Sık sık tekrar ederim: Her yalanın bir müşterisi vardır, yeter ki işine yarasın.
Bunu daha çok sosyal medyadaki yalan içerik üreten ve üretilen bu yalanı sırf işine yaradığı için tüketen, hatta bu yalanı yayarak başkalarının da kullanmasını sağlayanlar için söylüyorum. Bir de siyasetçilerin topluma karşı söylediği yalanlar var.
Hiç düşündünüz mü, bir siyasi parti lideri neden yalan söyler?
Üç kelime ile “halkı kandırmak için” diyebilirsiniz.
Ancak bu hakikati perdeleyen çok genel bir ifade olur. Çünkü bir siyasi parti lideri, toplumun geneline hitap etmez. İster seçmeni deyin, ister destekçileri veya yandaşları; bir siyasi parti lideri sadece ona oy verenleri ikna etmek için, daha kaba bir ifadeyle “kandırmak” için yalan söyler.
SİYASETÇİ NEDEN YALAN SÖYLER?
Bir siyasetçi, karşı tarafın seçmeni açısından, ne söylerse söylesin asla inandırıcı bulunmaz. Hatta gerçeği söylediğini bilse dahi ona inanmaz, kabullenmez hatta reddeder.
Sorumu şöyle sorayım: Peki bir siyasi lider, karşı tarafın inanmayacağını bildiği halde neden yalan söyler?
Cevap: Elbette kendi yandaşlarını kandırmak için.
Türk Dil Kurumu Büyük Sözlüğü “yandaş” kelimesini şöyle tarif eder: “Birinden yana olan veya bir düşünceye, bir isteğe katılan, onu destekleyen kimse, yanlı, taraflı.”
Futboldaki karşılığı ise “taraftar” kelimesidir.
İstisnalar dışında siz herhangi bir taraftarın karşı takımı övdüğünü duydunuz mu? Taraftar, takımı kötü oynasa da yenilse de hatta şike yapsa da hep yanındadır. Tek kusurlu ya hakemdir, ya karşı takım ya da saha.
Siyasetteki yandaşlık futboldaki taraftarlığa benzeyince, düşünce ve analizin yerini tepkisellik alıyor. Tepkileri yönetmeyi beceren siyasi liderler de zaman zaman tribünleri coşturan “amigolara” dönüşebiliyor. Ama gerçek amigoların işi siyasetçilere göre daha rahattır. Taraftarlar için slogan üretmek, yandaşlar için yalan üretmekten daha kolaydır. Her eğitim seviyesinden, her gelir grubundan yandaşların, kayıtsız şartsız destekledikleri liderlerinden şöyle bir beklentisi de vardır: Bana yalanı öyle söyle ki sana inanayım...
KENDİNİ YALANLAYAN LİDER
Zaman zaman kendini yalanlayarak bu “inceliğin” de kaybolduğunu görüyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisi, İYİ Parti, Halkların Demokratik Partisi ve Saadet Partisi yetkili ve uzmanlarının, Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu başkanlığında, 13 Ocak 2018 ile 7 Mayıs 2018 tarihleri arasında bir araya gelerek hazırladıkları Anayasa uzlaşma/ilkeler raporu ile ilgili son tartışma bunun son örneği.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 2 Haziran 2018 günü Sözcü gazetesinde, “Millet ittifakı olarak çalışma yaptık. Başında İbrahim Kaboğlu vardı. Mutabakat metni elimizde” dediği Anayasa hazırlık çalışması, hakkında 21 Haziran 2018’de de televizyonda “Sayın Kaboğlu başkanlığında dört parti Anayasa değişikliğinde ilkeler üzerinde bir anlaşma metni hazırlandı. Erken seçim gündeme gelince dört partinin mutfağında hazır bekliyor” dedi.
Kılıçdaroğlu’nun “Dört parti ilkelerde uzlaştık, mutabakat hazır partilerin mutfağında bekliyor” dediği metni, çalışmaya başkanlık yapan İbrahim Kaboğlu’ndan alan Ümit Özdağ bunu kamuoyuna açıkladı. Metinde, Anayasa’nın “Başlangıç” bölümünden, “Türk”, “Türk milliyetçiliği”, “Atatürk” gibi kelimeler çıkartılıyor, “çift dille eğitim” ve “özerklik” gibi maddeler öneriliyor.
HAYRETLE İZLİYORUZ!
Elbette ülkeyi bölünmeye götürecek bu tür önerilere karşı çıkarız ama partiler böyle bir çalışma yapmışsa “siyasi tercih” deyip yorumlarımızı buna göre yaparız.
Ancak asıl vahim olanı, iki yıl önce söylediklerinin tam tersini söylemek, “Böyle bir çalışma yok” demek, sadece “kendini bile yalanlamak” ifadesiyle açıklanabilir.
