Türkiye’nin enerji politikası, Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının önemi ve iklim değişikliğinin etkisi, önceki gün ‘Enerji Sempozyumu’nda ele alındı. Bahçeşehir Üniversitesi Denizcilik ve Global Stratejiler Merkezi (BAU DEGS)’nin düzenlediği sempozyumda, Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılıktan kurtulması için atılması gereken adımlar konuşuldu, yenilenebilir enerji kaynaklarının önemi vurgulandı.
'ENERJİDE TALEP DOĞUYA KAYIYOR'
Programın açılış konuşmasını Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakan Yardımcısı Dr. Alpaslan Bayraktar yaptı. Bayraktar, dünyada enerjideki değişim ve dönüşümün yeni bir ekonomik model doğurduğunu, bu dönüşüme uyum için destekleyici enerji politikalarını hayata geçirmemiz gerektiğini söyledi. Bayraktar şöyle konuştu:
“Enerjideki dönüşüm bildiğimiz tüm ezberleri bozacak cinsten. Ülkelerin rolleri değişiyor. Talebin merkezi Avrupa ve Amerika iken, yani batı iken, Çin ve Hindistan başta olmak üzere doğuya kayıyor. Yeni bir ekonomik modelin doğduğunu ve o yöne doğru dünya ekonomisinin döndüğünü söylemek de yanlış olmaz.”
Türkiye’nin enerjideki dönüşümle ilgili faaliyetlerini de aktaran Bayraktar, şu bilgileri paylaştı:
“Türkiye'nin cari açığındaki en önemli unsur enerji ithalatı. Ve bunu dönüştüremediğimiz sürece de o sarmaldan Türkiye’nin çıkması maalesef zor görünüyor. Türkiye bugün yenilenebilir enerjide Avrupa’da 5. sıraya, dünyada 12. sıraya geldi. YEKA (Yenilenebilir Kaynak Alanı) modelini devreye soktuk. Türkiye’nin yakıt anlamında dışa bağımlılığını azaltırken, bunun yanında bugün Türkiye kendi panelini üreten bir ülke haline geldi.
“Türkiye’nin kendine has düşük karbonlu büyüme stratejisini de hayata geçirmesi gerekiyor. Bu topyekun bir dönüşüm. 2016’dan itibaren yeni bir petrol ve doğalgaz arama üretim programını hayata geçirdik. Akdeniz’de 8 tane kuyu kazdık. Yaz kış demeden açık denizde koşulların çok zorlu olduğu ortamlarda bile bu operasyonları çok düşük maliyetle, çevreye hiçbir zarar vermeden emniyetli bir şekilde gerçekleştirdik. Karadeniz’de de Türk mühendislerin çalıştığı bir sahada Ağustos 2020’de Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük doğalgaz keşfini gerçekleştirdik. Bu, Türkiye’nin enerji sektöründe oyun değiştirici rolü olabilecek bir keşiftir.
“Doğu Akdeniz hidrokarbon kaynaklarının dünya piyasasına gitmesinde Türkiye’nin çok önemli bir rolü olabilir. Doğu Akdeniz’deki denklemde Türkiye’yle anlaşan herkes avantajlı oluyor.”
'MAVİ VATAN FAALİYETLE VATAN OLUR'
BAU DEGS Kurucusu Müstafi Tümamiral Doç. Dr. Cihat Yaycı da yaptığı konuşmada Türkiye’nin enerji faaliyetlerinin Mavi Vatan mücadelesindeki önemine değindi:
“Mavi Vatan sloganik laflardan öte bu tür faaliyetlerle vatan oluyor. Enerji faaliyetlerimiz olmasa söylemlerimiz teoriden öteye gitmez. Sizin burada askeri olarak varlık göstermeniz oradaki deniz yetki alanı haklarınızı kullandığınız anlamına gelmiyor. Önemli olan sizin buralarda sismik araştırma ve sondaj yapmanız. Bir büyük devlet olabilmek için iç huzuru temin etmek ve enerjide dışa bağımlı olmamak gerekli. Enerji sorununu halledemeyen hiçbir devlet büyük bir devlet olamaz. Diğeri de nükleer teknolojiye sahip olmak.”
TÜRKİYE’Yİ BEKLEYEN TEHLİKE
Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Merkezi Müdürü Prof. Dr. Levent Kurnaz, ‘Küresel Isınma ve İklim Değişiklikleri’ konulu sunumunda Türkiye’yi bekleyen tehlikelere dikkat çekti:
“İklim değişikliğinin en kötü hissedileceği nokta, şu an üzerinde bulunduğumuz Akdeniz havzası. Problemin temelinde de petrol, kömür ve doğalgaz yakmamız var. Bölgemizde yağışlar yüzde 2030 azalacak. 1923’te kişi başına düşen su miktarımız 8 bin m3’tü. Bugün 2021’de bu bin 340’a düştü. Bunun sebebi sadece nüfus artışımız. Böyle devam edersek önümüzdeki 20 sene içerisinde bin m3’e düşecek. Şu anda dünyada resmi olarak su fakiri demek. Kendi başımıza tarım yapıyorduk. Karnımızı doyurmak için yurt dışından yiyecek bulmak zorunda kalacağız demek. Bu yüzde 30’luk düşüşü de katarsak içine, bu 700 m3’e düşüyor. Bu da Sudan demek.”
