İran’ın önde gelen haber ajanslarından, altı dilde yayın yapan Mehr News, yazarımız, şair Hüseyin Haydar’la şehit edilen İranlı nükleer bilimci Muhsin Fahrizade için yazdığı “Fahrizede’ye Mersiye” şiiri üzerine söyleşi yaptı. Bilindiği gibi Haydar’ın gazetemizde yayımlanan “Fahrizede’ye Mersiye” şiiri İran’da beğeniyle karşılanmış ve Farsçaya çevrilmişti. Azar Mahdavan'ın yaptığı söyleşiyi okurlarımıza sunuyoruz.
- Geçen günlerde ABD emperyalizminin katlettiği İran’ın en seçkin bilimcilerinden Mohsen Fahrizede’nin şehadetiyle ilgili
yazdığınız “Fahrizade’ye Mersiye” şiiriniz Türkiye’de yayımlandı ve büyük beğeniyle karşılandığını duyduk. Elinize, yüreğinize sağlık. Farsçaya da çevrilen şiiriniz İran halkı üzerinde de aynı derin duygular yaratacağına kuşkum yok. Sizi bu şiiri yazmaya iten duygular nelerdir? Bir de dünyaya nasıl bir mesaj vermek istediniz?
“Fahrizade’ye Mersiye” şiirini yazmaya mecburdum. Çünkü insanlığın, mazlum milletlerin ve sokakta yürüyen insanın vicdanı bu alçakça saldırıyla acıya boğuldu. Çünkü Muhsin Fahrizade sadece büyük İran milletinin değil hepimizin şehidi. İnsanlığın şehidi. Şiiri yazma buyruğunu da bana şehidin gerçek sahibi “Büyük İnsanlık” verdi, toplumun emrini kalbime iletti. Ben mazlum milletlerin sade bir hizmetkârıyım. Dünyaya şu mesajı vermek istedim: Ey dünya! Ey insanlık! Asya’ya bak! İran’a iyi bak. Hakikati gör. Orada dik duran insanın çabalarını, duygularını anla. Ey Türk milleti, İran’ın emperyalizme karşı verdiği büyük mücadele senin de mücadelendir, lütfen bunu kalbinde hisset. Mutlaka anlamaya çalış.
- Şiirlerinize baktığımızda Türkiye ve dünya gündemini takip ettiğinizi ve siyasette yaşanan olayları dikkate alarak şiir
yazdığınızı görüyoruz. Edebiyatın siyaset üzerindeki etkisi ve gücünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şair kendinin bilincinde kendini var eden kişidir. Kendi bilincinize varmanız ise toplumsal özü içinizde taşımanızla mümkündür. Toplumun özünü ilgilendiren her durum, doğrudan şairin özünü ilgilendirir. Türkiye ve dünya gündemini elimden geldiğince takip ediyorum. 21. Yüzyıl, İran’ın da içinde olduğu büyük bir Asya Yükselişini insanlığa sunuyor. Biz şairler, bu hazırlığa hizmet sunanların en önünde saf tutacağız.
Şiir, siyasetin yetersiz kaldığı yerde görev üstlenir, siyasetin başaramadığını başarır. Gönüllere seslenir. Ayrışmanın, çatışmanın, parçalanmanın değil, bütünleşmenin, kucaklaşmanın, kardeşliğin yolunu açar. Bu açıdan şiir sanatı ile siyaset sanatının birlikteliğini, başarı için zorunlu görüyorum.
- Filistin’den Irak’a, Venezuela’dan Ruanda’ya, Türkiye'den İran’a, Afganistan’dan Suriye’ye ve Rusya’dan Küba’ya kadar
emperyalizme direnen mazlum ve gelişmekte olan milletlerin şiirlerinizle yanlarında olmaya çalışıyorsunuz. Bu süreci bize anlatabilir misiniz? Bu konuda nasıl bir yol kat etmişsiniz?
Günümüz şairlerini de ilgilendirmesi gereken bir soru bu. Şair kendi bireysel kaygılarını, sevinçlerini toplumla bütünleştirdiği oranda güçlü olur. Hiçbir gerçek şair yoktur ki insanlık rotasından, kendi milletinin kaderiyle birleşen mücadelesinden ayrı iddiaları olsun.
