Atatürk, köşkü bir yazı ile orduya bağışladı.
Ankara halkının, Çankaya'daki köşkü sahibinden satın alarak Atatürk'e hediye edişi; ancak Atatürk'ün bu hediyeyi, vatanı koruyan millî orduya bağışlaması (Atatürk, bu kararını, bugün Millî Savunma Bakanlığı'na bildirmiş ve tapu tescilini yaptırmıştır).
Ankara'nın yüksek bir tepesinde yer alan köşk zamanda Ermeni Kasabyan ailesinin köşküydü. Sürgünlerden sonra Ankaralılar tarafından Mustafa Kemal Atatürk'e hediye edildi. Atatürk bu köşkte 1921 ile 1932 yılları arasında kaldı. Annesi Zübeyde Hanım ile eşi Latife Hanım da bir süre burada oturdular.
Mustafa Kemal Atatürk, ziyaretçilerini, büyükelçileri, yerli yabancı misafirlerini, gazetecileri bu küçük Köşk'te kabul eder ve ağırlardı. Dünya'da tarihi değeri olan pek çok bina, ünlerini büyüklüklerine ve mimarlarına borçludurlar. İlk Çankaya Köşkü'nün ise maddi bir büyüklüğü olmadığı gibi, mimarı da belli değildir. Atatürk'ü izleyen Cumhurbaşkanları da Çankaya'daki yeni Pembe Köşk'te günün ihtiyaçlarından doğan küçük değişikliklerle, Atatürk'ten gelen yaşayışı sürdürmüşlerdir.
Mustafa Kemal ve beraberindeki Temsil Heyeti üyeleri Ankara'ya geldiklerinde, o günkü Ziraat Enstitüsü'nde ağırlanmışlardı. (27 Aralık 1919). Bu bina günümüzde Meteoroloji Genel Müdürlüğü olarak hizmet vermektedir. Kısa bir süre sonra ise Mustafa Kemal, Ankara garındaki Direksiyon denen binaya geçmişti.
Bir ulusun yeniden doğuş, bir devletin yeniden kuruluş planlarının yapıldığı, gecesi gündüzüne karışmış o yoğun günlerde, bu binalar, hem mesken olarak kullanılmaya, aynı zamanda hizmet binası olarak gereken iç ve dış temasları kurmaya, çok katılımlı toplantılar yapmaya, özellikle yabancı konukları kabul etmeye müsait değildi. Ankara Belediyesi o nedenle uzun zamandır Paşa için daha uygun bir yer arayışını sürdürüyordu. Nihayet, o günkü 20.000 nüfuslu kasabanın 5 kilometre kadar uzağında, Çankaya denen bir köyde, iki katlı, müstakil bir bağ evi bulundu.
M. Kemal Paşa, fırsat buldukça buralarda Fikriye Hanımla at gezintisi yapardı. O da evi beğenince, Ankara Müftüsü Rıfat Börekçi'nin öncülüğünde açılan bir kampanya sonucu, Ankara halkının bağışlarıyla toplanan 4500 TL bedelle, ev Bulgurzade Mehmet ve Rıfat Beylerden satın alındı ve Ankara halkı adına M. Kemal'e armağan edildi. O da bu evi ordu adına devir ve ferağ edince ev "ordu köşkü" adını aldı.
MUSTAFA KEMAL'İN 1921'DEKİ KÖŞKÜ
1800'lü yılların sonuna doğru, Kasapyan adlı bir Ermeni tüccar tarafından yaptırılıp sonra Bulgurzadelere geçen bu bağ evi, şimdi artık Ordu Köşkü olmuştu. Haziran 1921'de Mustafa Kemal bu köşke taşındı. Kurtuluş Savaşı'nın en sıkıntılı günlerini, Meclis içi muhalefetin en yoğun gecelerini, cumhuriyet döneminin en mutlu anlarını Mustafa Kemal bu köşkte yaşadı. Annesi Zübeyde Hanım da, eşi Latife Hanım da bir süre burada oturdular.
Köşk, 1924 yılında Mimar Vedat ve Mimar Arif Hikmet Bey'lerin yaptığı ilavelerle bugünkü müze olan yapıya ve görüntüye büründü. Mustafa Kemal 1932 yılına kadar bu köşkte oturdu. Yani 1932 yılına kadar Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanlığı köşkü, Pembe Köşk değildi, şimdi müze olan bu köşktü.
