Ticaret Bakanlığı Haziran ayı başında dış ticaret verilerini açıkladı. Verilere göre Mayıs 2022’de ihracat yüzde 15.2’lik artışla 19 milyar dolar, ithalat ise yüzde 43.8 artışla 29.7 milyar dolar oldu. Böylece dış ticaret açığı yüzde 157 artışla 10.7 milyar dolarla yeni rekor seviyeye ulaştı. Enerji verileri hariç tutulduğunda ihracatın ithalatı karşılama oranı 12.3 puan azalarak yüzde 77.4 oldu. TCMB verilerine göre Nisan 2022 itibariyle cari açık yıllık olarak 25.71 milyar dolara yükseldi. Artan ihracata rağmen dış ticaret ve cari açıkta büyüme eğiliminin devam etmesi Türk ekonomisinin en önemli yapısal sorunlarından birini karşımıza çıkarıyor. İhracatta yaşanan rekor artışa rağmen ithalat yükselmeye ve cari açık belirli bir seviyede kalmaya devam ediyor. Peki, Türk ekonomisi bu noktaya nasıl geldi?

AB GÜMRÜK BİRLİĞİ ANLAŞMASI VE SONUÇLARI

Avrupa Birliği Türkiye Gümrük Birliği 31 Aralık 1995 tarihinde yürürlüğe girdi. Türkiye haricinde bugüne kadar hiçbir AB adayı ülke Gümrük Birliği anlaşması imzalamadı. Türkiye AB ile Gümrük Birliği anlaşmasını imzaladığında AB ile Türkiye arasındaki dış ticaretin toplam dış ticaret içindeki oranı yüzde 55’lerdeydi. GB’nin (Gümrük Birliği) iddiası AB ile Türkiye arasındaki ticari ilişkilerin daha çok gelişmesi, derinleşmesi ve doğrudan yatırımları büyük oranda teşvik etmesiydi. Beklentilerin aksine AB ile Türkiye arasındaki dış ticaret oranı toplam ticaret içindeki payı bugün yüzde 36’ya gerilemiş bulunuyor. Her ne kadar Türkiye AB’ye verdiği dış ticaret açığını 2013’ten sonra kapatmış olsa da AB’nin üçüncü ülkelerle yaptığı Serbest Ticaret Anlaşmaları’ndan kaynaklanan dış ticaret açığı büyümeye devam etti. Öte yandan 20032014 yılları arasında sıcak para girişini teşvik etmek için sağlanan yüksek reel faizle birlikte 133 milyar dolara ulaşan sıcak para portföyü,TL’nin aşırı değerlenmesini sağladı. Aşırı değerli TL, ithalatı teşvik etti ve mili üreticilerin iflasına neden oldu. Ucuz ithal girdiler ve ara malları ile ihracatı, dolayısıyla hormonlu bir büyümeyi teşvik eden bir model uygulandı.

İTHALATA BAĞIMLI İHRACAT MODELİNİN KAYNAĞI GÜMRÜK BİRLİĞİ

GB uygulandığından beri dış ticarette hacim artışı gerçekleşmiş ve coğrafi çeşitlilik sağlanmıştır. Ancak zaman içinde ihracatın ithalatı karşılama oranı ve ithal girdi katsayısı oranı azalmamıştır. Hammadde ve ara malı ithalatının toplam ithalat içindeki payı yaklaşık yüzde 75’lerdedir. Türkiye orta düzey teknoloji ihracatçısı konumunu güçlendirmiştir fakat yüksek düzey teknoloji seviyesindeki payı hâlâ çok düşüktür. İmalat sektöründe hammadde veya ara malı ithalatı oranı yüksektir ve girdi maliyetleri ile üretim yapısı arasındaki ilişki dış olgulara bağlı olarak şekillenmektedir. Üretim arttıkça girdi ithalatı artmaktadır.

