Telefonda Adil Özkol’un sesiydi. Arkadaşın sesi, dünyanın en güzel sesidir. Uğur Mumcu’nun “Arkadaş ıslıkları” yazısını hatırlattı. Adil’in telefonundan sonra Ceyhan Ağabeyi aradım. O’nun sesine sarıldım.
AKILLI TELEFON YOKTU ARKADAŞ ISLIĞI VARDI
O zaman akıllı telefon yoktu. Arkadaş ıslıkları vardı. O ıslığa yanıt vermeme seçeneği yoktur. Çünkü en büyük sevinç ve umut o ıslıktadır. Yalnız kulağımız değil, yüreğimiz o arkadaş ıslığındaydı. Hâlâ o ıslıktadır. Arkadaşımızı ıslığından tanırdık. İrfanlar, Adiller, Metinler, bizim arkadaş ıslığımız Teqiula idi, bir Meksika havası. Ayakkabımızı bağlamadan sokağa fırlardık. Sizi bekleyen bir arkadaş sıcaklığıdır.
Birkaç gün önce İstanbul Bostancı Altıntepe’den arkadaşlarımla Süleymanların evde buluştuk. Altan Cengel, Yavuz Kirman, İbrahim Bahadır ve eşlerimiz. Nerdeyse 70 yıldır yüreklerimiz hâlâ o ıslıklarla çarpıyor.
Beklediğimiz ıslık biraz gecikse, içimizi bir telaş alır.
Yelkenlerimizi o ıslıkların rüzgârı dolduruyor. Gelmese, her şeyimiz biter.
Arkadaşlık, insanlığın en derin kavramı.
Arkadaşlık, başı sonu olmayan bir duygu.
Arkadaş, en büyük mutluluk kaynağımız.
ISLIĞA DUYULAN HASRET
En zoru, beklediğimiz ıslığın bir daha gelmeyecek olmasıdır. Artık duyamayacağımız o ıslık, sonsuza uzanan ayrılığın sessizliğidir.
Gürbüz ve Gündüz Tüfekçi ağabeylerimle ıslığımız bir kovboy şarkısıydı. Gürbüz Ağabeyimden sonra Gündüz Ağabeyim de artık o ıslığı çalamayacak, geçen yılın son günü kaybettik.
Birden karanlıkların içinden Uğur Mumcu’nun ıslığı çıkıp gelse, nelerimizi vermezdik.
Bence en büyük hasret, arkadaş ıslığına duyulandır.
Uğur Mumcu’nun “Arkadaş Islıkları” yazısını bulup yollayan Adil Özkol arkadaşıma yürekten teşekkürler.
Arkadaş ıslıkları
Uğur Mumcu
Baharın yaz ile buluştuğu o tatlı Ankara akşamlarında çoğumuz arkadaş ıslıklarıyla biraraya gelirdik.
Biz pazarın hemen köşesinde, otobüslerin çarşı durağına tırmandığı yol üzerinde, bir duvara kuşlar gibi ardarda dizilirdik. Birazdan ya Renkli Sinema’ya gideceğiz ya da karakolun karşısındaki Açık Sinema’ya.
Belki de 3. Cadde’den aşağı inip Postane’nin yanından 4. Cadde’ye çıkarak İsrail Evleri’ne sapacak orada biraz bağırıp çağırarak biraz da zilleri çalıp kaçarak oyunlar oynayacağız.
Çarşı Durağı’ndaki kahve mi? O çoktan dolmuştur. Kahve “son durak eşrafı”nın karargahıdır. Daha çok onlar gelir, kapar masaları. Sonra iskambil kağıtlarıyla noktalanan akşamlar, biraz bira, sigara dumanı, fokurdayan nargileler ve dargınlığı akşamdan sabaha unutulan küfürlü tartışmalar.
Gümüş Pastanesi önü akşamüstleri “piyasa” yeridir. Küçük dumanı tüten pastaları ve renk renk dondurmaları ile gizli bakışların ürkek arkadaşlıklara göz kırptığı pastane…
1962
Biraz ilerde bizden daha büyüklerin, akşamları “kafa çektikleri” Kokteyl adlı restoran.
Ertesi gün sınav vardır. Kimimiz heyecanlı kimimiz emin. Kimimiz de iyice umutsuz.
Öğlenleri Deneme Lisesi bahçesinde kırankırana futbol maçı. Bak Oktay kafa vuruyor. Önder çalımlıyor geçiyor. “Kel İlhan” sağdan ortalıyor. Mehmet Mumcu yine sululuk yapıyor. Gürkan kafa ile kesiyor. İlter orta sahayı tutuyor. Arap Güneş topu göğsüyle indirip durduğu yerde çalım yapıyor. O, açıktan hızla koşan lacivert pantalonlu “Apo” Abdullah Nejat Gülecek. Sungur mu? İleri sahaya süzülüp orta yapıyor. “Markoç Erol” ise çalım yapmada ısrarlı. Tandoğan büsbütün hırslı. Aktan sırtında deri ceketiyle oynuyor. İşte top ayağında.
