Ali Ulusoy

Konservatuvar mezunlarının hayatlarına mercek tutuyoruz. Neredeler? Ne yapıyorlar? Hangi işlerle meşguller? İlk konuğumuz; İzmirli viyolonsel sanatçısı Dr. Ezgi Karakuş…

Ünlü viyolonsel virtüözü Yo Yo Ma’nın ‘masterclass’ına seçilen Karakuş, “Dök Zülüfünü Meydana Gel” isimli türküyü viyolonsele uyarlayarak seslendirdi. Ezgi Karakuş’un ilk albümü olan bu parça, dijital platformlarda dinlenebiliyor. İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Devlet Konservatuvarı Viyolonsel Bölümü mezunu olan sanatçı, yaklaşık 12 yıldır Amerika’da yaşıyor. Yüksek Lisansını, West Virginia – Huntington’daki Marshall Üniversitesi’nde tamamlayan Karakuş, 2018 yılında doktorasını UMKC Üniversitesi’nde bitirdi. Ezgi Karakuş ile Amerika’daki müzik yaşamı üzerine konuştuk.

‘BURADA ÇOK YOĞUN PROGRAMLI HAYAT’ 

  • Amerika’da yaşam nasıl bir müzisyen için?

Müzisyenler için genel olarak her yerde yaşam aynı. Bir müzisyenin mutlaka çok düzenli çalışması gerekiyor. Ama Amerika’da şunu fark ettim; bizim Türkiye’de sahip olduğumuz ortamı bulmak imkânsız gibi. Biz konservatuarda bir aile gibi büyüyoruz. Herkes birbirini tanıyor ve büyük öğrenciler küçük öğrenciler ile çalışıyor. 

Türkiye’de bir yerden bir yere giderken taşıma aracı kullanırsın, otobüs, vapur veya metroya binersin, burada ise (çok büyük şehirler dışında) her yere arabanla gitmek zorundasın. 

Biz mesela Türkiye’deyken bir provadan çıkıp “haydi şuraya gidelim” derdik ve giderdik veya ne bileyim, her gün bir araya gelme durumumuz olurdu. “Şurada şu arkadaş çalıyor haydi dinlemeye gidelim” deyip çıkar giderdik. İnsan ilişkileri daha canlıydı, daha çok vakit bulabiliyorduk böyle şeylere. Burada ise planlamak zorundasın her yapacağın işi ve buluşmayı. Hadi şu arkadaşıma gideyim, deyip kendine göre gidemezsin. Herkesin programı vardır ve takvimine yazması lazımdır. Burada çok yoğun ve programlı gerçekten hayat.

  • Neler yapıyorsun şu anda?

Doktoramı 2018 yılında bitirdim. Doktora yaparken aynı zamanda üç ayrı üniversitede öğretim görevlisi olarak görev yaptım. Burada 6 yıldır ders verdiğim bir eğitim programında birçok öğrenci yetiştirdim. Bir yandan da orkestra sınavlarına girdim ve sözleşmeli olarak da iki ayrı orkestrada çalıyorum. Kansas City Senfoni’de ara sıra takviye olarak çalıyorum. Oda müziği gruplarında çalıyorum, bireysel olarak da resitaller veriyorum. Bunların dışında buradaki lokal sanatçılarla da birlikte projelerde yer alıyorum. Belgesel kayıtları, tiyatro kayıtları, çeşitli stüdyo kayıtlarında çalıyorum. Caz gruplarında çalıyorum. Aynı zamanda Ensemble İberica grubunun üyesiyim, dünya müzikleri çalıyoruz, her ay başka bir ülkenin müziğini çalıyoruz, Türk muzikleri dahil. En son 2019 yılında “Soundwave Academy” adında bir müzik akademisi açtım ve akademinin müdür yardımcılığını yapıyorum. 

n Anladığım kadarıyla sadece klasik müziğe kanalize olmamışsın ve çok renkli bir müzik yaşamın var.

Evet, daha çok şey öğrenmek istiyorum hep açıkçası. Geldiğimden beri stüdyo kayıtları yapıyorum ve farklı deneyimler ediniyorum. Çünkü farklı türler çalarak farklı deneyimler edinebiliyorsun. Her müzisyenin farklı deneyimleri var ve sana yeni şeyler öğretiyor, bilgilerine renk katıyorlar. 

