“Keskin feraset, keramete nal toplatır!”
Değerli Osman Sınav’ın Atv’deki “Yalnız Kurt” dizisinin her bölümünün başında ve sonunda bu özdeyiş yer alıyor. Torosların tepesinde buğday ekip biçen dedesi, rahmetli Hafız Ahmet’in lafı imiş.
Bu özdeyişi şöyle açıklayabiliriz: “Bir konu hakkında derin kavrayışa, sağlam bilgiye sahip olunduğunda, durumu değiştirmek için mucizelere ihtiyaç duyulmaz.”
Feraset, tecrübe ile edinilen bir haslettir, keramet ise doğaüstü güçlere atfedilir.
Bu yazımızı Türk milletinin ferasetinin kaynağını açıklamaya ayırdık. Çünkü, NATO üyesi 30 ülke arasında bir tek Türkiye, ABD’nin NATO üyesi devletleri boyunduruk altına alan, gizli paralel devlet örgütlenmesini kırdı, dağıttı.
Bu uluslararası tarihi başarı bir keramet değil, feraset sonucudur.
NATO’NUN ÖZÜ SÜPERNATO’DUR
Paralel devlet aygıtı kurarak, ülkeleri kendi içinden gütmeyi temel alan bu yönetim biçimi, Alman Nazi Generali Gehlen’in İkinci Dünya Savaşı sırasında, Doğu Avrupa’da kurduğu mekanizmayı örnek alarak, ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatının öncülü olan OSS tarafından geliştirildi. ABD ve İngiliz emperyalizmi, Avrupa ülkelerinin sosyalist olmasını önlemek için bu mekanizmayı kurmuşlardı. İlk birimleri Sovyetler Birliği’ne karşı mücadelenin ön cephesi sayılan Finlandiya, Avusturya, Yunanistan gibi ülkelerde kuruldu. Bu yeni yapının ilk “başarılı” uygulaması 1944’ten başlayarak Yunanistan’ın işgale ve faşizme karşı mücadele eden milli güçlerinin bastırılmasıdır. Sonra bu yapı, ABD’nin Atlantik Kampı’nda yer alan ülkeleri kesin denetim altına almasının aracı oldu.
NATO içinde kurumlaşmadan önce 1948’de Fransa’da “Batı Birliği Gizli KomitesiWestern Union Clandestine Committee” (WUCC) adında bir örgüt kuruldu. Bir yıl sonra bu yapı NATO bünyesine taşındı ve “Gizli işler Planlama KomitesiCPC” olarak kurumlaştırıldı.
NATO kuruluşundan itibaren bir savunma işbirliği örgütü değil, üye ülkeleri ABD’nin güdümü ve denetimi altına almanın aracıdır. NATO’ya üye olmanın birinci koşulu “komünizme karşı mücadele edecek” bir devlet örgütlenmesi kurmaktır. Bunu, hedef ülkenin ana rahmine yerleştirilen “embriyo”ya benzetebiliriz. Ancak bu embriyonun özelliği vücudu içeriden ele geçirmektir. Her NATO üyesi devlete ya da Atlantik kampındaki ülkeye bu dölleme yapıldı. Bu nedenle adını “SüperNATO” koymuşlar. Buradaki “süper”sözcüğü, İngilizcedeki tam karşılığı ile, nesnenin bünyesindeki “aşkın ve üstün” olanı anlatmak içindir.
Yunus Emre’mizin ünlü dizesindeki “Bir ben vardır benden içeri”ye benzeterek şunu söyleyebiliriz: “Bir SüperNATO vardır NATO’dan içeri!”
