Ölümü göze alan önderler ve her şeyini vermeye hazır bir halk olduğu için yapılması gereken, bu ikisi arasındaki bağı sağlayacak teşkilatı kurmaktır!

Atatürk, birçok konuşmasında “Türklüğün yüksek medeni vasfından bahseder. O vasıf, devlet ve imparatorluklar birikiminden, 1876'da Genç Osmanlıların yarattığı, 1908'de İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin sürdürdüğü devrim geleneğinden yoğrularak Türk milletinin içinden Mustafa Kemalleri çıkarmıştır. Mustafa Kemal önderliğinde Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkı Türk milleti olarak ezilen Doğu'ya örnek olmuş, çürümüş bir imparatorluğun kalıntılarından bağımsız bir devlet yaratabilmiştir.

Aldığı emanetin farkında olan Türk milleti, bugün ilelebet payidar kalması için ant içtiği devletinin 100. yaşını kutlamaya hazırlanıyor. 100. yıla, emperyalizme karşı vatan savaşı, borçlanmaya karşı üretim mücadelesi vererek giriyoruz. Türkiye, yeniden Atatürk'ü keşfediyor ve Kemalist Devrimi tamamlama iradesiyle hareket ediyor. Bugünlerde, 23 Nisan 1920'ye giden süreci anlamak hiç olmadığı kadar önem kazanıyor.

ÇÖL SANILAN ALEMDEKİ SAKLI HAYAT

Atatürk'ün hayatını özetlemek için tek kelimelik bir hakkımız olsa o kelime muhtemelen "teşkilat" olur. Samsun'a çıkmadan önce, 4 Şubat 1919’da Alemdar Gazetesi'ne verdiği röportajda söylediği cümle her şeyi anlatır: “Çöl sanılan bu alemde saklı ve kuvvetli hayat vardır. O, Türk milletidir. Eksik olan şey teşkilattır. Bu teşkilat organize edilebilirse vatan da millet de kurtulur.” Nitekim Samsun'a çıktıktan sonra ilan edilen Amasya Genelgesi'nde, Sivas'ta toplanmak üzere yapılacak bir kongre çağrısı, gene bu teşkilatçılığın ürünüdür.

Atatürk sırtını Türk milletine ve milletin kurtuluş azmine dayamıştır. O azim, işgallerden sonra ülkenin her yerinde Müdafaai Hukuk Cemiyetleri kurmuştur.

Yapılması gereken, birbirinden bağımsız hareket eden bu yapıları tek bir merkezde toplamaktır. Bunun yolu da ülkenin işgal altındaki topraklarına uzak olan Sivas'ta bir kongre toplayarak bu merkezi kurmaktır.

Kurulan yerel cemiyetlerden Doğu Anadolu Müdafaai Hukuk Cemiyeti, Atatürk Samsun'a çıkmadan evvel, 10 Temmuz'da yapılmak üzere Erzurum'da bir kongre kararı almıştır. Atatürk bu kongreyi de fırsat olarak bilmektedir. Ancak Erzurum Kongresi'ne değinmeden önce yaşanan birkaç olayı anlatmakta fayda var.

SİNEİ MİLLETE DÖNME KARARI

Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı boyunca yaşadığı önemli kırılma anlarından biri askerlikten istifa etmesidir. Atatürk, Samsun'a bir devlet görevlisi olarak gelmişti. Yetkileriyle Anadolu’daki komutanlıkları yönetmek ve halkı daha rahat kazanabilmek için mümkün mertebe bu sıfatı üzerinde taşımak istiyordu. Ayrıca asi ilan edilmesi halkı ikna etmekte oluşacak zorlukla birlikte kendi saflarında da bozulma yaratabilirdi. Ne var ki, İngilizlerin baskısı üzerine 8 Haziran'da İstanbul'a geri çağırılmıştı, kısa sürede görevden alınacağını da tahmin edebiliyordu. Ancak, bu süreyi uzatmak için de elinden geldiğince çabalıyordu. Hatta istifa etmeden 3 gün önce, 5 Temmuz'da, Sivas'ta padişahın tahta çıkışının yıldönümü olması vesilesiyle cülus töreni dahi düzenlemişti. Atatürk'ün sivil olma konusunda "Sivil olursak, her şey biter Rauf. Devlet, makam ve mesnedinin başka bir değeri vardır. Anadolu'da mücadele, bir askeri mücadele olacaktır. Bu mücadelede emir vermek için resmi salahiyet ister" dediğini Rauf Orbay anılarında aktarmaktadır. 8/9 Temmuz gecesi padişah tarafından telgraf başına çağırılır. Uzun süren bir konuşma sonunda görevden alınacağını anladığı anda atik davranarak "Milletin bağrında, bir ferdi mücahit olarak çalışacağını" belirterek görevinden istifa eder.

