Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Osman Kavala’nın serbest bırakılması için çağrı yapan 10 diplomat hakkında “istenmeyen adam” ilan edilmesi talimatı vermesinin yankısı sürüyor.
Erdoğan’ın talimatı sonrası kamuoyunda bazı çevrelerce ortaya atılan “Büyükelçileri istenmeyen adam ilan etmek Türkiye’yi yalnızlaştırır” iddiasını uzmanlara sorduk. Aydınlık’a değerlendirmede bulunan uzman isimler, “istenmeyen adam” ilanının bir an önce verilmesi gerektiğini belirtirken Türkiye’nin Suriye ile anlaşması ve Rusya’yla stratejik vizyon geliştirmesi gerektiği vurgusunu yaptılar.
‘TÜRKİYE KORKUTULMAYA ÇALIŞILIYOR’
Eski Genelkurmay İstihbarat Başkanı emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin 10 büyükelçi krizi ve sonrasında Türkiye’ye yönelik tehditleri, “Türkiye yalnızlaşacak” propagandasını “Türkiye korkutulmaya çalışılıyor” diye yorumladı.
10 büyükelçi krizinin bilerek yaratılmış bir kriz olduğunu kaydeden Pekin, “10 büyükelçinin ülkelerinin tamamına yakınından silah alıyoruz. Bunu engelleme taktiği olduğuna ilişkin işaretler var. Sorun Osman Kavala olayı değil. Kavala serbest bırakılsa Selahattin Demirtaş gelecek.” dedi.
NATO Savunma Bakanları toplantısında da ABD’nin Türkiye’ye soğuk davrandığına ilişkin bilgiler geldiğini ifade eden Pekin, “Bütün hesaplar durumu kötüleştirerek iktidarı değiştirmeye yönelik görünüyor. Bunu iyi görmek lazım. Türkiye’nin Atlantik’ten kopmasını önlemek için her yol deneniyor. Yaşadıklarımız bunun bir parçası. Öyle görünüyor ki daha devam edecek. Bütün ve güçlü bir Türkiye’yi kendileri için zararlı görüyorlar” diye konuştu. Pekin “Türkiye yalnızlaşacak” kampanyasını da “Türkiye’yi korkutmaya çalışıyorlar” diye yorumladı.
Batı’nın Türkiye’yi parçalamak üzere pozisyon aldığını vurgulayan Pekin, “Bunu net olarak görüp ona göre politika izlememiz lazım. Bir başka nokta da Türkiye ile Rusya bu saatten sonra karşı karşıya gelmez. Bu nedenle Türkiye’yi bölüp kurmayı planladıkları yeni oluşumlarla Rusya’yı çevreleme taktiği izleniyor. Türkiye’nin zafiyetleri fırsat olarak değerlendirilmek isteniyor. Buna karşı acilen gerekenler yapılmalı. Türkiye kendi yağıyla kavrulabilir. Üretimini artırabilir. Bu sağlanırsa bağımsız politikalarımız daha da güçlü olur. Bu sağlanırsa bir süre sıkıntı çekeriz ama sonra sıkıntıları aşarız” ifadelerini kullandı.
ABD’nin Türkiye’de iç cephede çatlaklar yaratma ve kendi lehine kullanma çabası içinde olduğunu da belirten Pekin şu görüşleri savundu:
“Türkiye iç ve dış politikada kararlı olmalıdır. ABD’nin güvendiği içimizdeki çatlak. İç cepheyi sağlam tutmamız lazım. Türkiye’nin daha geniş ittifaklar kurabilmesi için yapması gerekenler var. Asya ülkeleriyle güven ve çıkar esasına dayalı iş birliği gerekiyor. Türkiye, Rusya, İran birlikte hareket etse, Şam’la temasa geçse dengeler hızla değişir. Bizi göçle tehdit ediyorlar. Suriye’de Asya’da huzur sağlanırsa göç niye olsun. Batı ile ilişkiler söylemini terk etmeliyiz. Batı ile normal ilişki kuralım, ama geleceğimizi oraya bağlamayalım. NATO ısrarımızı da bitirmemiz lazım. Hala ‘Ukrayna, Gürcistan NATO’ya girsin’ diye görüş belirtenler var. Bunların NATO’ya girmesi bizim zararımıza. Bizi harcanacak ülke gibi görüyor.”