SÜPERNATO BİR SİYASAL ÖRGÜTLENMEDİR
Türkiye’de halk kitleleri, NATO’nun bu paralel devlet yapılanması ile 1971 Amerikancı askeri darbe döneminde tanıştı. SüperNATO şefleri, işkenceye aldıkları devrimci önderlere kendilerini “Kontrgerilla” diye tanıttılar. Buradan hareketle, yanlış olarak Türkiye’de SüperNATO bir yeraltı askeri örgütlenme olarak anlaşıldı. Oysa SüperNATO, Gladyo, Kontrgerilla ya da her ne isimle anılırsa anılsın, bir siyasal örgütlenmedir. Ve ancak siyasal iktidar içinde bulunur. Bu gerçeği kamuoyuna en çarpıcı şekilde ifade eden İtalyan eski Cumhurbaşkanı Cossiga’dır. Gazeteci arkadaşım Nur Batur’a 17 Şubat 2009’da verdiği demeçte Cossiga şunları söylemiştir: “Evet derin devlet ya da paralel devlet diyebiliriz. Her şey II. Dünya Savaşı'nda başladı. Winston Churcill, Maliye Bakanı'na gizli bir örgüt kurulması talimatını verdi. Ama bildiğimiz istihbarat servisi değildi. İngilizlerin Özel Harekât Servisi (SOE: Special Operation Service) Nazilerin içine sızmakla görevlendirildi. Amerikan OSS (Office for Strategic Service) adı altında kurulan gizli örgüt de istihbarat topluyordu. İkisinin benzer hedefleri vardı... İtalya'da da faaliyet gösteriyorlardı. (…) Soğuk Savaş başlayınca, İngilizler Sovyetler'in Doğu Avrupa'yı işgalinin önlenemeyeceğini, buna karşı gizli bir örgüt kurulmasını teklif ettiler. Amerikalılarla birlikte (Stay Behind Nets) SBN yani Özel Harekâtçıları kurdular. Bu yeni örgütler doğrudan orduya değil, istihbarat servislerine bağlıydı. (…) Şaşıracaksınız ama bu özel teşkilatın NATO’nun askeri kanadıyla ilgisi yoktu; tamamen siyasi kanada bağlıydı. (…) Çok gizli bir brifing verdiler. ‘Listesini vereceğimiz kişiler dışında kimseyle konuşamazsınız’ dediler. Operasyonlardan sorumlu olmayacağımı söylediler. (…) Ve bir belge imzaladım. (…) Bütçede bütün fonlar İstihbarat Servisine verilmiş görünüyordu. (…) CIA’dan para alırsınız ama bunu açıkça söylemezsiniz.” (Sabah gazetesi 17 Şubat 2009)
YALNIZ KURT DİZİSİNDEKİ ‘GOLYAT’ SÜPERNATO’DUR
“Yalnız Kurt” dizisi, Türkiye’nin NATO’ya girdiğinden bu yana, Gladyo ile mücadelesini başarıyla anlatıyor. Dizide SüperNATO’nun adı “Golyat” olmuş.
Drama biçiminin izin verdiği ölçüde, NATO üyeliği sonrasında Türkiye’nin başına gelen felaketlerin hepsinin kaynağının Golyat, yani NATO olduğu başarıyla aktarılıyor. Sayın Osman Sınav’ı kutluyoruz.
Günümüz Türkiyesinin en önemli gerçeği, Türkiye’nin SüperNATO’nun çarkını fiili olarak kırmış olmasıdır. NATO’nun generalleri ve polis şeflerinden öldürülenler olmuş, ancak neredeyse tamamı cezaevlerindedir.
Bu gerçeği idrak etmeyen, bilincine çıkarmayan hiç kimse, Türkiye’deki gelişmeleri anlayamaz. İstisnasız her alanda siyasal, toplumsal, ekonomik, kültürel değişiklik yaşanmaktadır. Çünkü 70 yıllık bir rejim yıkılmış, Türkiye zincirlerini kırmış, çıkış yoluna girmiştir. Buradan geri dönüş düşünülemez.
TÜRK MİLLETİNİN İÇİNDE DE KENDİ ‘BEN’İ VARDIR
Peki Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya, İspanya, Norveç, Danimarka gibi güçlü ülkeler, neden SüperNATO çarkını kırmamıştır da Türkiye bu basireti göstermiştir.