‘BİZİM KONSERVATUVARIMIZ ÇOK DAHA İYİ’ 

  • Peki bu çok renkli ve hareketli müzik yaşamının oradaki eğitimle de bir alakası var mı?

Bizim Türkiye’de aldığımız konservatuvar eğitimi çok daha iyi aslında. Biz konservatuvar sistemimiz açısından çok şanslıydık o zaman. Bir performans sanatçısı olarak çok iyi bir eğitim aldığımızı düşünüyorum değerli öğretmenlerimizden. Çünkü konservatuvarla birlikte çok erken yaşta profesyonel müzik yaşamına başlıyoruz. Daha ortaokul lise yıllarında haftada 2 saat birebir enstrüman dersi yapıyoruz. Amerika’da böyle bir sistem yok. Bütün okullarda orkestra dersi var ama özel derslerle kendilerini geliştiriyorlar. Ancak üniversitede konservatuvara gittiklerinde profesyonelleşiyorlar. Ama Amerika’daki eğitim sistemiyle müzik yaşamının ilişkisini soruyorsanız, o olay kişiye göre değişiyor. Ben şahsen doktoramı yaparken sadece okula odaklanmadım.

PANDEMİDE YENİ PROJELER

  • Pandemi dönemi nasıl geçti?

Tabi bütün orkestra konserlerimiz iptal oldu. Her şeyi çevrimiçi yapmaya başladık. Dünya müzikleri çaldığım grupla salon konserleri yerine bahçe konserlerimiz oldu. Türk müziği, İspanyol müziği, Portekiz müziği, her ay başka bir ülkenin müziklerini çaldık. Verdiğim dersler de hep çevrimiçi oldu bu süreçte. Bu süreçte canım arkadaşım İzmir Devlet Opera ve Bale sanatçısı Aslı Çilek ve çok değerli piyano sanatçımız Gülsin Onay ile bir proje gerçekleştirdik. Yeni projeler geliştirdim, boş kalmamaya çalıştım, böylece günler geçti.

Ezgi Karakuş'un ilk albümüne Yo Yo Ma'nın notu: "Kahramanımsın!

‘DÖK ZÜLÜFÜNÜ MEYDANA GEL’

  • Viyolonsel ile bir türkü uyarlaması çalmak ve bunu Yo Yo Ma’ya sunmak nasıl gelişti?

Kendi ülkemden bir şey yapmak fikri vardı aklımda. Yo Yo Ma buraya Kansas City Senfoni ile çalmaya gelecekti ve masterclass yapacağını duyurdu. Masterclass için de bu eyaletten iki kişiyi seçeceklerdi ve o iki kişiden biri ben oldum. Benden programımı göndermemi istediler. Bir buçuk ay sürem vardı. Ne çalmak istediğimi düşündüm. Zaten bir türkü uyarlaması çalmak istiyordum, iki farklı eser seçecektim, biri Bach Çello Süit’ten bir bölüm oldu. İkinci olarak da bir Türk çellist olarak bir Türk eserini kendi uyarlamamla çalmak istedim. İçinde varyasyonlar vardı ve bazı yeni teknikler kullanarak da kemençe, ney gibi enstrümanları taklit ettim. Yo Yo Ma da bunu çok beğendi.

'ÜLKEMİ ÖZLÜYORUM’ 

  • Türkiye’ye kesin dönüş yapmak gibi bir düşünceniz var mı?

Tabii, illaki, sonuçta ülkemi seviyorum ve özlüyorum, yeter ki bize imkân versinler, ama açıkçası iş bulmak o kadar zorlaşmış ki. Ama zaten ben muhakkak farklı yerlerde farklı şeyler yapmak isteyen birisiydim. Kısıtlı bir çevrede kalmak istemiyordum. Sonuçta nerede olursanız olun işinizi iyi yapmanız gerekiyor. Daha çok şeyler yapmak istiyorum, daha çok şey öğrenmek istiyorum. Müzikte öğrendik ve bitti diye bir şey yok zaten. Daha öğreneceğim çok şey var diye düşünüyorum.