İktisatçı Bekir Cahit Yücel, bu cendereden çıkmak için rekabetçi kur önererek, dış ticaret fazlası veren bir ekonomi yaratmamız gerektiğini söyledi.

Türkiye'nin kredi risk primi CDS'leri 2018'in Ocak ayında 162 seviyesindeyken, Rahip Brunson krizi ile birlikte aynı yılın eylül ayında 552'ye yükseldi. Merkez Bankası faizleri yüzde 24'e çıkarınca CDS'ler 2019'un Şubat ayında 308'e kadar geriledi. 2019'un Mayıs ayında yeniden 505'e kadar tırmanan CDS'ler, Ocak 2020'de 241'e kadar çekildi. Geçen süreçte gerek faiz indirimleri, gerek S400 konusu gerekse Londra ile SWAP pazarı çekişmesi CDS'ler üzerinde etkili oldu. CDS puanı bir ülkenin riskini içeriyor ve dış borçlanmasında ilave faiz ödemesine neden oluyor. Tıpkı bir bankanın müşterisine uyguldığı faiz gibi. Örneğin Merkez Bankası faizi yüzde 19. Maliyetler eklendiğinde bankalar yüzde 2122'den kredi faizi veriyorlar. Ancak riskli gördükleri müşterilerden, geçen hafta sanayicilerin ağzından sizlere aktardık, yüzde 26'ya kadar faiz isteyen bankalar var.

FAİZ ARTIRINCA DÜŞEN CDS'LER

Geçen yıl salgın krizi öncesi CDS'lerin 241'e kadar düştüğünü anımsattık. Bu tarihten sonra ortaya çıkan net rezervlerin eksiye düştüğüne yönelik haber akışının ve salgının ekonomileri olumsuz etkileyeceği varsayımının da etkisiyle Türkiye'nin CDS'leri üzerinde baskı oluştu. Yine Türkiye'nin salgın dönemi öncesinden başlayarak negatif reel faiz uygulaması CDS'lerin patlamasına yol açtı. Mayıs 2020'de CDS'ler 627'ye kadar çıktı. Haziran ayındaki açılma ile birlikte 424'e gerileyen CDS'ler, temmuz ayında yeniden yükselerek 500'ün altına bir daha inmedi. Ta ki kasım ayında yeniden 600'lere doğru yükselip ekonomi yönetimi değişene kadar. Faiz politikası sadeleşip aralık ayında 200 baz puan ilave faiz artışı gelince ülkenin risk primi bu yılın şubat ayında 284'e kadar geriledi. Ancak önceki hafta Merkez Bankası Başkanının görevden alınması sonrası CDS'ler ani bir sıçrama ile 460 puanın üzerine yükseldi. Kısa vadeden ele alalım. Geçen yıl temmuz ayında Merkez Bankası'nın piyasayı fonladığı faiz yüzde 8'in altındaydı. O tarihlerde CDS'ler 500'ün üzerindeydi. O tarihte 2 yıllık Hazine tahvilinin faizi yüzde 1112 düzeyindeydi. Kasım ayındaki faiz artışı sonrası yüzde 15.4'e yükselen tahvil faizi daha sonra yüzde 15'in altına çekildi. Ta ki Merkez Bankası Başkanı değişene kadar geçen hafta tahvil faizleri yüzde 20'ye kadar yükseldi.

ORGANİZE ÇALIŞIYORLAR

Oysa Merkez Bankası faizi yüzde 19 seviyesinde. CDS'lerin 284'e gerilediği şubat ayına göre Türkiye'nin makro ekonomik dengelerinde herhangi bir bozulma yok. Üstelik cari denge tarafında bir miktar düzelme bile söz konusu. Şu halde CDS'ler üzerinde çok fazla politik risk ve spekülasyon fiyatlaması var denilebilir. Son dönemde yine Türkiye'ye yönelik dış basındaki olumsuz haber akışını da not edelim. İster kredi yoluyla olsun, ister sıcak para akımlarıyla olsun Türkiye'ye borç verenler, dünkü haberimizde de belirttik, gittikçe daha çok faiz ister duruma geldiler. Küresel finansal sistemin bir sömürü aracı olarak işleyen CDS'lere ilişkin konuştuğumuz eski Devlet Planlama Teşkilatı uzmanı, iktisatçı Bekir Cahit Yücel, uluslararası tefecilerin örganize çalıştığına dikkat çekti. Amerikan Merkez Bankası FED, Avrupa Merkez Bankası, İngiltere Merkez Bankası ve Japonya Merkez Bankası'nın bastıkları paralarla gelir elde ettiklerini belirten Bekir Cahit Yücel, “Bir top kağıt al. 12'ye böl. Üzerine 100 dolar yaz. Mal ve hizmet temin et. CDS'leri yapan kuruluşlar, kredi derecelendirme kuruluşları, emeklilik fonları, diğer varlık fonları vs. tümüyle birlikte hareket ettiklerini düşünmek lazım. Faizin düşürülmesi demek dövizin artması demek. Faiz yüzde 20 diyelim. Dönem içinde kur değişmezse getirdikleri paraya yüzde 20 faiz alıp çıkıyorlar. Uluslararası piyasalarda faizler yüzde 12, bazı ülkelerde negatif. Yurt dışında kazandığının 15 mislini burada kazanıyorlar. Bir de dövizi düşürerek daha fazla kar elde ettikleri de oldu. Ama faiz düşünce kurun artması demek bunların faiz geliri elde edebilecekleri araçların değeri düştüğü için gelirlerinin azalmasına neden oluyor” dedi.