Miskin Yunus’umuzun “Bir ben vardır benden içeri” dizesine dönersek, Türk milletinin içinde de kendi “beni” vardır. Ve Türk milletinin iç benliği çok güçlüdür. Bu gücün gelişmesini uçşuz bucaksız Asya steplerindeki halkları bir devlet altında toplama becerisi gösteren Hun kralı “Mete Mao Tun”dan başlatabiliriz. Bilge Kağanlar, Saltık Buğra Hanlar, Selçuklular, Gazneliler, Babürler, Memlükler, Osman oğulları, Fatih Sultan Mehmet, Yavuz, Kanuni, Talat Paşa ve nihayet Mustafa Kemal Türk milletinin iç benliğinin gücünün yansımalarıdır. Teslim alınamaz, boyun eğdirilemez ve her zaman çağdaş uygarlığın ötesini hedefler. Çağdaş uygarlığın kurucusu geliştiricisi olur. Türk milleti, Mustafa Kemal önderliğinin feraseti ile esaretten kurtulup şimdi içine girdiğimiz Asya çağının öncülerinden biri olmayı becermişti.
SON YILIN ÖZETİ: TÜRK MİLLETİNİN SÜPERNATO’YU YENME MÜCADELESİ
Heyhat ki, 1945’ten sonra Mustafa Kemal’in kurduğu devlet, bağımsız yaşama iradesinden vazgeçti ve NATO’nun içine girmesine, iradesini ele geçirmesine izin verdi. “Devleti fethettik” sandılar ancak doğal olarak, Türk Milleti’nin iç benliğini teslim alamadılar. Aydınlığın gecenin en karanlık anından başlaması gibi, en güçlü oldukları zamandan başlayarak, kaybetme sürecine girdiler. 1952’den sonra resmen devletin içinde kurumlaştırılmış olan SüperNATO’ya en ciddi darbe 27 Mayıs 1960 devrimi ile vuruldu. 27 Mayıs hareketini, Türkiye’nin SüperNATO’ya karşı kitlesel mücadelesinin başlangıcı sayabiliriz.
27 Mayıs devriminin önderleri ki, en başta merhum Genel Başkan Yardımcımız Suphi Karaman gibi tabii senatörler, Türk milletinin ve daha önemlisi Türk subaylarının gözündeki perdeyi araladı. 1968 gençlik mücadelesi ile bu bilinç toplumsallaştı. “İkinci Kurtuluş Savaşı”nın öncü muharebeleri Doğu Perinçek önderliğinde başlamıştı. 1969’da Türk milletinin iç benliği yine Doğu Perinçek liderliğinde öncü partisine kavuştu. 12 Mart darbesinin başı Memduh Tağmaç’ın darbenin gerekçesi olarak söylediği ünlü “toplumsal uyanış ekonomik gelişmenin önüne geçti” cümlesi de siyasal öncünün başarısının kanıtıdır. Nitekim, 12 Mart Amerikancı askeri darbesinin “alaca karanlık” döneminden çıkışa da toplumsal ve siyasal sonuçları daha ağır olan 12 Eylül Amerikancı askeri darbesinin cenderesinden çıkışa da cezaevlerindeki bu öncü parti önderlik etti.
1974’ten 1977’ye kadar yükselişte olan kitle hareketleriyle “Kontrgerilla”ya karşı bilinç sıçraması yaşandı. Vatan Partisi (o zamanki adıyla Türkiye İşçi Köylü Partisi) önderliğinde gelişen, işçi, çiftçi, öğrenci mücadeleleriyle SüperNATO’ya karşı milyonların bilinçlenmesi sağlandı. Günlük Aydınlık gazetesi 1978’de Kontrgerilla yayın kampanyasını başlattı. Bu örgütün “kağıttan kaplan” olduğunu gösterdi.