Pembe Köşkün yapımı 1931'de başladı ve 1932'de bitti. Çankaya Köşkü olarak anılan köşk, işte bu köşktür. Zaman içerisinde yapılan ilavelerle bugünkü halini almıştır. O günden bu yana 12 cumhurbaşkanına da ev sahipliği yapmıştır.
PEMBE KÖŞKÜN GERÇEK HİKAYESİ
Yaşam tarzı olarak son derecede sade ve gösterişten uzak bir anlayışı temsil ettiğini bildiğimiz Atatürk zamanındaki, yani 76 yıl öncesinin Pembe Köşk'ü, her anlamda bugün varlığını sürdüren köşkün yanında çok mütevazi kalır. Ama eskiler çok iyi bilirler ki, Ankara'lı akşam çökünce Çankaya yönüne bakar, köşkün uzun terasındaki ampüllerin tamamının yandığını görünce, geniş bir iç geçirirdi, huzur duyardı, kendini güvende hissederdi. Çünkü ışıkların tamamının yanıyor olması, Atatürk'ün Ankara'da olduğu anlamına gelirdi.
Çankaya Köşkü sadece bir ikametgâh ve cumhurbaşkanlığı ofisi olmaktan çok daha fazla şeyler ifade ederdi her Türk yurttaşı için. O köşk, her şeyden önce bağımsızlığın simgesiydi. Saltanatın kaldırılması tartışmaları, Meclis'ten önce buralarda yapılmış, Lozan'a gidecek olan İsmet Paşa heyetine verilecek talimatlar buralarda hazırlanıp Meclis'in onayına sunulmuştu. Cumhuriyetin kurulmasından bir gün önce de, ertesi gün Meclis'te izlenecek planın adımları gene burada, işte şu yemek masasında, alelacele yemek yerken hazırlanmıştı.
İki ayık arkadaş kafa kafaya vermiş, sabaha kadar cumhuriyet anayasasını burada hazırlamışlardı. O nedenle İsmet Paşa, geceyi işte şu odada geçirmişti.
REFORMLAR VE DEVRİMLERİN MERKEZİ
Hilafetin kaldırılması dahil, hemen arkasından gelen tüm reformlar, sabahlara kadar süren toplantılarla, işte buralarda tartışılmış, sonunda bir karara varılmıştı. Kızerkek çocukların aynı sınıflarda laik bir eğitim sistemiyle çağı yakalama yarışına katılmaları kararları işte buralarda alınmıştı. Şeriat kanunları kaldırılıp, yerine evrensel hukuk normları getirilirken, böylece laik hukuk sistemine geçilirken, uzmanlar görüşlerini buralarda dile getirmişlerdi. İç isyanlar bastırılırken de ışıklar sabahlara kadar açıktı, sıradaki reformların ön hazırlıkları yapılırken de...
Kendisine İzmir'de suikast teşebbüsünde bulunulurken de dünyanın gözü kulağı Çankaya'dadır, buna yanıt olarak Büyük Nutku yazarken de... O mekânlar bütün bunların canlı tanığıdırlar. Menemen olayını duyduğunda, "Halkını taşıyın, Menemen'i yakın!" diye feryat ettiği salon işte orada öylece duruyor. Bütün mal varlığını hazineye bağışladığı zaman, onu kutlamaya gelen milletvekillerini, sanki yaptığından utanarak, mahcup bir şekilde kabul ettiği salon da Köşk'ün işte şu salonuydu.
Yaptığı elbette inanılır gibi değildi. Kendisine özel çıkarlar sağlamak üzere, özel yasalar çıkarttıran devlet adamlarına, dünyanın her tarafında rastlanılır, rastlanıyor. Ama Atatürk gibi, nesi var nesi yoksa tümünü Hazineye yani millete bağışlamak için özel yasa çıkarttıran bir devlet adamına, ne Atatürk'ten önce, ne de sonra bir daha rastlanamamıştır. İşte Çankaya Köşkü bütün bunların canlı tanığıdır ve Atatürk'ün ruhu o mekânın her zerresinde adeta dolaşır durur. Kısacası Atatürk Çankaya, Çankaya Atatürk demektir. Bunun manevi hazzı herhalde hiçbir şeyle değişilmez...