‘TÜRKİYE BATI TEHDİTLERİ KARŞISINDA DOĞAL MÜTTEFİKLERİYLE BULUŞUYOR’
İstinye Üniversitesi İİBF Dekan Yardımcısı, BRIQ Dergisi Yayın Kurulu Koordinatörü Doç. Dr. Efe Can Gürcan, Türkiye’nin Batı tehditlerine karşı doğal müttefikleriyle buluştuğunu ifade etti. Gürcan şu vurguları yaptı:
“Batı’nın önde gelen 10 ülkesini temsil eden büyükelçilerin Osman Kavala'nın serbest bırakılmasına yönelik sosyal medya çağrıları, haklı olarak Türk kamuoyunda yaygın bir tepkiyle karşılaştı. ABD’nin Türkiye’yi askeri olarak çevrelemeye başladığı tartışmaları ile beraber yürütülen bu tür çağrılar, Türkiye’nin iç işlerine müdahale, Türkiye’nin imajını zedeleme ve Türkiye aleyhine toplum mühendisliği çabalarının bir parçası olarak yorumlanmaktadır. Bu nedenle, söz konusu büyükelçilerin "istenmeyen adam" ilan edilmesi talepleri toplumda oldukça yankı bulmuştur. Öte yandan, kendi kader ve çıkarlarını Batı ile ittifaklara bağlayan unsurların, Türk dış politikasının olumsuz bir eksen kaymasına maruz kaldığı ve gittikçe daha fazla yalnızlaştığı algısını yaymaya başladığı anlaşılıyor. Tabii, esasında burada eksen kayması ile kastedilen Türk dış politikasının bağımsızlaşma eğiliminin güçlenmesinden duyulan derin endişelerdir. Bugün bir beka mücadelesi veren Türkiye’nin öncelikli tehditlerinin terörizm, ayrılıkçılık ve aşırıcılıktan kaynaklandığı söylenebilir. Biraz yakından bakıldığında görülecektir ki bu tehditler ağırlıklı olarak Batı menşeilidir. Ayrıca, sadece Türkiye değil, Türkiye’nin Avrasya’daki komşuları da birebir aynı tehditlere maruz kalmaktadır. Buradan şöyle bir sonuç da çıkarılabilir: Türkiye yalnızlaşmak şöyle dursun, yaşanan bu süreç altında Kurtuluş Savaşı dönemindeki dış politika ayarlarına dönme ve Avrasya’daki doğal müttefikleri ile yakınlaşma sürecini ilerletme fırsatını yakalamıştır. Bu sayede de Türkiye, Batı kaynaklı dolaylı ve dolaysız tehditleri göğüslerken, Asya’nın yükselişinden tam olarak faydalanma imkânına kavuşacaktır.”
