Yusuf Kaplan, Türk Milleti’nin birleşmesine nifak tohumu ekerek Türkiye’nin milli güçlerini zaafa uğratma derdine girmiştir.

İnsanlık COVİD19 salgınıyla savaşıyor. 

Bu önemli savaşta ayakta kalan ülkeler insanlığın ön cephesinde önemli bir görevi yerine getiriyor. Batılı kapitalist ülkeler birbirlerinden sipariş ettikleri maskelere el koyuyor.[1] Vatandaşlarına ücretsiz sağlık imkânı tanıyacaklarına, evsizler için parklara çizgiler çizmekle meşgul oluyor.[2]

İnsan hayatı üzerinden kâr amaçlı hareket edenler değil, mazlumlar dünyasının dayanışmacı ve paylaşımcı ülkeleri bu süreçte ayakta kaldı. Devletçilik, yeniden keşfediliyor. Türkiye ve Çin’in başını çektiği Avrasya dünyası, Atlantik’i alt ediyor. COVİD19 ile mücadele devletçilik sayesinde başarıya ulaşıyor.

YUSUF KAPLAN VE AKLIN ESARETİ

Biz bu girizgahı neden yaptık?

Yukarıda özetlediğimiz tablo tüm açıklığıyla ortadayken, devlet ve millet tek vücut halinde COVİD19 ile mücadele ederken bazı aydınlarımızın ufuklarındaki darlığı köşe yazılarından anlayabiliyoruz.

27 Nisan’da Yeni Şafak gazetesi yazarı Yusuf Kaplan, yazısının bir bölümünde Kemalizm’e değindi. Fakat yazarın Kemalizm’e dair iki kelam edebilmesi için önce bilmesi ve anlaması gerekiyor.

‘’Kemalizm’i konuşmadan, sadece tartışılmaz dogma hâline getirerek çocuklarımıza, zekâlarına ve geleceklerine yazık etmiş oluruz.

Kemalizmin bir ruhu yok: Kemalizm, her bakımdan ithal ve tepeden, Jakoben yöntemlerle topluma dayatılan kaskatı, taşlaşmış, donmuş bir ideoloji.

Fransız Devrimi’nden beslenen, Fransız Devrimi’nin karikatürü. Karikatürü ama sonuçları belki de Fransız Devrimi’nden daha kalıcı bir tasfiye hareketi: Bu toplumun bin yıl dünya tarihini yapmasını mümkün kılan medeniyet iddialarını, ruhunu, ruh köklerini tasfiye macerası.

Kemalizmin âmentüsü, laiklik. Kavramları, ithal. Şerif Mardin’in muazzam tespitiyle “iyi, doğru, güzel fikri yok”. Bir Gazâlî’si de yok, Kant’ı da o yüzden. Gerçek değil, gölge çünkü. Batı’nın bu topraklardaki gölgesi.

Fransız Devrimi bile Kilise ’ye bütün haklarını iade etti daha sonra. Ama laik Türk devriminin haylaz çocukları, İslamsız bir Türkiye hayal ediyorlar!’[3]

Cümleleri, kelimeleri neresinden tutsak elimizde kalıyor. Kemalizm’i, Atatürk’ü ve yaptıklarını elbette tartışacağız. Geleceği yaratmak için eksik yanlarının üzerine koymak en başta Türk Gençliğinin görevi. Fakat Kemalizm’i ithal olmakla, taşlaşmış ve donmuş olarak nitelemek bilinçli değilse bile en hafif deyimle saflıktır.

Kemalistler, 1914’ten 1923’e kadar ki süreçte Misakı Milli sınırları içerisinde topraklarımızdan emperyalistleri kovdu. Tıpkı bugün PKK ve FETÖ terörüne karşı savaştığımız gibi.

Milli sanayi ve tarım ataklarıyla çiftçiyi ve sanayiciyi kalkındırdı. Ziraat ve İş Bankalarıyla üreticiyi destekledi. Tıpkı COVİD19’la mücadele eden üreticimize geçtiğimiz günlerde verilen destekler gibi.

Tekalifi Milliye ile topyekûn savaş stratejisi izleyerek Türk köylüsünün iki çarığından birini vatan savaşı için aldı. Aynı yöntemin Milli Dayanışma Kampanyası ile sürdürüldüğünü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ağzından dinledik.

Türkiye için atılan hangi adıma baksak, kökünü Kemalistlere hatta İttihat ve Terakki’nin uyguladığı programa dayandırıyoruz. Kemalizm 100 yıl önce yaptığıyla da bugüne ışık tutuyor ve emperyalistlere karşı savaşıyor! Bundan neden rahatsızız?

