Zülfü Livaneli 27 Ağustos'ta bir tweet atarak, dostu meşhur Yunan besteci Mikis Teodorakis'in son Doğu Akdeniz gerilimine ilişkin 'Türkiye'nin haklılığını, Mavi Vatan mücadelesini anladığına dair' düşüncelerini paylaştı. Bu paylaşım üzerine açıklama yapan Teodorakis ise o fikirlerinin geçen sene olduğunu belirterek 'Yunan halkı Erdoğan Türkiyesi'nin saldırgan politikaları ve tehditkar tavrı karşısında tedirgindir. Ben de bir Yunan olarak halkımın hak ve hukukunun yanındayım' açıklamasında bulundu.
Dostluğun büyük savunucusu olan Konstantinos Karamanlis'in bana şunu söylediğini hatırlıyorum; Salamina ve Egina adaları Türkiye'ye ait olsaydı, biz nasıl hissederdik? İşte Türkler de böyle hissetmektedir. Dolayısıyla Türkiye'nin bu boğulma hissini anlamamız gerektiğini ve kendisiyle konuşarak gerçekçi bir çözüme ulaşmamız gerektiğini, formaliteleri aşan ve Türkiye'nin boğulduğunu ve tehdit ettiğini, dolayısıyla denizaltı zenginliğinin kimse tarafından değerlendirilememesi sonucuna yol açan gerçeği dikkate alan iki tarafın bir anlaşmaya varması gerektiğini düşünüyorum.
Zaten bu zenginlik o kadar büyük ki, Türkiye'yi bir rakip olmaktan çıkarıp, bir partnere dönüştürmeye çabalamamıza değecektir. Birinin ve diğerinin yüzdesine gelince, bu uluslararası hukuku göz önünde bulundurarak ve aynı zamanda hem adalet hissine hem de realizme dayalı sağduyulu hareket ederek yapılması gereken pazarlıkların sonucunda belirlenecektir. Yunanistan'ın menfaaetleri açısından bu seçeneği, Türkiye'ye karşı cephe alarak, her iki yakadaki halkların ağır bedel ödeyeceği bir savaş tehlikesine yol açmaktan çok daha fazla tercih ederim.
ABD ile Avrupa'nın Türkiye'ye karşı cephe alması ve Yunanistan'ı desteklemesi nedeniyle söz konusu konjonktürde ülkemizin sözüm ona avantajlı konumda olmasına dair atılan naralar tehlikeli akrobasilerdir. Erdoğan veya sonraki bir T.C. Cumhurbaşkanı'nın Türkiye'yi tekrar ABD üssü yapmayı kabul etmesi durumunda neler olacağını düşünün. O zaman, kaşla göz arasında, her şey tersine dönmüş olur ve halkımızla ülkemiz kaderiyle başbaşa kalır.
Çilekeş halkımızı ve ülkemizi hakettiği konuma getirecek, yani ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmaya sahip, kendi yeterli ve bağımsız bir ülkeye dönüştürecek olan bu zenginliğimizden faydalanmak istiyorsak, bunun için son fırsatımız olduğuna inanıyorum.”