SüperNATO’nun, “toplumsal uyanış”a yanıtı bu kez 12 Eylül Amerikancı darbesi oldu. Vatan Partisi yöneticileri yine 12 Mart’ta olduğu gibi topluca cezaevlerine taşındı. Öncü Parti cezaevlerinden mücadeleye önderlik etti. 1987 yılında yayın hayatına başlayan 2000’e Doğru dergisinin 5 buçuk yıllık yayının özeti SüperNATO’nun Türkiye’deki suç dökümüdür. 1993’te bayrağı tekrar Aydınlık devraldı ve halen bu görevi başarıyla yürütüyor.
15 TEMMUZ ZAFERİNİN İŞARETİ SİLİVRİ DUVARININ YIKILMASIDIR
Türkiye’nin SüperNATO’yu yıkmasını mümkün kılan işte bu öz benliktir. Yani Vatan Partisi’dir.
20072014 arasında kendini Ergenekon ve Balyoz soruşturmalarıyla gösterilen bir SüperNATO darbe dönemi yaşandı. FETÖ suretinde kendini gösteren SüperNATO’nun, siyaseten mutlak hakimiyet kurmak için oluşturduğu Silivri Zindanı, Vatan Partisi sayesinde yıkılmıştır. Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz’ün “Ergenekon soruşturmalarının merkezinde Vatan Partisi (o zamanki adı ile İşçi Partisi) var” sözü de bu gerçeği ifade eder.
15 Temmuz Zaferinin başlangıcı Silivri duvarlarının yıkılmasıdır. Vatan Partisi, dünya tarihinde benzerine az rastlanan bir başarı gösterip 100 binlerce kişiyi, dağ başındaki bir cezaevini üç kere muhasara altına aldırabilmiştir.
Değerli şairimiz Hüseyin Haydar, bu başarıyı şair ferasetiyle 5 yıl önceden görüp ünlü “Ergenekon’dan çıkış” şiirinde şöyle anlatmıştı:
“Çıkıyoruz buradan, bu demir kuyusundan,
Nasıl çıkarsa kılınç kınından.
Çıkıyoruz bu yedi kat duvardan,
Basarak engereklerin, çiyanların kafasına,
Yararak SüperNato çemberini.” (Aydınlık, 13 Aralık 2009)
ERGENEKON DESTANININ DEMİRCİSİ: VATAN PARTİSİ
Silivri Zindanının yıkılması ile Türk Ordusu özgürleşmiş ve bu sayede 24 Temmuz 2015’te, SüperNATO’nun “açılım” adı altında PKK denetiminde özerk yönetimler kurma plan ve hazırlığını hendeğe gömmüştür.
SüperNATO’nun buna yanıtı ise 15 Temmuz başarısız darbe girişimi oldu.
Türk milleti, Vatan Partisi’nde kendini gösteren ferasetini kullanarak, içindeki düşmanı perişan etti. Keskin ferasetin açıklaması mücadele içinde kazanılan bilinçtir. Çünkü bilginin en sağlam kaynağı pratiktir. Türk milletinin feraseti son iki yüz yıldır emperyalizmle mücadele içinde keskinleşti. Vatan Partisi’nin SüperNATO hakkındaki kavrayışı bu iki yüz yılık mücadelenin billurlamış halidir.
15 Temmuz Zaferi, bir keramet değildir, Vatan Partisi’nin temsil ettiği keskin ferasetin sonucudur. Bu nedenle Vatan Partisi’ni Ergenekon destanımızdaki demir dağları eriten demirciye benzetiriz. Türk milletinin içinden her dönemde dağları eritecek demirci öncüler çıkmıştır.
Sonuç olarak, bu iki asırlık dönemdeki en tehlikeli güç olan SüperNATO’yu alt etme başarısını Türk milletine kazandıran da işte o iç benliktir: Vatan Partisidir.
Adnan Akfırat/Aydınlık