Dr. Behçet Uz, Cumhuriyetin yetiştirdiği aydınlanma neferlerinin en önemlilerindendi.
Tarihi süreçlerde toplumu karartmaya ve geleceğini elinden almaya çalışanlara karşı her zaman halka öncü olmuş kahramanlar çıkmıştır. Bu kahramanlar göstermiş oldukları büyük fedakârlıklarla tarihe isimlerini büyük bir onurla yazdırmışlardır. Bu yazımızda “İzmir’in kahramanı” olmuş bir sima olan Behçet Uz’un göstermiş olduğu fedakârlıkları ve çağdaşlaşma yolundaki mücadelelerini anlatmaya çalışacağız.
Buldan’dan Yükselen Bir Aydınlanma Neferi!
Behçet Uz doğup büyüdüğü toprakları ve bu toprağın insanını anılarında şöyle anlatmıştır:
“1893 senesi Ocak ayının 16’sında Buldan’da doğdum. Buldan Denizli vilayetinin bir kazasıdır. Küçük tepecikler sırtındaki bu kasabanın suları iyi, havası temizdir. İnsanları çalışkandır; daha küçük yaştan çile doldurmaya başlayan, fakat inisiyatif sahibi zeki insanları çok olan bu kaza şirin ve sevimli bir yer olarak anılır ve tanınır.”
Behçet Uz’un ailesi döneminin aile yapısına göre modern ve okumaya yatkın bir ailedir. Bu da kendisinin küçük yaşlardan beridir okumakla, araştırmayla iç içe olmasını sağlamıştır. Behçet Uz’un babası güzel konuşan, İzmir’in her yerinde vaizleriyle bilinen bir müftüdür. Babası kendisinin ilk öğretmeni olmuş ve sonralarda daha da gelişecek diğer insanlar için mücadele azmini babasından almıştır. Hatta babasıyla bir anısında der ki: “ Babam, sokakta bir taş görse kaldırır kenara kor ve “Biri çarpıp düşmesin” derdi. Ben ilk belediyecilik terbiyesini ve hevesini ondan almışımdır; bu gibi şeylerle, daha o yaşımda ve o yanımda yokken dahi ilgilenirdim.” Bu hayat görüşüyle gelişen Behçet Uz, ilkokul eğitimine dönemine göre yeni usul ve ilerici metotlarda eğitim uygulayan Hafız İbrahim Efendi’nin okulunda başlar. İlkokul eğitimini başarıyla bitirdikten sonra İzmir yıllarının başlayacağı döneme doğru emin adımlarla ilerler. 1905 senesinde İzmir İdadisi’ne kaydolur.
İlk yılları İzmir’i tanımakla, okuluna alışmakla geçer. Burada parasız yatılı şekilde okumaktadır. İzmir İdadisi’nde müdür muavini olarak görev yapan Yusuf Rıza Efendi, kendisine büyük yardımlar dokunacağı ve Behçet Uz’un ise ileride büyük bir saygıyla anacağı hocası olmuştur. Lise öğrenciliğini takip eden beş sene boyunca memlekette çok hareketli vakitler geçmektedir. O yılları ise şöyle anlatmıştır:
“1908 Meşrutiyeti’nin ilanı sıralarında hürriyet, adalet, müsavat(eşitlik), kardeşlik şarkılarını söylemeye ve Avrupa’dan yeni gelmiş olan hürriyetsever ve açık fikirli hocalarımızdan ders almaya başlamıştık. Her hafta sonu cuma günleri mektebin holünde toplanır, hocalardan birinin küçük bir konuşmasından sonra izne çıkardık. Toplantı sonunda “Padişahlık çok yaşa!” diye bağırırdık. Hep hatırlarım, Hüseyin Ragıp Bey aramızda dolaşır, “Padişahlık çok yaşa, yerine ‘Padişahlık baş aşağı! Baş aşağı’ diye bağırın” derdi.”