‘VERİLEN SÖZ YERİNE GETİRİLMELİ’
Emekli diplomat Vahit Özdemir, diplomatların Kavala çağrısını tek başlarına yapmayacaklarını, ülkelerinin talimatını uyguladıklarını belirtti. Özdemir, “istenmeyen adam” kararının bir an önce alınmasını da ekleyerek şunları kaydetti:
“Bu eleştiriyi yapanlar şer kuvvetlerinin değirmenine su taşıyorlar. 10 büyükelçi, Türkiye’nin içişlerine resmen müdahale etmişlerdir. Viyana Diplomatik Sözleşmesini açıkça ihlal etmişlerdir. Bunun karşılığı ‘persona no grata’ yani ‘istenmeyen adam’dır. Fakat bu siyasi bir karardır, hesabını kitabını yapmak gerekir. Türkiye bir aşiret değil, çadır devleti değil. Bunlara haddini bildirmek gerekir. Bu konuda birlik olmak gerekirken muhalefetin yabancı ülkelerin yanında yer alması son derece düşündürücüdür. Üstelik Osman Kavala kim? Soros’un Türkiye temsilcisidir. Elinden gelen her türlü kötülüğü yapıyor. Babasını da tanıdım ben, Mehmet Kavala. 6070’li hatta 80’li yıllarda Polonya’yla ticaret yapıyor. Ben 1990’lı yıllarda Varşova Büyükelçiliğinde görevliyken, bir karı koca tiyatrocuyla tanıştım. Kadın tiyatrocunun eşi İstanbul’da doğmuş, babası Polonya’nın İstanbul konsolosuymuş. Dediler ki, ‘Kavala ailesi Polonya sayesinde zengin oldu.’ O zaman biliyorsunuz ticaret yoktu, orası komünist bir ülkeydi. Sovyetler Birliği’nin kontrolündeydi. Oradaki komünist partinin ileri gelenlerini, Polonya’nın Ankara’daki büyükelçisini, İstanbul’daki konsolosunu yemleyerek, onlara imkanlar sunarak, gayri kanuni ticaret yapmış, o sayede de zengin olmuş bir ailenin çocuğudur Osman Kavala. Evveliyatını kimse incelemiyor. Geçmişinde Türkiye düşmanlığı var. Soros’un emrine girmiş, Türkiye’ye ciddi kötülüğü olmuş bir insan. Olay mahkemeye intikal etmiş, yargı kararını beklemek gerekir. Hal böyleyken 10 büyükelçinin Türkiye’ye kafa tutması doğru değil. Tabi onlar devlet memuru, bu işi tek başlarına yapamazlar. Ülkelerinden aldıkları talimat çerçevesinde hareket ediyorlar. Daha önce Can Dündar olayında da benzer şeyler olmuştu. Türkiye o ülkelerin diplomatlarıyla ilgili memnuniyetsizliğini dile getirdi. 6 ay içerisinde onlar da ülkeyi terk etmişlerdi. Şimdi durum çok daha ciddi. İstenmeyen adam ilan edilmeleri gerekiyor.”
‘YANIT ŞAM’LA ANLAŞMA RUSYA İLE STRATEJİK VİZYON GELİŞTİRMEKTİR’
Maltepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Uluslararası ilişkiler Uzmanı Prof. Dr. Hasan Ünal 10 Büyükelçi olayını değerlendirdi. Bu aşamada geri dönüş olmayacağını belirten Ünal, Türkiye’nin ABD büyükelçisini istenmeyen adam ilan edip diğer ülkelere farklı uygulama yapabileceğini bildirdi. Bu operasyona yanıtın, “Şam’la anlaşmak, Rusya ile stratejik vizyon geliştirmek” olduğunu vurgulayan Ünal, dış politikada hataların düzeltilmesi durumunda Türkiye geniş ilişkiler ağı kuracağını ifade etti.
Prof. Dr. Hasan Ünal aralarında ABD Büyükelçisinin de aralarında bulunduğu 10 büyükelçinin yargıya müdahale çıkışıyla başlayan krizi Aydınlık’a değerlendirdi. Türkiye’nin böyle bir büyükelçiler çıkışından önceden haberdar olması gerektiğini kaydeden Ünal, “Önceden haberdar olsaydık farklı politikalar izlenebilirdi. Bu ülkelerden Almanya’yı çıkarmak için girişimler olabilirdi. Aynı durum Biden 24 Nisan’da soykırım lafını kullanmadan 1 gün önce Erdoğan’ı araması için de geçerliydi. Türkiye Biden’in ne diyeceği önceden bilmeli ve yanıt için hazırlık yapmalıydı. Ben Biden’in ne diyeceğini günler önce sosyal medyadan paylaştım. Bunlar ABD medyasında ve düşünce kuruluşlarının sayfalarında yazılıp çiziliyordu. Biden 23 Nisan’da Erdoğan’ı aradığında, Erdoğan da karşı tedbirler kapsamında İncirlik ve Kürecik konusunda kapatma kararı alacağını söyleyebilirdi. O zaman iş değişirdi” dedi.