AMAÇ: BORÇLANDIRMAK VE DİZ ÇÖKTÜRMEK

Bu yüzden karlılıkları azalacağı için düşük faize itiraz edildiğini anlatan iktisatçı Bekir Cahit Yücel, “Bu o fonların vizyonu. Bir de onun üzerinde Türkiye'yi borçlandırmak ve diz çöktürmek vizyonu var. Düşük döviz kuru ile Türkiye'yi borçlandırmak. Bu borçlanmada cari açık verdirmek. Daha fazla dış kaynak ihtiyacı ve daha yüksek faiz. Borçlanmak demek diz üstü çökmek demek” uyarısı yaptı. CDS'lerin yükselmesinin, bunların daha fazla sıcak para getirme niyetinde olmadıklarının beyanı olduğunu kaydeden Bekir Cahit Yücel, “2005'ten sonra bakıyorsunuz kur artmıyor. Döviz kredi faizleri yüzde 35. Bütün firmalar döviz cinsinden borçlandı. Bu da bir lobi yarattı: aman döviz artmasın, borç maliyetimiz artıyor! TL'nin değerli olduğunu düşünenler de döviz cinsinden paralarını tutmaya başladılar. 2001 sonrası izlenen politikalarla oldu bu. 2015'ten sonra siyasi yönelim değişti ama program bir türlü değiştirilemedi. Borçluluk çok yüksek olduğundan çıkış yolu bulunamadı” ifadelerini kullandı.

REKABETÇİ KUR TEMEL OLMALI

Kanamayı durdurmak için cari açığı sıfıra çekmek gerektiğini belirten Bekir Cahit Yücel'e, Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı İsmail Gülle'nin “Dış ticaret fazlası veren Türkiye” vziyonunu hatırlattığımızda, Çin örneğine işaret etti. “Çin bunu organize etti. Anahtarı döviz kuru politikası. Rekabetçi kurda kesinlikle ihracat artar. Yüzde 70 ithal bağımlılık var deniyor. Fakat süreç içerisinde o bağımlılık yüzde 40'ların da altına iner. İç kaynak kullanımı artırır. Dışa açık bir ekonomide gümrük tarifeleri sanayi ürünleri için zaten düşük. İç pazara yönelik imalat yapan işletmeler ithalat baskısı altında kalıyor, düşük kur olduğunda” diyen Bekir Cahit Yücel'e, kurun düşük olduğu dönemde ithalatçı olan hırdavat sektörünün son yıllarda bir ihracat atılımı içerisinde olduğunu anımsattık. “Rekabetçi kur temel olmalı” görüşünü vurgulayan iktisatçı Yücel, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kur yüksek olursa gümrük duvarlarına da ihtiyaç yok. Kur politikası temelinde sanayileşme için rekabetçi kur gerekli. İlk aşamada kur artınca fiyatlar artar ama rekabetçi kuru koruyacaksak, fiyat artışlarına paralel kur artışını belli marjlarla sağlamak lazım. Çin'in yaptığı gibi bilinçli bir yöntemle. Güney Kore de bunu yaptı. Daha fazla insan döviz geliri elde etmeye başlayınca ihracat, turizm, yurtdışı müteahhitlik/müşavirlik hizmetleri ile bundan artıştan etkilenmezler. Etkilenecek olan sabit gelirliler. Onlara yönelik düzenlemeler yapılabilir. Rekabetçi kurda milli gelir artışı da söz konusu oluyor. Çin'in kalkınmasında önemli bir kaynak sağladı. Çin modeli bu anlamda önümüzdeki bir örnek.”

Aydınlık