1908 Hürriyet Devrimi, Behçet Uz’unda belirttiği gibi yıllardan beri süren Abdülhamit baskıcılığına ve zulmüne karşı hürriyeti, adaleti, eşitliği ve kardeşliği getirmişti. Halk kendi vatanıyla gurur duyuyor ve umut dolu hayaller kurabiliyordu. Fakat emperyalist devletler rahat durmayıp devrimin kazanımlarını çökertmeye çalışıyorlardı. 1912’de başlayan Balkan Harbi neticesinde düşman kuvvetler İstanbul kapılarına dayanıp bizleri tehdit ediyorlardı. Bu senelerde, salgın hastalıklarla mücadele ediliyordu. Tifo, tifüs, kolera vb. bulaşıcı hastalıkların tesiriyle askerlerimiz çok perişan oluyordu. İşte böyle süreçte Behçet Uz doktor olmaya karar verdi ve Tıbbıye’nin yolunu tuttu.
Tıbbiye Yılları ve Sağlık Alanındaki Çalışmaları
Behçet Uz, Tıbbiye yıllarında da ülke meseleleriyle ilgilenmeye devam etti. Derslerden sonra arkadaşlarıyla imparatorluğun geleceğini tartışıyor, özellikle sağlık alanına dair kafa yoruyordu. Tıbbiye’de en sevdiği hocası Adnan Adıvar’dı. Adnan Adıvar milli mücadelede çok önemli hizmetler edecek ve kurulan ilk meclis ile beraber ilk sağlık bakanımız olarak görev yapacaktı. Hocasıyla sürekli konuşuyor, memleket meselelerine dair fikirlerini belirtiyordu. Öğrencilik yıllarında bu yürüttüğü tartışmaların yanında Tıp Fakültesi Talebe Cemiyeti başkanı olarak da örgütlü mücadeleye önem veriyordu. Cemiyetten arkadaşlarıyla toplanıp halkına sağlık alanında hizmetler vermek istiyordu. Bu vesileyle Çanakkale’den başlayarak Aydın’a kadar tüm vilayet ve kazaları dolaşıp tetkikler yaparak halkını özellikle sıtma ve verem konusunda bilinçlendirmeye karar verdiler. O zamanlar bu tarz faaliyetler için belli bürokratik izinler gerekiyordu. Bu yürütecekleri çalışma için İzmir’de buluşmak üzere farklı merkezlere ayrıldılar. İlk durağı Çanakkale oldu. Burada hem belediye hem de İttihat Terakki Fırkası başkanı olan Dr. Aziz Bey ile görüştü. Dr. Aziz Bey yapılan görüşmede Behçet Uz’a ‘bizler halkı bilinçlendirmek için çok şeyler denedik. Fakat herhangi bir hareket yaratamadık. Bu yüzden buradan bir iş çıkmaz’ diyerek umutsuz bir tablo çizdi. Behçet Uz umduğunu bulamamıştı. O gün geçirdiği geceyi ise şöyle anlatıyor:
“Kaldığım otele döndüm. Bir gece evvel tahtakurusu ve sivrisinekler yüzünden uyuyamamış ve kendi kendime sıtmanın Türk nesline verdiği zararları düşünerek mücadele için asla ümitsizliğe kapılmama sözü vermiştim. Otelde, esasen pek az kalan beş on kuruşumun çalınmış olduğunu görünce, yeni aldığım ayakkabılarımı yok pahasına satarak bir vapura atladım ve aç susuz kendimi İzmir rıhtımına zor attım.”
Arkadaşlarıyla tekrardan bir araya gelerek ne pahasına olursa olsun en azından İzmir ve çevresinde bir şeyler yapabilmek için çözüm yolları aradılar. Daha sonrasında kendilerine bir dostlarının önermiş olduğu bir kişi akıllarına geldi. Bu kişi İzmir İTC başkanı Celal Bayar’dı. Hızlıca hareket edip Celal Bayar ile görüşmek üzere yola çıktılar. Celal Bayar kendilerini çok iyi karşıladı ve yürütmek istedikleri faaliyet için her türlü yardımı yapabileceklerini aktardı. Bunun üzerine Behçet Uz ve arkadaşları çeşitli toplantılar ve konferanslar aracılığıyla insanlarla buluşup önerilerini ve salgından korunmanın yollarını anlattılar. Bu çalışması Behçet Uz’un toplum sağlığı için vereceği ilk mücadeleydi.