GERİ DÖNÜŞ OLMAZ
Gelinen noktada geri dönüş olmayacağını ifade eden Prof. Dr. Ünal, “Büyükelçilerin çıkışına tepki gösterilmemesi düşünülemez. Büyükelçilerin böyle toplu olarak açıklama yapması alışılmış bir durum değil. Bu konu Kavala ile de sınırlı gözükmüyor. Arkasından Demirtaş gelecek. Demirtaş demek PKK’nın önünü açın, PYD’ye operasyon yapmayın anlamına gelir. Bu olayın Suriye’de PKK/PYD’ye operasyona hazırlanan Türkiye’ye yapılması zamanlama olarak da manidardır. Cumhurbaşkanı Erdoğan açıklamadan 3 gün sonra ‘istenmeyen adam ilan edilmesi’ talimatı verdiğini açıkladı. Demek ki devlet içinde uzun uzun tartışılmış. Bu aşamada geri dönüş olmaz. Olursa Erdoğan’ın bu adam söylediğini yapar imajına büyük darbe vurur” diye konuştu.
SADECE ABD BÜYÜKELÇİSİ GÖNDERİLEBİLİR
Ünal “istenmeyen adam” ilan edilmesinde bazı farklılıklar düşünülebileceğini belirterek şunları söyledi:
“Bu süreçte farklı bir yöntem de uygulanabilir. Örneğin bu açıklamada başı ABD’nin çektiği, arkasında Biden olduğu konuşuluyor. Bu nedenle ABD büyükelçisi başta olmak üzere Avrupa’dan da seçme yapılabilir. Ya da sadece ABD büyükelçisi istenmeyen adam ilan edilebilir. Biden döneminde TürkiyeABD ilişkilerinin normalleşmesi mümkün değil. Biden göreve başlayalı beri yaptıkları seçim kampanyasında söyledikleriyle çok uyumlu. Yani Büyük Kürdistan Projesini ve Ermeni Soykırımı iftiralarını Türkiye’ye kabul ettirmek, Kıbrıs’ta iki devletli çözümü engellemek, Türkiye içinde PKK’yı güçlü kılmak, … bunlarla doğrudan alakalı. Buna uygun bir tutum alınabilir. Türkiye ABD Büyükelçisini kovar, diğerlerine istiskal uygular. Toplantılara çağırmaz, randevuları vermez, geciktirir. Ciddiye almama durumu uygular. Hatta burada bile seçici davranabilir. Alman Büyükelçisi bu kapsam dışında tutulabilir.”
VERİLECEK YANIT
10 Büyükelçi olayı ile ilgili olarak diplomatik yanıtın yanında bir de stratejik yanıt verilmesi gerektiğini vurgulayan Ünal şu önerilerde bulundu:
“Bu işin stratejik tarafı da var. Erdoğan’ı şeytanlaştırarak Türkiye’ye zarar verme politikasını yutmamak lazım. Diplomatik karşılıklara ilaveten verilecek stratejik yanıt önemli. ABD’nin ve Türkiye karşıtlarının itirazları belli. Şimdi bunlara verilecek ve Türkiye’nin yararına olacak yanıt, hemen Şam’la ilişkileri normalleştirme. Rusya ile yeni bir stratejik vizyon geliştirmek. Bunun içinde KKTC’nin tanınması da olmalı. Atılacak bu adımlar Türkiye’yi çok güçlendirecektir. Türkiye yalnızlaşıyor tartışmalarına gelince; ben bu tartışmaları anlamsız buluyorum. Dış politikadaki sıkıntıları gidermesi durumunda Türkiye çok daha geniş ilişkiler ağı kuracaktır.”