Ali bahçenin kuytu bir köşesinde kendisine tutkun kız arkadaşına sevda türküleri söylüyor.
Bahçenin arka tarafında Erkan Tapan saçlarını zamana armağan etmemiş daha, okulun öğrenci derneği başkanı. Papyonuyla Aydın Gürkan da orada. Bak bak Işıl Özışık ne yapıyor? Çıkmış pencerenin birine, amuda kalkıyor. Ne de olsa sırıkla yüksek atlama şampiyonu. Ferit! Ferit de orada.
Ergin, Alim Oktay ve Yaman bir denklem çözüyorlar. Yanlarında belki Ayşen Elçi de var. Belki de Vahide Adısanlı.
Zeren, Runa ve Şen de yine beraberler. Tülay, Ayşe, Filiz de öyle. Ya Mutlu? O da orada. Duvarın üstüne çıkmış bakıyor. Nazan ve Işıl da kolkola dolaşıyorlar. Orada, ön bahçede.
6 Aralık 1963 / Bahçelievler Deneme Lisesi Kebap Günü
Arsın yine zıplayıp ayağını tavana değdiriyor içerde. Çetin bahçedeki maratonunu bitirmek üzere.
Mete “Kahramanlık Günü”nde okuyacağı şiiri ezberliyor. Doğu, Adil ile söyleşide. Belki şiir üzerine, belki de siyaset.
“Harlem İbrahim” basketbol potasının önünde. Hayri yarı sahadan basket yapıyor. Taner, Tokar ve Feridun potadan potaya koşuyorlar. Sonraki yılların milli basketbolcusu Kemal de basketi “Harlem İbrahim”den yeni yeni öğreniyor. Gencer ve Ercü de basketbolun demirbaşları. “Kıl Uğur” da potanın altında Gökhan da.
İsmet, Gürkan, Feyzi voleybolda favori. Sumru herkesten ileri. Feridun da voleybolun yıldızı.
Betül, Ateş ve Semih aynı mahallede oturuyorlar. Semih aletli jimnastik yapıyor, Betül ve Ateş futbola meraklı.
Neşe ile İnci de müziğe… Saruhan? O da Hafif Batı Müziği’nin yıldızı… Lise gecelerinde şarkı söylüyor.
İrfan da bahçede koşuyor. Avni birilerine bir şeyler anlatıyor. Kardeşi Metin ise her zaman şık.
İşte, işte Serpil’le Nermin de oradalar. Belli, bir şeyler kaynatıyorlar kendi aralarında. Öyle fısılfısıl hem de gülerek.
Öcal bakışlarını şakalarıyla süslüyor. İşte orada, kapının yanındaki duvarda.
Ya “Kahramanlık Günleri”?
10 Nisan 1986
Rafet Hanım’ın öncülüğündeki o “Kahramanlık Günleri”nde tarih şiirle sergileniyor. Üçüncü Tiyatro’nun sahnesinde. Bakın Mehter Takımı da gelmiş, prova yapılıyor.
Sonra “Kasap Enver”, Gülten Hanım, Handan Hanım, Muzaffer Hanım, Melike Hanım, Müdür Ekrem Bey, Sıtkı Bilmen ve Basri Bey.
Koparılan musluklar, tuvalette içilen sigaralar, 19 Mayıs provaları, sınavlar, kalanlar, geçenler…
Hepsi, hepsi arkadaş ıslıkları gibi gerilerde kaldı…
Yine biriniz ıslık çalsa, yine pazarın köşesinde buluşsak, yine top oynasak okulun bahçesinde, yine “ihtar” alsak idareden haylazlıklarımız için, yine sınıf maçları yapsak karşılıklı, yine orada, Deneme Lisesi’nde, sınıflarda, koridorda, bahçelerde, yine erik çalsak komşu bahçelerinden, yine dolsak sınıflara beraber.
Bahçelerinde binbir kokulu çiçeklerin birbirine karıştığı evler yıkılmadan, Renkli Sinema o uğursuz yangınla kül olmadan, tenis kortu üzerinde beton binalar yükselmeden, ıhlamur ağaçlarının akasyalarla, söğütlerle sarmaş dolaş olduğu o Bahçelievler’de arkadaş ıslıklarıyla sokağa çıksak…
Doğu Perinçek'in Rota'sı ve Uğur Mumcu'nun Ankara Deneme Lisesi Dergisi'nde Aralık 1985'te kaleme aldığı yazı, 24 Ocak 2017'de bu sayfada yayımlanmıştı.