TÜRK DEVRİMİNİN İDEOLOJİSİ

Kemalist devrim, kökü 1865’lerdeki Jön Türklere dayanan, 1876 ve 1908 Hürriyet devrimleriyle olgunlaşan vatansever ve devrimci hareketin son halkasıydı. Fransız İhtilali’nin ‘Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik’ sloganlarını temel alarak gerçekleşti. İhtilalin bu taleplerini millileştirerek 1920 yılında programına koydu. Özellikle 1838 Balta Limanı Antlaşması’nın imzalandığı süreçte, İmparatorluğun yarı sömürge olmasına tepki gösteren Türk aydınları tarafından bayraklaştırıldı. Babı Ali İstibdatına ve Batılı kapitalist devletlerin sömürgeleştirme hareketine karşı ilerici ve devrimci talepleri Türkiye gerçeğine uyarlayarak gerçekleştirdiler. 

Kemalistler, Genç Osmanlılardan aldıkları meşrutiyet mirasını cumhuriyet sistemiyle taçlandırdılar. Fransız ihtilalinden etkilenen genç devrimciler 23 Nisan 1920’de ‘Egemenlik Bila Kaydu Şart Milletindir.’ dediler. Milletimizin her ferdini şeyhin ve ağanın kulu olmaktan çıkarıp yurttaş yaptılar. Laiklik; devrimcilik, milliyetçilik, halkçılık, cumhuriyetçilik ve devletçilik ilkeleriyle iktidara geldi. 100 yıl sonra yeniden balkonlarda ay yıldızlı bayraklarımızla birleştik.

Farabi, Harezmi, Biruni ve Razi gibi birçok aydınlanmacı İslam düşünürleri 1920’lerin tarih ve ders kitaplarında okutuldu. Tanzimat özentiliğine karşı Doğu ve İslam felsefesinin de önemini

genç kuşaklara hem anlattılar hem de anlattırdılar. Batı emperyalistleştikçe elindeki aydınlanma meşalesini de söndürdü. Kemalist Devrim Kant’ın aydınlanmacılığını İbni Haldun’un Mukaddimesiyle birleştirdi. Nitekim Cahit Arf’ı, Oktay Sinanoğlu’nu, Şevket Aziz Kansu’yu, Muazzez İlmiye Çığ ve Halet Çambel gibi adını sayamadığımız birçok bilim insanı bu anlayışla yetişti.

Yusuf Kaplan kendi hayal dünyasında yaşaya dursun, İslam’ın özgürce yaşanabilmesi için Kemalist devrimin armağanı Diyanet İşleri Başkanlığı’na bakmak bile yeterli olacaktır. Mezhepçiliğe ve bölünmelere karşı kaya gibi duran bu kurum bile Yusuf Kaplan’ın eleştirilerinin içeriğinin boşluğuna işaret ediyor. Bugün de Kemalistlerin kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığı saldırıya uğruyor. İnsanlarımızı tarikat ve cemaatlerin baskısından kurtarmak, imam ve müezzin gibi dini görevlileri tek merkezden yetiştirerek Türk Milletinin dini inançlarını serbestçe yaşamasının önünü açan bu kurum kapatılsın diyerek üzerine çullanılmaya çalışılıyor.

FİTNECİLİKLE MÜCADELE EDELİM

"Bizim dinimiz en makul ve en doğal bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin doğal olması için akla, tekniğe, ilme ve mantığa uygun olması gerekir. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur. "[4]

Mustafa Kemal Atatürk’ün yukarıda alıntıladığımız sözleri Kemalist devrimin İslamiyet’e bakışının özetidir. Mili Mücadele yıllarında Börekçizade Rıfat Efendi ve Şeyh Ata gibi birçok vatansever dini önder, işgale karşı savaş yıllarında Kemalistlerle yan yana vatanın bütünlüğünü savundu. Fakat o dönemde İngiliz tayyarelerinden atılan bildirilerle işgale direnenleri ‘hain’ ilan edip Millî Mücadelecileri zaafa uğratmak isteyen sözde dini önderleri de hatırlıyoruz. Yusuf Kaplan hangi tarafta, karar okuyucunun.

Bugün Türkiye dışarda ABD’yle, içeride FETÖ ve PKK gibi terör örgütleriyle savaşırken sözde yapılan eleştiriler fitneciliktir, art niyetlidir. Yusuf Kaplan, Türk Milleti’nin birleşmesine nifak tohumu ekerek Türkiye’nin milli güçlerini zaafa uğratma derdine girmiştir.

Kemalist devrim, Türk Tarihinin 1000 yıllık devrimci ve vatansever birikiminden süzülerek bu toprakların işgale karşı kurtuluş bayrağı olmuştur. Sapına kadar yerli ve millidir. FETÖ taktikleriyle Kemalist Devrim’e saldırmak, düşmanın yanında saf tutmaktır.

Görkem Gözet | TGB GYK Üyesi

DİPNOT:

[1] https://www.cnnturk.com/dunya/abdalmanyaninparasiniodedigimaskelereelkoydu

 
[2] https://www.haberler.com/koronaviruslemucadeleedenabddeevsiz13070845haberi/

 
[3] https://www.yenisafak.com/yazarlar/yusufkaplan/ikiasirlikepistemikkolelesmeontolojikyokolusadonusmeden2054958

[4] KARAL (Ord. Prof.), Enver Ziya (192301). Fatih ÖZDEMİR Atatürk'ten Düşünceler, 90. sayfa. 

tgb.gen.tr