İnsanlık yeni yüzyıla büyük umutlarla girdi ve bunun çok önemli 20 yılı geride kaldı. Milletler üzerinde zorbalıkla tahakküm kuran ABD ve AB emperyalizmi, küreselci kanlı sürecinde önce tökezledi, şimdi çöküyor. Çırpınışları bundandır. Çünkü karşısına Çin, Hindistan, Rusya, İran, Türkiye gibi Asya ülkeleri dikildi. Biz bu tarihi sürece Asya Çağı diyoruz. Yükselen Asya ABD’nin tek kutuplu dünya hegemonyasını yıkıp yerine adil ve sürdürülebilir bir düzen kuruyor. Erken yaşlarda Filistin’e gidip direnişe katılmak istedim. Olmadı. Ağustos 1976’da Filistin’in Telzaatar Kamplarında büyük bir katliamın yaşandığı dünyaya yayıldı. Katliamın bende uyandırdığı duygularla “Cenin Ağıtları” şiir dizisinin ilkini yazdım. Şiiri yine aynı yıl düzenlenen Filistin Dayanışma Gecesi’nde büyük bir kitleye okudum. Benim tutumun böyle devam etti. “Cenin Ağıtları”nı yazmayı 45 yıldır sürdürüyorum. Öte yandan FETÖ’nün, Suriye’de terörle mücadele eden bir Rus uçağını düşürmesi üzerine “Özür diliyorum Büyük Rus Milletinden” şiirini yazdım. İçerde ve dışarda çok ama çok büyük yankı getirdi. Sonunda Rusya ile Türkiye yakınlaştı. Şiir, siyasetten önce davranıp yol göstermiş oldu.
- Şiirlerinizle dünyanın her yanında direnen insanlığın yanında yer aldığınızı biz de gözlemliyoruz. Sizin, Rus uçağının
düşürülmesi üzerine yazdığınız şiirin yankıları basına yansıyarak Tahran’da da duyuldu. Fakat siz şiirlerinizle yetinmiyor, bir yandan da yayınladığınız manifestolarla şairlerin, aydınların vicdanına sesleniyorsunuz. Manifestolarınızın içeriği konusunda neler söylemek istersiniz?
Manifestolar masa başında düşünülüp taşınılıp yazılan metinler değil. Çağımızın sorumluluk duyan bir şairi, geldiğimiz tarihi süreçte dünyanın yaşadığı bu alt üst oluşu görüp de yaklaşan büyük bir savaşı seziyorsa buna kayıtsız kalamaz. Makalelerimin dışında üç önemli manifesto yayımladım. İlki 2016 yılında Moskova’da yayımlanan “Asya Çağında Şairin görevi” adlı makalemin arkasından geldi. “Asya Çağı Şairlerine Çağrı!” manifestosu Türkiye’de ve Rusya’da yayımlandı. Ardından, 2018’de Çin’in Tianjin kentinde uluslararası bir toplantıda yaptığım konuşmanın arkasından “Avrasyalı Şairlere Çağrı!” manifestosu yayımlandı. Üçüncü manifesto, ABD emperyalizmine direnen Venezuela ve Latin Amerika şairlerine bir çağrıydı: “Sınırsız Sanat Birliği Çağrısı”.
- İran edebiyatıyla ilginiz nasıldır? İran ve Türk edebiyatı arasındaki bağı nasıl yorumluyorsunuz?
İran Edebiyatı çok büyük bir edebiyattır. Fars kültürü, yarattığı köklü ahlak, insana kazandırdığı derin yaşama sevinci ve direnme gücüyle sadece Türk edebiyatını değil, başta Avrupa olmak üzere dünya edebiyatını etkilemiştir. İran edebiyatı, insanlığın manevi değerlerini temelden etkilemiş kadim bir varlıktır. Biz Firdevsi’nin Şahname’sini çantamızda taşımışız, Hafızın şiirlerini dilimizden düşürmemişiz, Attar’ın eserlerini bir kitaplığımız ön raflarına koymuşuz. İnsanlık kültürünün büyük şairi ve bilimcisi Ömer Hayyam. Türkiye’de Hayyam’ı bilmemek ayıp sayılır.
- Sizce İran ve Türkiye devletleri ve halklarının daha çok yakınlaşması için edebiyat konusunda neler yapılmalı?
Her şeyden önce böyle bir işbirliğine mecburuz. Hatta Asya milletleri zaman kaybetmeden edebiyatçılarını buluşturmalı, edebi yakınlaşma sağlanmalı. Bu yakınlaşma sağlanırsa siyasi işbirliğinin yolu daha kolay açılır ve birlik daha güçlü sağlanır. Ben her fırsatta Asya’nın edebiyatçılarına, şairlerine çağrılar yaptım. Gelin yakınlaşalım, birbirimizi tanıyalım, birbirimizin yüzüne bakalım, yüzlerimizi sevelim, duygularımız gönül yoluyla öbür gönüllere dolsun. Geçen yıl İran milleti ve Asya’nın kardeşliği için yiğitçe mücadele eden Kasım Süleymani, kutsal görevi başında kahpece şehit edildi. Süleymani bizim de şehidimizdir. “Fahriza’deye Mersiye”yi yazdığım duygularla, aynı yürek atışlarıyla “Büyük Vatanın Komutanı KASIM SÜLEYMANİ DESTANI’nı yazdım.
- Biz değerli şairimize teşekkür ederiz. Türkiye ile İran’ın emperyalizme karşı birlikte verdiği mücadelede şiirin ne denli büyük bir görev üstlendiğini göstermiş oldunuz.
- Aydınlık