DIŞ TİCARET POLİTİKALARI DEĞİŞTİRİLMELİDİR

Türkiye’nin dış ticaret politikaları DTÖ (Dünya Ticaret Örgütü) ve AB ile 1996 yılında oluşturulan GB anlaşmasından kaynaklanan yükümlülüklerle belirlenmektedir. DTÖ üyeliği ile ülkeler tarife oranlarında indirimlere giderken aynı zamanda en çok kayırılan ülke ilkesine (MFN) bağlı olarak tarifeleri yükseltebilecekleri tavan oranları DTÖ’ye taahhüt etmektedir. Uruguay Müzakereleri’nin ardından gümrük tarifelerinde yüksek oranlarda indirime gidildi. Türkiye bu indirimleri AB Gümrük Birliği vasıtasıyla gerçekleştirdi. Gümrük Birliği’nin yürürlüğe girmesi ile AB’den ithal edilen sanayi ürünlerinde gümrük vergileri sıfırlandı, miktar sınırlaması kaldırıldı ve üçüncü ülkelerden yapılan ithalatta AB’nin OGT (Ortak Gümrük Birliği Tarifesi) hadlerine uyum sağlandı. OGT tarifeleri sanayi ve işlenmiş tarım ürünlerini kapsamaktadır. GB ile birlikte Türkiye’nin dış ticaret politikalarında en belirleyici olan temel unsur üçüncü ülkelerle olan dış ticarette yükümlülüklerin OGT kapsamında ele alınması ile ilgilidir. Ayrıca Türkiye AB’nin STA (Serbest Ticaret Anlaşmaları) kapsamında belirlenen OGT düzeyine uyum sağlamak zorundadır. Bu durum sanayi mallarının ve tarımsal ürünlerin ithalatını kolaylaştırmakta, ithalatta Türkiye’nin açık bir pazar haline gelmesine neden olmaktadır. AB’nin keyfi bir şekilde imzaladığı STA’lar Türkiye’yi AB ile AB dışındaki pazarlar arasında bırakmaktadır.

AB’NİN DIŞ TİCARETTE UYGULADIĞI ÇİFTE STANDARTLAR

AB üçüncü ülkelerle yaklaşık 40 adet STA imzalamıştır. Bu ülkeler AB üzerinden Türkiye’ye mal ihraç ederken gümrük vergisi ödememektedirler. Türkiye STA anlaşması yapmadığı bazı ülkelere gümrük vergisi ile mal ihraç edebilmektedir. Bu hem rekabeti bozmakta hem de vergi gelirlerinde önemli bir kayba neden olmaktadır. Ayrıca AB, söz konusu ülkelerle STA yapmaması için Türkiye’ye doğrudan veya dolaylı baskı uygulamaktadır. Türkiye’nin dış ticaretine konu olan malların yarısından fazlası GB sürecine bağlı yükümlülükler üzerinden belirlenmektedir. AB’nin üçüncü ülkelerle yaptığı STA’ların devreye girmesi ile birlikte Türkiye açısından adil ticarete aykırı, rekabeti bozan ve haksız rekabete yol açan ithalata karşı önlem alınması gerekmektedir. Yani Gümrük Birliği Türkiye’nin dış ticaretine zarar vermektedir ve bağımsız bir dış ticaret politikası belirlemesine engel oluşturmaktadır. Sadece sanayi ürünlerinde vergi farklılıklarına baktığımızda yaşanan vergi kaybı ve haksız rekabetin boyutları ortaya çıkıyor. Örneğin Türkiye’nin DTÖ’ye taahhüt ettiği gümrük tarifesi oranı yüzde 17.3 iken, OGT ile sanayi ürünlerine uyguladığı gümrük tarifesi yüzde 4.5’tir.

GÜMRÜK BİRLİĞİ’NDEN ÇIKILMALI VE İTHAL İKAMESİNE YÖNELİNMELİDİR

Gümrük Birliği’nin bugün yaşadığımız yüksek dolarizasyon ve enflasyon sorununun en temel kaynaklarından biri olduğu gerçeği göz ardı edilmemelidir. Dış ticarette çarpık yapının değişmesi için GB’nin sınırlayıcı kurallarının aşılması ve ithal ikamesine yönelik politikaların uygulanması gerekmektedir. Bunun için GB anlaşmasından çekilmek en önemli şartlardan biridir. Daha sonrasında AB ülkeleri ile tek tek ikili anlaşmalar imzalanabilir. Dış ticarette sağladığı avantajlar ve 85 milyonluk pazarıyla Türkiye, AB için önemli ticaret ortağı olmaya devam edecektir. Son olarak, ileri teknoloji başta olmak üzere katma değeri yüksek, gelecek vaat eden bazı sektörlerde korumacı ve destekleyici politikalar uygulanmalı ve Türk ekonomisinin bu sektörlerde gelişmesinin önü açılmalıdır.


Serhat Latifoğlu/Aydınlık