Twitter son olarak, çocuklarını bir terör örgütünün elinden almak için yasal, demokratik ve insani haklarını kullanan Diyarbakır Anneleri'nin hesabını kapatmış.
"Gerekçesi ne?" diye sormanın artık bir anlamı yok.
Süslü lafları geçelim.
Adamlar tüm dünyada terör örgütleri listesinde olan PKK'nın sosyal medyada arkasını kolluyorlar.
Sivillerin canını gözü kırpmadan alan bir kiralık katil çetesinin çıkarlarını korumak için, hukuken ve ahlaken haklı olan kullanıcılarının eleştiri hakkını engelleyebiliyorlar.
Bu artık açık savaş değil de nedir?
Bundan daha net bir irade beyanı olabilir mi?
Peki, Diyarbakır Anneleri gibi, şiddete karşı meşru taleplerini dile getiren kullanıcılara bile söz hakkı tanımayan, sansüre başvuran sosyal medya platformlarının manipülasyonu nasıl engellenecek?
Sahayı terk edip ortalığı tamamen provokatörlere bırakmak gibi bir tavrın sonuç vermeyeceği ortada.
Devlet başkanlarının bile mavi tık alıp resmi olarak kullandığı Twitter'a karşı alternatif mecralara yönelmenin de kafamızı kuma gömmekten başka bir anlama gelmeyeceğini biliyoruz.
Evet, iktidarın Twitter'ın Türkiye'de temsilcilik açması ve resmi muhatap olması için birtakım girişimleri var. Şirketi bu asgari zemine çekmek için birtakım hukuki yaptırımlar da devrede.
Ne var ki pek çok egemen devletin başvurduğu ve sonuç aldığı bu yöntemin işe yaraması için daha yaygın, organize ve mutlaka sivil bir tepkiye ihtiyaç var.
Bu da aynı etiketi paylaşmak gibi, olsa olsa motivasyonu artıracak kampanyalarla mümkün görünmüyor.
Önce profesyonel iletişimciler, yerli yazılımcılar, kullanıcılar için Twitter'ın algoritmasını anlaşılır şekilde deşifre etmeliler.
Gerisini kullanıcıların yaratıcılığına bırakmalılar.
Ancak bu yöntemle, etkin birkaç yüz hesapla sesi bastırılan 82 milyonun daha "görünür" olması sağlanabilir.
Zira eşiğinde olduğumuz küresel savaşın bu yeni sanal cephesinde en etkili silah enformasyon, özgünlük ve sahicilik.
Neyimiz eksik.