YENİLENEBİLİR ENERJİDE MAALİYET DÜŞÜYOR
BAU Enerji Sistemleri Mühendisliği Öğr. Üyesi Dr. Erol Metin, “Türkiye’nin Küresel İklim Değişikliğine Bağlı Enerji Politikaları” başlıklı sunumunda, dünyadaki karbondioksit salınımının yüzde 75’inin en büyük 10 ekonomiden geldiğini vurguladı. Karbonsuz üretimin bir küresel rekabet konusu haline geldiğine dikkat çeken Metin, şunları söyledi:
“Yenilenebilir enerji kaynakları olan güneş ve rüzgarda son 1015 yıl içerisinde olağanüstü bir maliyet düşüşü var. Bu maliyet düşüşü öyle bir aşamaya geldi ki, yenilenebilir kaynaklardan elektrik enerjisi üretimi fosil yakıtlardan daha ucuz hale geldi. Temiz enerji üretimlerinin sanayiye entegrasyonu önemli bir konu olacak. Bu değişim çok hızlı olmak zorunda.”
'ÇEVRE ÇOK ÖNEMLİ'
BAU İnşaat Mühendisliği Öğr. Üyesi Prof. Dr. Cem Avcı ise konuşmasında çevreyi korumanın önemine değindi. Projeler yürütülürken toplumun da onayının alınması gerektiğini belirten Avcı, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Ülkemiz hem yenilenebilir enerji kaynakları hem de deniz, doğa tarafından çok zengin. Bu zenginliği korumamız lazım. Çevre çok önemli. Çevre ve sosyal haklar her şirketin dizlerini bükebilir. Bankalar artık projelerin insan haklarına olan olumsuz etkilerinden kaçınıyorlar. Parayı alacak şirketin insan haklarına, işçi haklarına kadar sorguluyorlar. İklim değişikliğini de sorguluyorlar artık. Olumsuz görüyorsam ben bu projeden çıkarım diyor.
'ENERJİ KAYNAKLAR ÇEŞİTLENDİRİLMELİ'
KTÜ Jeoloji Mühendisliği Öğr. Üyesi Prof. Dr. Saadettin Korkmaz, sunumunda Türkiye’nin enerji ithalatında 2019’da harcadığı 42 milyar dolara dikkat çekti:
“Türkiye petrol ve doğalgaz açısından çok fakir bir kuşakta. Ülkemiz petrolün yüzde 92’sini, doğalgazın yüzde 99’unu, taş kömürün yüzde 97’sini ithal etmektedir. 2019 rakamlarına göre yaklaşık 42 milyar dolar ödemişiz buna. Bu rakam bütçedeki en büyük cari açığı oluşturuyor. Bu da enerji güvenliği açısından çok büyük risk oluşturmaktadır.
“Enerjide dışa bağımlılık azaltılmalıdır. Güvenli enerji için öz kaynak oranı en az yüzde 50’nin altına indirilmelidir. Enerji kaynakları çeşitlendirilmeli ve enerji tasarrufu sağlanmalıdır. Güvenli, verimli, sürdürülebilir enerji kaynaklarına sahip olmalıyız ve bu kaynaklar geliştirilmelidir. Yenilenebilir kaynak oranı artırılmalı, bu kaynaklara yönelik enerji sistemleri geliştirilmelidir. Ülkemizin en büyük potansiyelini oluşturan düşük kalorilik linyit kömürleri teknolojik çalışmalarla daha temiz ve verimli şekilde ekonomiye kazandırılmalıdır.”
'GELECEĞİN ENERJİ KAYNAĞI GAZ HİDRATLAR'
Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojileri Enstitüsü Öğr. Üyesi Prof. Dr. Günay Çifçi, sunumunda gaz hidratlara dikkat çekti:
“Gaz hidrat, sıkıştırılmış, yanan buz olarak da nitelendirilmekte. Yakın geleceğin enerji kaynağıdır ve heyelanları önler. Gaz hidrat açısından zenginliğimiz söz konusu. Gaz hidrat keşifleri petrol ve doğalgaz keşiflerinin birer göstergesidir. Gelecek kuşakların kaderini değiştirebilecek stratejik öneme sahip, oyun değiştirici bir yerdedir. Doğalgaza eşdeğer yeni bir enerji kaynağı olan gaz hidrat rezervinin bir an önce başka alanlarda 1, 2 ve 3. Faz geniş kapsamlı araştırılması ülkemiz ekonomisi ve geleceği açısından, stratejik güce sahip olma açısından büyük önem arz etmektedir.”