KONGRE ÖNCESİ GİZLİ TOPLANTI

Erzurum'da Atatürk'e katılıp hayatının sonuna kadar onun yanında kalan Mazhar Müfit Kansu anılarında Erzurum Kongresi'nden birkaç gün önce yapılan gizli bir toplantıdan bahseder. Toplantıda Atatürk haricinde Rauf Orbay, Kazım Dirik, Hüsrev Gerede, Dr. Refik Saydam, Kazım Karabekir bulunmaktadır. Atatürk bu toplantıda ülkenin geleceği için oluşan çeşitli fikirleri etraflıca anlatır ve kendi fikrini şöyle ifade eder:

"Arkadaşlar, tek tedbir; Hakimiyeti Milliye'ye dayanan, kayıtsız şartsız müstakil bir Türk Devleti teşkil etmektir" Bunun yöntemini ise şöyle açıklar: "Memlekette ve elimizde tek tepe ve kurşun kalıncaya kadar mücadele etmek azmimiz daima kalacaktır ve kalmak mecburiyetindedir"

Sabaha kadar süren toplantının ardından Atatürk, toplantıda bulunanlardan ölmeyi göze alarak hazır bulunduklarının sözünü almıştır.

BÜYÜK BİR ESER: ERZURUM KONGRESİ

Atatürk'ün "Tarih, bu kongremizi az görülen ve büyük bir eser olarak kaydedecektir" dediği Erzurum Kongresi planlanandan 13 gün sonra, 23 Temmuz'da başladı.

Atatürk, Kurtuluş Savaşı boyunca 2 çeşit mücadele vermiştir. Bunlardan biri, emperyalistlere ve işbirlikçisi Osmanlı Sarayı'na karşı mücadeledir. Diğeri de çözümü yanlış yerde arayan iyi niyetli vatanseverlere karşı verilen mücadeledir. İşte kongre süreçlerini Atatürk açısından, ikincisiyle açıklamak mümkündür. Kongrenin henüz başında katılımcıların birçoğu, Mustafa Kemal asi ilan edildiğinden Milli Mücadele'yi kötü göstereceği düşüncesiyle onun başkan olmasını istememiştir çünkü ona karşı yürütülen propaganda onun asi olduğunu gerekçe olarak almaktadır. Ne var ki, 14 gün süren kongreye Atatürk başkanlık etmiş ve "Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür, parçalanamaz", " Manda ve himaye kabul edilemez", "Kuvayı Milliye'yi etkin, milli iradeyi egemen kılmak esastır" gibi bir dizi önemli kararlar almıştır. Kongre sonunda tüzük uyarınca bir Heyeti Temsiliye kurulmuş, başkanlığına Atatürk seçilmiştir.

Şimdi sıra tüm Türkiye'den gelecek delegelerle toplanacak Sivas Kongresi'nde aynı kararları geçirmektir ancak Sivas Kongresi'ne giden sürece değinmeden önce Atatürk'ün başından iki olayı anlatmak burada önemlidir.

BU MİLLETLE NELER YAPILMAZ

Bunlardan ilki, Erzurum yolunda yaşanır. Atatürk ve arkadaşları yolda mola vermiş, dinlenmektedir. Bu sırada bir kağnı kafilesi geçer, başındaki adam dinlenenleri görür ve önemli kişiler olduklarını anlayarak elini göğsüne götürerek selam verir. Atatürk sorar:

Ağa böyle nereden geliyorsun?
Rus gelirken muhacir olmuştum. Çukurova'da idim. Şimdi köyüme dönüyorum.
Yoksa oralarda geçinemedin mi?
Hayır paşa... Çukurova cennet gibi yer... Bize tarla da verdiler. Rahattık. Yalnız son günlerde bizim Erzurum'u Ermenilere vereceklermiş sözü çıktı. Geldim ki göreyim, kimin malını kime verecekler!

Atatürk yanındakilere:
"Bu milletle neler yapılmaz" der.

ÖLEN OLURSA ONLARLA İLGİLENİLMEYECEK

Diğeri ise Sivas yolunda yaşanır. Erzurum'dan Sivas'a gidildiği sırada bir grup eşkiyanın yolu kapadığı öğrenilir. İki seçenek vardır; ya birkaç gün beklenecek ve yol temizlenecek ya da ölümü göze alarak o yoldan geçilecek! Atatürk, Sivas'a zamanında varmazsa çıkacak dedikodulardan dolayı işlerin alt üst olabileceğinden korkuyordu. Bu sebeple ikinci yolu seçti ve arabalara önlem olarak mitralyöz yerleştirildikten sonra şu emri verdi:
" Vurulan, ölen olursa, onlarla ilgilenilmeyecek, yola devam edilecek"

1915 yılında Çanakkale'de verdiği emrin bir benzerini tarih, Sivas yolunda bir kez daha verdirecekti. Neyse ki bir tehlike yaşanmadan Sivas'a varıldı.