Tıbbiye’yi bitirdikten sonra ilk görev yeri Şişli Etfal Hastanesi oldu. Bu hastanenin çocuk bölümünde çalışmaya başladı. Bundan sonraki doktorluk hayatında da çocukların sağlığı için mücadele edecek ve çağdaş metotlar üretecekti. Buradaki çalışmalarıyla yakın zamanda tüm çevresi tarafından takdir edilen biri oldu. O günlerde işgal kuvvetleri Yunanlılar eliyle İzmir’i işgal etmiş ve halka zulmetmeye başlamıştı. Bu vaziyetler gerçekleşirken Behçet Uz not defterine şunları yazmıştı:
“Harbin verdiği umumi çöküntünün, hasta ve yaralıların acıklı hallerinin üstüne İstanbul’un, İzmir’in, Anadolu’nun çeşitli devletler tarafından işgali derken felaketler birbirini takip etti. İzmir’in işgalini ilk duyduğum an, bir akşamüzeri idi. İşlerimizi bitirmiş, hastaneden çıkıyorduk. O kadar müteessir oldum ki, yolda ağlamaya başladım. Hocam Kadir Raşit Paşa o zaman beni, ‘Bu milletin müstesna bir tarihi vardır. İçinden biri çıkar, bizleri kurtarır’ diyerek teselli etmişti.”
Behçet Uz İzmir’e olan büyük sevgisi neticesinde tayinini buraya aldırır. İzmir’e gelmesiyle beraber çeşitli hastanelerde önemli görevler alır. Milli mücadele yıllarında durmaksızın çalışmalarını sürdürmüştür. Hocası Kadir Raşit Paşa’nın dediği gibi Türk ordusu 9 Eylül günü İzmir’e girerek milli mücadeleyi başarıyla sonuçlandırmıştır. Behçet Uz, Mustafa Kemal Paşa’nın devrimlerine inanmış bir genç olarak yürüttüğü mücadeleye daha da sıkı sıkıya bağlanmıştır. O dönem Verem hastalığı ciddiyetini daha da arttırmış ve hayatını kaybedenlerin sayısı yükselmiştir. Bunun üzerine Behçet Uz, 18 arkadaşıyla 1923 yılında ‘Veremle Mücadele Cemiyeti’ni kurmuştur. Bu cemiyetle beraber yayınlar çıkartmış ve veremle beraber çeşitli salgın hastalıklara karşı önemli projeler ortaya koymuştur. Bu çalışmalardan ötürü Mustafa Kemal’den de takdirler almıştır.
Enkaz Altından Modern Bir Kent Yaratmak
“İzmir, herkesin bildiği gibi Eylül 1922’de Yunanlılar çekilip giderken, tamamıyla yanmış, yıkılmış ve bir şehirdi. Bunun ne seviyede ve nasıl olduğunu yakından gördüğüm için ve Yunanlıların İzmir ile etrafında yaptıkları zulümleri, kötülükleri ve harap ettikleri köyleri çok iyi bilen bir insan sıfatıyla zaten memleketimizin ne kadar büyük hizmetlere ihtiyacı olduğunun farkında idim. Ama bilhassa İktisat Kongresi’de, Atatürk’ün nutuklarından ve diğer konuşmalardan ihtiyaçlarımızın ne kadar büyük olduğunu anladıktan sonra bu memleketin genç bir ferdi ve bir bilim adamı olarak üzerime düşen vazifeyi iyice idrak ettim ve bu yolda devamlı surette çalışmayı şiar edindim.”
Bu şiar ile ilerleyen Behçet Uz, öne atılıyor ve 1930’daki belediye seçimlerinde aza (üye) olarak seçilerek belediyedeki ilk görevine başlıyor. Yunan işgali şehrin belini ciddi anlamda bükmüş ve büyük bir borç yükü bindirmiştir. Belediye başkanı Sezai Göker sorunlar karşısında çözümler üretemiyor, dönemin İzmir valisi Kazım Dirik ile sıkıntılar yaşıyordu. Bunlar üzerine Sezai Bey görevinden istifa etti. Bu görev boşluğunda belediye meclisi içerisinde kimse başkan olmak istemiyordu. Ama meclis içerisinde bir kişiye çok güveniyordu. O isim Behçet Uz’dan başka kimse olamazdı. Görev kendisine teklif edildi. Behçet Uz’da başlarda belli çekinceler yaşasa da büyük bir özveriyle görevi kabul etti.