'ARGE ÇALIŞMALARINA BÜTÇE AYIRALIM'
Boğaziçi Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Gürkan Kumbaroğlu, gaz hidratlarla ilgili bütçe ayrılmasını istedi:
“Standart TÜBİTAK’ın verdiği desteklerle olacak iş değil. Eğer bu gaz hidrat tarafında da iddialı olacaksak, stratejik olarak ciddi bütçelerin ayrılıp ARGE çalışmalarının yapılması gerekiyor. Gerek Akdeniz’de gerek Karadeniz’de büyük bir potansiyel mevcut.”
Yakın Doğu Üniversitesi Petrol ve Doğalgaz Mühendisliği Öğr. Üyesi Prof. Dr. Salih Saner ise Adalar Denizi'ne dikkat çekti:
“Hidrokarbonların taşınması gerekir. Türkiye Mavi Akım, BTC, Türkakım, KerkükYumurtalık gibi petrol ve gaz boru hatlarıyla bir hat durumunda. Doğu Akdeniz’de gaz hidrat kaynakları göz ardı edilmemeli, Adalar Denizi'nde grabenlerde hidrokarbon olasılığı gündemde tutulmalı, Adalar Denizi’nde jeotermal enerji bir araştırma konusu olmalı, yığışımlı havzalarda gaz bulunma olasılığı göz önünde tutulmalı.”
TÜRKİYE ENERJİ LOJİSTİĞİNİN ORTASINDA
KTÜ Deniz Ulaştırma İşletme Mühendisliği Öğr. Üyesi Doç Dr. Sercan Erol da şöyle konuştu:
“Türkiye hinterland olarak çok ciddi bir enerji lojistiğinin ortasında yer almaktadır. Ama Mavi Vatan'da Mavi Ekonomi'yi arzuladığımız şekilde kullanamıyoruz. Yaşlı bir filoya sahibiz. Türk bayraklı gemilerin dünya ticaret filosundaki yeri azalıyor. Yükü siz taşımadığınız için gelirler yabancı armatöre gidiyor. Türk Boğazlarından geçen gemi sayısı azalırken, taşınan yük bağlamında arttığını söyleyebiliriz. Petrol ve doğalgaz boru hatlarıyla beraber bu pazarın yükünün de azaldığını söyleyebiliriz.”
‘TÜRKİYE MEB İLAN ETMELİDİR'
Amiral Cihat Yaycı, ‘Doğu Akdeniz Sorununun Nedenleri ve Türkiye’nin Politikası’ başlıklı sunumunda, sorunların kaynağı olarak Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ve Yunanistan’ı gösterdi. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki hatalarını da eleştiren Yaycı, şunları söyledi:
“Doğu Akdeniz’deki paylaşım mücadelesinin nedeni, Türkiye’nin denizlerinin elinden alınması için çok ciddi baskı ve yaptırımlara neden olan konunun temeli buradaki gaz hidratlardır.
“Türkiye 2 bin 280 kilometre uzunluğuyla Akdeniz’de en uzun kıyı uzunluğuna sahiptir. Ancak Doğu Akdeniz’de küsûrat kadar deniz yetki alanına sahip olması reva görülmektedir. Doğu Akdeniz’deki sorunun temel noktası GKRY ve onun arkasındaki Yunanistan’dır. Türkiye’ye öngörülen deniz yetki alanının 4.5 katı deniz alanı ilan etmesini AB ve diğer güçler meşru olarak görürken, Türkiye’nin 41 bin km2’ye isyan etmesini yayılmacı, genişlemeci ve gayri barışçı görmektedirler.
“Türkiye, enerji kaynaklarına sahip çıkmak istiyorsa bir an önce GKRY’nden daha üstün bir konumda MEB ilan etmelidir. GKRY kıyıdaş ülkeleri kazıklamıştır. Türkiye ile anlaşma yapan kazanır. Türkiye büyük hatalar yapmıştır. Bürokratlar ve akademisyenler haritaya tek düze bakmışlardır. Türkiye’nin başka hiç kimseyle karşılıklı kıyısı yoktur demişlerdir.
“Türkiye doğru bakış açısıyla Libya’yla anlaşma yapmıştır. Yunanistan karşılık olarak Mısır’la anlaşma yapmıştır. Türkiye Libya’yla yaptığı anlaşmanın benzerini Filistin, İsrail, Mısır, Lübnan ve Suriye ile de yapabilir. 30 Mayıs 2019’da ruhsat ihalesine çıktı Dışişleri Bakanlığı. Hala ruhsat TPAO’ya verilmiş değil. Biz bu hatta bir faaliyet yapmıyorsak bu anlaşma kadük olur.”
Aydınlık