizde gerçek sorunu da bir miktar gözden kaçırmış oluyoruz. Çünkü bu şirketlerin toplumu manipüle edebilmelerinin asıl sebebi yasal boşluklar değil, manipülasyona açık bazı toplum kesimlerinin var olması. Toplumun çeperinde yaşayan, gerçek yaşamla ve ülkeyle bağı zayıflamış geniş bir kesim, her geçen gün sanal dünyaya daha çok saplanıyor ve o dünyadan gelen sinyallerin etkisine daha kolay giriyor.
Ne demek istediğimizi biraz açalım. Japonlar, son yıllarda gelişen bir olguyu adlandırmak için “instabae” diye bir sözcük uydurmuşlar. “Instagram’da paylaşılmaya uygun, paylaşıldığında çok beğeni alacak şey” anlamına geliyor. Japonya’da pek çok gencin en önemli gündemi Instagram paylaşımları. Küçük kafelerden, parklara, oyuncak dükkanlarından sokaklara kadar her yerde “instabae” manzaralar aranıyor. Aslında bizdeki durumdan pek de farklı değil.
Kapitalist ilişkileri sorgulamadan, her olguyu “olduğu gibi” kabul eden uzmanlar takımına göre dünyada gençler artık mal mülk için çalışmak istemiyorlar, bunun yerine yaşamak, deneyimlemek istiyorlar. Neyi derseniz, her şeyi olabilir, yeter ki sosyal medyada paylaşılmaya uygun olsun. Buna “deneyim biriktirmek” deniyor. Yani para, mal, kariyer vs. değil de deneyim biriktirmek için yaşıyorlar. Zaten buna da Amerikalıların icat ettiği terminoloji ile “deneyim ekonomisi” deniyor.
İlk başta kulağa hoş gelen bu kavramsallaştırmaya, Meiji Üniversitesinden Prof. Yoşihiro Oyişi itiraz ediyor. Prof. Oyişi’ye göre Japon gençleri, çalışma koşullarına dair anne babalarının sahip olduğu pek çok imkandan mahrumlar. Sürekli ve sigortalı bir işe girmek çok zor olduğundan pek çok genç yarı zamanlı (parttime) veya serbest zamanlı (freelance) işlerde çalışıyor. Bunun doğal sonucu olarak hem gelirleri düşük hem de geleceğe dair sağlam planlar kuramıyorlar. Ebeveynleri gibi aile kurma, ev sahibi olma, çocuk yetiştirip emekli olma gibi planları isteseler de yapamıyorlar.
İşte “deneyim” bu boşluğu dolduran telafi edici bir kavram olarak ortaya çıkıyor. Yılda bir hafta tatile gitme imkanı olmayan genç, arka sokaktaki ucuz pasta dükkanında kek yiyip onun fotoğrafını paylaşarak “deneyim biriktirmiş” oluyor. Prof. Oyişi, bu görüntülerin aslında özgürlüğü değil, çaresizliği ve umutsuzluğu ifade ettiğini söylüyor.
Türkiye’de de, özellikle büyük kentlerde, benzer bir toplumsal katman görüyoruz. Ellerinde cep telefonları ile gezen binlerce genç insan “deneyim biriktiriyor.” Bunların önemli bir bölümünün enformel sektörlerde istihdam edilmiş, düzensiz çalışanlar olduğunu biliyoruz. Esnek çalışma koşulları sebebi ile geleceğe dair hayal dışında bir şeyler kurma, gerçekçi bazı planlar yapma imkanları yok. Aile kurmak, ev bark sahibi olmak gibi idealler “demode” olarak etiketlense de asıl sorun bu gençlerin bu tip hedeflere güçlerinin yetmemesi. Yaşamın kıyısına itilmiş bu insanların önce topluma ve ülkeye, bir süre sonra da kendilerine olan inançları zayıflıyor. Maddi hayattan kopan insanlar, manevi olarak da zayıflıyor, köksüzleşiyor.
İşte dijital haramiler de bu sosyal katmanı istismar ediyor. Değerleri zayıflayan, kendini köksüz hisseden insanlar kolayca manipüle ediliyor ve hatta başkalarını da peşlerinden sürüklüyor. “Üç beş Twit ile renkli devrim mekanizması” tam olarak böyle çalışıyor.
Sosyal medya şirketlerini yasa ile sınırlamak belirli bir noktaya kadar sonuç verebilir. Ancak, dış müdahaleyi bir güvenlik sorunu olmaktan çıkarmanın kesin yolu istismar edilecek toplum katmanlarının oluşmasını engellemekten geçiyor. Bunun için de esnek çalışmanın önüne geçilmesi, insanların ülke ile sağlıklı bağlar kuracağı çalışma ve gelir koşullarının oluşturulması gerekiyor.
Aydınlık