Behçet Uz hiç vakit kaybetmeden belediyedeki icraatlarına başladı. Günümüzde Alsancak’taki Cumhuriyet Meydanı’nda bulunan Atatürk heykeli hazırlanmış, fakat borcu ödenemediği için dikim işlemi gerçekleştirilememişti. Behçet Uz bu borcun ödenmesi için hemen harekete geçti. Belediyeyi göreve sevk ederek şu ana kadar belediyeden borç almış tüm varlıklı ailelerden bu borçları çok hızlı bir şekilde toplandı. Neticede 1932’ de Atatürk heykeli dönemin başbakanı İsmet İnönü’nün katılımıyla Cumhuriyet meydanına dikildi. Bu heykel İzmir’in en simge yerlerinden olup İzmir için çok büyük anlamlar ifade etmekle beraber Dokuz Eylül Üniversitesi’nin de ambleminde yer almaktadır. Yapılan bu icraat halkta büyük bir birlik ruhu da aşıladı. İlerleyen süreçte büyük bir halkçı bakış açısıyla İzmir’e getirdiği modern, kararlı ve devrimci belediyecilik anlayışıyla tüm Türkiye’ye örnek teşkil etti. Behçet Uz başka bir anısında şöyle anlatacaktı:
“Heykel açılışında yaptığım konuşmadan sonra, hakikaten kalktık, bugünkü Efes Oteli’nin yeri için ağaçlar getirdik, orayı ağaçlandırdık, bin bir müşküller içerisinde orada ilk panayır alanını kurduk ve bu istikamette, giriştiğimiz çalışmalara da yine bu sayede devam edebildik. Çünkü o panayır alanını imar etmek aynı zamanda, İzmir’in ticari hayatını hareketlendirmeyi de sağladı. Bunu ilk defa İzmir’deki hayat pahalılığından şikâyet edildiği için pahalılığa çözüm getirecek halkçı bir belediye hizmeti olarak düşünmüş idik...”
Kurulan bu panayırlar şehrin gelişmesinde ve iktisaden rahatlamasında önemli katkıları oldu. Behçet Uz bu panayırları daha da büyütmek ve şehrin hem ekonomisine hem de tanınırlığına daha da büyük katkılar yapmak istiyordu. 1933 senesinde arkadaşı Suat Yurtkoru kendisine Sovyet Rusya’da gördüğü kültür parklardan bahsetmişti. Bu parklardan en bilineni Gorki Parkı çeşitli doğal güzellikleri ve kültürel faaliyetleri ile halka önemli hizmetler sunmaktaydı. Behçet Uz parklardan etkilenerek İzmir’e de yapmayı düşündü. Sonrasında kendisi de Moskova’ya giderek fuarları incelemiş ve önemli planlarla yurda dönmüştü.
Hemen arkadaşlarıyla bir taslak hazırlatıp dönemin Ticaret Odası Başkanına sundu. Fakat projeye destek gelmedi. Muhalif sesler git gide arttı. Diğer meclis üyeleri şehir daha kritik sorunları olduğunu, onların çözülmesi gerektiğini söylüyordu. Behçet Uz bu sözlere karşı: “Sizler yukarı mahallelerdeki bataklıkların kurutulduğunu, yapılan bahçelerin ve çocuk bahçelerinin imar edildiğini kendi gözlerinizle görüyorsunuz. Diğer taraftan Kadifekalesi’ne çıkarsanız, belediyenin oralardaki çalışmalarını da göreceksiniz. Ama bu Fuar mevzu memleketin geleceğidir. Ve göreceksiniz, yalnız İzmir’de yaşayanları değil diğer memleket insanlarını da memnun edecek eserler ortaya çıkacaktır. Ama bunun için biraz sabırlı olmak gerekir.” diyerek fuar için kararlılığını göstermiş ve diğer üyeleri ikna ederek Türkiye belediyecilik tarihinde kilometre taşı görevi gören Kültür Parkın inşasına başlanmıştır. Çok sıkı bir çalışmayla 1 Ocak 1936 yılında İzmir Enternasyonal Fuar’ı daha çok bilinen adıyla Kültür Park İzmir halkıyla buluşturuldu. Kültür Park gerek İzmir’e gerekse Türkiye’ye çokça yenilik getirmiş ve ekonomik refahlık açısından büyük bir katkı sağlamıştır. Açılışında dönemin başbakanı İsmet İnönü, İktisat Vekili Celal Bayar, İzmir Valisi Kazım Dirik ve Sovyet devlet adamları bulunmuşlardır. Genel bir çıkarım yaptığımızda Sovyetlerin Türk devrimine olan katkılarını açılan bu fuara verdikleri desteklerden ve fuarcılık anlayışını kendilerinden örnek alıp topraklarımızda uygulamak isteğimizden çok rahat anlayabiliriz. Sovyetlerle olan bu dostluğumuzu daha pekiştirmek için Fuarın giriş kapısının bulunduğu caddeye büyük Sovyet generallerinde, eski Kızıl Ordu komutanı Voroşilov’un adı verilmiştir. Behçet Uz on yıllık belediye başkanlığı döneminde bu gibi hizmetlerine Türk devriminden aldığı güçle devam etmiş ve İzmir halkının gönlüne taht kurmuştur.
