Müzik sanatçısı Kıraç geçtiğimiz gün bir söyleşide “"Türkiye'de İngilizce eğitime son verilmeli. Bazı annebabalar İngilizce öğrenilmesini bir numaralı eğitim olarak görüyor. İngilizce eğitim, Türk yaşam şeklini darmaduman ediyor.” dediği için bazı kesimler tarafından alkışlandı, bazı kesimler tarafından ise linç girişimine uğradı. Bu olaydan yola çıkarak uzun zamandır yazmayı düşündüğümüz Yabancı Dil Eğitimi sorunsalını bu yazıda incelemiş olacağız.
İngilizce öğrenmek veya eğitimde dünyayı yakalamak için tüm derslerin %100 İngilizce mi olması gerekiyor?
Yüksek puanla öğrenci alan üniversiteler, öğrenciler bizi seçsin diyerek İngilizce ders oranını artırıyorlar. Vakıf üniversiteleri ise rekabet ortamında seçilebilmek için İngilizce eğitim vermeyi bir şart olarak görüyorlar.
Ülkemizde Türklerin Türklere İngilizce eğitim verdiği sistem gittikçe yaygınlaşıyor.
Yabancı Dil Öğretimi ve Yabancı Dille Eğitim Arasındaki Fark
Öncelikle kavramlarda ortaklaşmamız gerekiyor. Yabancı dille eğitim, bölüme dair okutulan tüm derslerin yabancı dille öğretilmesi olup yabancı dil öğretimi ise hedeflenen yabancı dilin öğrencilere öğretilmesidir.
Bir yandan en yüksek puan ile sosyal bilimlerde öğrenci alan üniversitelerimize yolladığımız en çalışkan genç beyinleri, Türkçe düşünme ve yazma sürecinin dışına çıkarıyoruz. Bu üniversitelerdeki öğretim üyelerinin küçümsenmeyecek bir bölümü, yerli oryantalist, diğer bir ifade ile kendi ülkelerine ve toplumlarına bir Avrupalı ve Amerikalı gibi bakan insanlar oldukları için çocukları da bu şekilde yetiştiriyorlar. Bu öğretim üyeleri için ana hedef Türkiye’de ve Türkçe yayın yapmak değil. İngilizce ve ABD/İngiltere’de yayın yapmak.
Neden Yabancı Dille Eğitime Karşı Olmalıyız?
Dünyanın birçok ülkesinde çağı yakalamak, teknoloji üretmek, bilimsel alanda ilerlemeler sağlamak amacıyla yabancı dille öğretim bir yol olarak seçilmiyorken, Türkiye’de bu dayatma (ülkemizdeki işbirlikçilerinin de katkısıyla) sanki özellikle uygulatılmak istenmektedir.
Yabancı dil öğretimi ve yabancı dille öğretimin özellikle birbirine karıştırılmaması gerekmektedir. Birincisi siyasal tercih, ikincisi eğitimin alanına girer. Şu anda sadece sömürge ülkelerin bazılarında görülen bir uygulamadır birinci tercih. İlhan, Albertini’den egemen güçlerin yabancı dille öğretimi ne amaçla dayattığını şu şekilde aktarmaktadır: “... ekonomik ve politik egemenliğin ötesinde, sömürgecilik, Üçüncü Dünya halkının kişiliğini derinliğine hedef alan, geniş bir beyin yıkama kalkışımı olmaktadır. Sömürgeleşmiş ülke, sömürgeciyi taklit etmesine inandırılmak istenmektedir. Sömürge halkının sanatı, felsefesi ve dini inkâr edilmekte, giderek bu halkın kişiliği yok edilmektedir...”[1]
Hem yabancı dili, hem matematik ve fizik gibi çoğu öğrenciye zor gelen konuyu aynı anda, aynı ders içinde öğretmek zor bir uygulamadır. Bilimsel bir öğrenme metodu değildir. Böyle bir eğitim düzeninde ne yabancı dil öğrenilmekte, ne de fen dersleri anlaşılmaktadır. Ezberciliğe kaçılmaktadır. Yabancı dille öğretim yapan birçok kurumda öğrenciler sınavlara çalışırken sınav metinlerini öğrenmek yerine ezberliyorlar.
Yabancı Dille Eğitimin Gençliğe Yansıması
Türkiye örneğinde olduğu gibi yabancı dilde eğitimin uygulandığı tüm ülkelerde eğitim sisteminin yozlaştığını, bilimsel gelişimin baltalandığını ve gençliğin eğitim aldığı dilin arkasındaki kültüre hayran, kendi değerlerini küçümseyen, kozmopolit bir ruhla yetiştiğine tanık oluyoruz.
Yabancı dilde eğitimin özentili, taklitçi, batı hayranı bireyler yetiştirdiği ve beyin göçünü tetiklediği ve dilimizin, kültürümüzün gelişmesini engellediği bir gerçektir. Boğaziçi, ODTÜ ve Bilkent gibi üniversitelerin %100 yabancı dille eğitim görmesi beyin göçünü teşvik edici ve Türk gencini kültüründen, dilinden, tarihinden koparır.