İşte Kılıçdaroğlu’nun 15 Kasım 2020 Pazar günü konuyla ilgili açıklaması: “Bir bardak suda fırtına koparmaya çalışıyorlar. Dört parti bir araya gelmişiz Anayasa taslağı hazırlamışız. Bu söylentileri ben de hayretle izliyorum.”
Kılıçdaroğlu’nun çelişkileri bırakın tüm toplumu, kendi yandaşlarını bile aptal yerine çabasından öteye geçmiyor. Eğer, “Evet, böyle bir çalışma var ama ben görmedim”, “Evet, böyle bir çalışma hazırlandı ama okumadım”, “Evet, böyle bir çalışma var okudum ama beğenmedim çöpe attım” dese daha inandırıcı olurdu.
Diyorum ya, bir partinin seçmeni, yandaşı, destekçisi liderin doğru söylemesini değil, inanacağı yalanı söylemesini bekler.
2017 REFERANDUMU, 2018 SEÇİMİ 2012 TARİHLİ RAPORDA YER ALIR MI?
Aynı şey İYİ Parti için de geçerli. Çalışmalara katılan İP’li milletvekillerinin isimleri belli, taslak ortada, Kaboğlu’nun sözleri arşivde ayrıca Ümit Özdağ’ın açıkladığına göre görüşmelere ait saatlerce ses kayıtları da mevcut. Buna rağmen konuyu kamuoyuyla paylaştığı için Ümit Özdağ hakkında ihraç edildiği partisi “psikiyatrik” açıklamalarda bulunuyor.
Ancak konuda tartışmaya değer en somut açıklamalardan birisini İP Genel Sekreteri Uğur Poyraz yaptı. Benim de bulunduğum CNN Türk’teki Tarafsız Bölge programı dahil başka televizyonlara Poyraz, Ümit Özdağ’ın “CHP, İP, SP ve HDP ortak anayasa taslağı hazırladı” yönündeki sözlerine, bu raporun kendi çalışmalarını almadığını, AnayasaDer isimli kuruluşun 19 Nisan 2012’de dönemin TBMM Başkanı Cemil Çiçek başkanlığında kurulan Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na gönderilen rapor olduğunu iddia etti. Öyle ki Ümit Özdağ’ın paylaştığı raporun kelime kelime hatta imla hataları dahil, AnayasaDer’in 19 Nisan 2012 tarihli TBMM’ye gönderdiği rapor ile aynı olduğunu söyledi.
Oysa uzmanların katılımıyla ‘CHPHDPİYİ Parti ve Saadet Partisi Temsilcileri Tarafından Hazırlanan Çerçeve Metni (13 Ocak 20187 Mayıs 2018) İnsan Haklarına Dayanan Demokratik Hukuk Devleti İçin Anayasal İlkeler’ başlıklı çalışma, gerçeğin Uğur Poyraz’ın anlattığından farklı olduğunu gösteriyor.
Çünkü çalışmanın ikinci sayfasında ‘İkinci Başlık’ bölümünde “6771 sayılı kanun ile yapılan 16 Nisan 2017 halkoylaması ile onaylanan Anayasa değişikliğinin Türkiye toplumu için sürdürülemez özelliği, başlıca üç nedenden kaynaklanır.” ifadesi yer alırken şu cümleyle bitiyor “Söz konusu düzenlemeler, Türkiye toplumu için sürdürülemez çünkü Türkiye’nin demokratik deneyimi ve gelişmişlik düzeyi, tek kişi tarafından yönetilmesini olanaksız kılıyor. 18 Nisan 2018’de erken seçim kararı alma tarzı ile, 16 Nisan 2017’de oylanan metnin sürdürülemez özelliği bir kez daha teyit edildi.”
Bu ifadeler, dört partinin adının geçtiği Anayasa ilkeler metninin, 18 Nisan 2018’den sonra kaleme alındığını gösteriyor.
Yani Ümit Özdağ’ın paylaştığı anayasa taslağı ile İP Genel Sekreteri Uğur Poyraz’ın 19 Nisan 2012’de AnayasaDer tarafından hazırlandığını söylediği raporun imla hataları dahil kelime kelime aynı olması imkânsız.
Çünkü 2012 yılındaki bir rapora 16 Nisan 2017 tarihli Anayasa değişikliği ile 18 Nisan 2018’de erken seçim kararı alınmasını yazmak mümkün değil.
Ha, “AnayasaDer 2012 yılında 2017’deki Anayasa değişikliğini, 2018’de erken seçim kararını tahmin etmiştir” diyorlarsa o zaman ayrı.
Bize yapamazsınız ama lütfen seçmeninizi, yandaşınızı, destekçinizi aptal yerine koymayın, yalanı öyle söyleyin ki onlar da ikna olsun.