Yerel Hizmetlerden Meclis Yıllarına
Behçet Uz İzmir’deki gerçekleştirmiş olduğu başarılı belediyecilik çalışmalarından sonra Atatürk’ün özel isteği ile CHP’den Denizli milletvekili olarak meclise adım atmıştır. Burada çalışkanlığı ile göz doldurmuş ve 1942’de Ticaret Bakanı olarak İsmet İnönü’nün önerisi ile Şükrü Saraçoğlu hükümetinde görev yapmıştır. Bakanlığı sırasında Türkiye’nin ithalat ve ihracat rejimleri ilk kez belirlenmiştir. Recep Peker başbakanlığında kurulan 15. kabinede de Sağlık Bakanı olarak görevlendirilmiştir. İlk Milli Sağlık Şurası’nı toplayarak, ülkenin ilk sağlık planlamasının yapılmasında öncü olmuştur.
1950 seçimleri arifesinde CHP içerisinde yaşadığı çeşitli görüş ayrılıkları sebebiyle partiden istifa etti. Celal Bayar’ın büyük istekleriyle Demokrat Parti’den İzmir milletvekili oldu. Vekil sıfatıyla çok sevdiği İzmir’ine hizmet etmeye devam etti. Büyük Cumhuriyet çınarının adı İzmir’in birçok yerinde yaşatılmaktadır. Behçet Uz yüreğindeki ülkesi için beslediği hizmet aşkıyla yanıp tutuşurken 19 Mayıs 1986 günü İzmir’de 93 yaşında hayata gözlerini yumdu.
Bir Mustafa Kemal Fedaisini Uğurlarken
Dr. Behçet Uz, Cumhuriyetin yetiştirdiği aydınlanma neferlerinin en önemlilerindendi. Önüne çıkan her zorluğa karşı Mustafa Kemal Atatürk gibi davranmış, kendi toprağından, halkından, devriminden beslenmiş ve bu değerleri hayatının her anında yüceltmiştir. Hatta bir sohbetinde demiştir ki:
“Yurdumuzun beklediğim ve özlediğim bugünkü durumuna gelişinde, nimetlerinden istifade ettiğimiz Cumhuriyet’in tesiri olduğu için, Mustafa Kemal’e ayrılmazlıkla bağlandım. Ben kendisini ‘eşi bulunmaz’ sayar ve takdirle anarım. Belediye başkanlığımın onun zamanında geçen günlerini en büyük şansım sayar ve başarımın sırrını ondan aldığım enerji ve dinamizme bağlarım.”
Dr. Behçet Uz gibi mücadele azmini Atatürk devrimlerinden alan devlet adamlarına daha çok ihtiyacımız olduğunu vurguluyor ve bu büyük Cumhuriyet çınarını satırlarımız aracılığıyla tekrardan anıyoruz.
Ümit ÇALIŞKAN
TLB İzmir İl Sorumlusu
Kaynakça
1) Behçet Uz, Bir Kentin Yeniden Doğuşu(Hazırlayan: Ece Sakar), Türkiye İş Bankası Yayınları
2) https://www.kulturparkizmir.org/?AspxAutoDetectCookieSupport=1
3) https://www.behcetuzdergisi.com/tr/?p=dergihakkinda
tgb.gen.tr