Türkçenin Bilim Dili Olması Engelleniyor
Tanzimat’la birlikte Türkçenin önü kesilmeye çalışılmış, bunun ilk adımı olarak da misyoner okulları kurulmuştur. Daha sonra ise ülkemizde değişik zamanlarda yasal düzenlemeleri de yaparak, yabancı dille eğitim yapan okullar kurulmuştur. Bu okulların içinde ilköğretimden başlayarak yükseköğretime kadar bir halka mevcuttur. Türkiye’de kurulan ilk tıp Fakültesi olan Mektebi Tıbbiye (1839 1870), 1956’dan sonra kurulan ODTÜ, 1957’de Robert Koleji ve daha sonraki adıyla Boğaziçi Üniversitesi, Hacettepe ve Cerrahpaşa gibi bazı tıp fakülteleri, Galatasaray Üniversitesi ve hemen hemen tüm Vakıf Üniversitelerini bu grupta saymak mümkündür.
Bilim ve tekniğin yöntemleri evrenseldir, uluslar arası denilebilir; ancak, bilim ve tekniğin amaçları, ne yönde geliştirileceği, onunla ne için ve ne yapılacağı, ülkelerin kültür ve temel yaşayış felsefelerine göre değişir, ulusaldır. Türkiye’nin kendi bilim ve tekniğini geliştirmesi, kendi amaçlarını saptaması gerekmektedir. Eğitim dilini başka bir dilden yaptıran, gençlerin düşünme kabiliyetini körelten, her gün onlara acente kafalılık ve aşağılık duygusu aşılayan bir ülke bunu yapamaz. [2]
Yabancı dil eğitimlerinde sadece İngilizce, Almanca ve Fransızca gibi Avrupa dillerinin öğretilmesi de ayrı bir sorundur. Örneğin; Rusların matematiği dünya çapında konuşulur. Matematik bölümlerinde Rusça öğretilmesi daha iyi olmaz mı?
Rusların, Çinlerin veya başka milletlerin daha iyi olduğu bilim alanlarında onlardan faydalanmak için bu diller de öğrenilmeli ama kesinlikle tüm eğitim o dillerde yapılmamalıdır.
Şu soruya bir cevap arıyoruz: “Biri Galatasaray Üniversitesinde Fransızca eğitim almış, biri Boğaziçi Üniversitesinde İngilizce eğitimi almış iki Türk mühendis beraber çalıştıkları zaman hangi dilde anlaşacaklar?”
Türk dilinin bilim dili olmasını da yabancı dille eğitim engelliyor.
Bakınız bir örnek verelim: Oktay Sinanoğlu. Batı dünyasının 300 yıldır en genç profesörü olma rekorunu kırmış Türk Aynştaynı, kendi hayat hikayesini kısaca şöyle anlatıyor:
“Türkçe öğrenim görür ayrıca yabancı dil öğrenirdik. Türk dilinde öğrenim gördüğüm halde, Berkeley Üniversitesi’nde iki yıl atlayarak sınıf geçtim. Bunu söylemekten amacım, yabancı ülkelerde başarı kazanabilmek için, yabancı dille öğrenim görmek gerekmediğini anlatabilmek. O sıralar yaptığım bir “Atom Fiziği Teorisi”nin bilim evrelerinde geniş ilgi toplaması nedeniyle 1962 yılında 26 yaşında profesör oldum.” [3]
Sonuç ve Öneriler
Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün okullarında eğitim dili tümü ile Türkçe olmalıdır. Yabancı dil ek olarak ve iyi öğretilmeli, fakat kesinlikle Türkçe’nin yerini almamalıdır.
Türk dilinin güzellik, zenginlik ve açıklığından kendi dilinde düşünebilme zevk, onur ve bağımsızlığından hiçbir Türk genci mahrum kalmamalıdır.
TGB’nin Temel İlkeler Bildirgesi’nde vurgulandığı gibi yabancı dille eğitim yapılan tüm üniversitelerde, etkin bir çalışma yapılmalıdır. Artık Batı egemenliğinin taşeronluğunu yapan, Batıya teknokrat yetiştiren üniversiteler devri kapanmalıdır. [4]
Türkiye’deki tüm okullarda yabancı dil eğitimi olmalı hatta kalitesi artırılmalı ancak yabancı dille öğretim olmamalıdır.
Atatürk’ün sözüyle bitirelim: “Türk demek dil demektir. Milletin en bariz vasıflarından biri dildir. Türk dili dillerin en zenginlerindendir, yeter ki bu dil bir şuurla işlensin. Ülkelerini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır.”
Eren Öztürk
TGB İstanbul İl Yöneticisi
Dipnot:
1. Kilimci, Ayşe. Anadilinde Çocuk Olmak. “Biz Sömürge miyiz be? İlhan, Atilla”, Papirüs Yay. İstanbul 1998. s. 90
2. Oktay Sinanoğlu, Bye Bye Türkçe, Alfa Yayınları, İstanbul, 2007, s. 123
3. A.g.e s. 222.
4. https://tgb.gen.tr/genel/temelilkelerbildirgesi17175
tgb.gen.tr