Ölümü göze alan önderler ve her şeyini vermeye hazır fedakar bir halk olduğu için yapılması gereken, bu ikisi arasındaki bağı sağlayacak teşkilatı kurmaktı. Bu teşkilat, Sivas Kongresi'nde hayat buldu.

CUMHURİYETİN TEMELİ: SİVAS KONGRESİ

Atatürk'ün "Biz cumhuriyetin temellerini burada attık" dediği Sivas Kongresi, 4 Eylül 1919'da 40'a yakın delegeyle açıldı. Kongreye giden süreç bin bir zorlukla atlatılmıştı. Nitekim, bir Fransız binbaşısı Sivas'a gelerek Sivas Valisi'ni kongrenin yapılmaması konusunda uyarmış, Atatürk ise Fransızların kongreyi engelleyecek gücü olmamasını tespit etmesinden dolayı hazırlıklar devam etmiştir. Ayrıca, kongre öncesinde Osmanlı Sarayı'ndan Fevzi Çakmak önderliğinde Mustafa Kemalleri uyarmak için gönderilen bir Heyeti Nasıha vardır. Hatta, Atatürk bu olaydan dolayı Ankara'ya gelene kadar Fevzi Paşa'ya çok kızgındır.

Sivas'taki kongre, Erzurum'da olduğu gibi kongre başkanının kim olacağı tartışmalarıyla başladı. Yoğun geçen tartışmalar sonucu 3 kişi dışında Atatürk herkesin oyunu alarak başkan seçildi.

MANDA TARTIŞMALARI

Kongrede en çok konuşulan konu Amerikan mandasına girme meselesidir. İyi niyetli ama çaresiz vatanseverlik ile tam bağımsızlığı esas alan vatanseverlik burada çarpışmıştır.

Atatürk'ün en yakınındakiler bile bu konuda çeşitli tereddütler barındırmaktadır. Örneğin Atatürk'le Samsun'a çıkan Refet Bele şunları söylemiştir: 
"20. yüzyılda 500 Milyon Lira borcu, yıkılmış bir ülkesi; ve ancak 1015 Milyon Lira geliri olan bir millet için, bir dış yardım olmaksızın hayatını sürdürme imkanı olamaz"

İstanbul'da büyük yararlılıklar göstermiş Karakol Cemiyeti'nin kurucusu Kara Vasıf ise:
"Onlar uçakla havada uçuyorlar, biz henüz kağnıdan kurtulamıyoruz. Onlar dretnot (savaş gemisi) yapıyor, biz yelkenli bir gemi bile yapamıyoruz; bu durumda bugün bağımsızlığımızı kurtarsak bile yine günün sonunda bizi bölerler"

Amerikan mandasını savunan diğer kişilerin dayanak noktaları ise, ABD'nin Filipinler gibi vahşi bir ülkeyi medenileştirdiği, bizim de 1520 sene mandada kalıp sonra da ülke bütünlüğünü koruyarak mandadan ayrılmamız gerektiği yönündeydi.

Kongrede Bekir Sami Bey ve Rauf Beyler de mandayı savunmuşlardır. Hatta Rauf Orbay, manda değil, niyetin belli olması açısından Amerikan mandası denmesi taraftarıdır.

11 Eylül'de kongre sona erdiğinde bu mesele Erzurum'da olduğu gibi "İç ve dış bağımsızlığı ve yurdumuzun bütünlüğü korunmak şartıyla işgal emeli beslemeyen herhangi bir devletin yardımını memnunlukla karşılarız" kararıyla kayda geçmiştir.

Kongrede alınan bir diğer önemli karar ise, yerellerde faaliyet gösteren derneklerin Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti adıyla birleştirilmesi olmuştur. Bu sayede mücadeleyi yönetecek tek bir beyinden oluşan, birbirine bağlı olarak çalışan bir teşkilat kurulabilmiştir.

ALMAMIZ GEREKEN DERS VE BİZE DÜŞEN GÖREVLER

Her işin başına teşkilatı koyan Atatürk, Milli Meclis'e giden yolun taşlarını da kongrelerle ve sonucunda kurulan Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti ile döşemiştir. Nitekim, Atatürk'ün Genel Başkanlığını yürüttüğü CHF, 2. Parti Kongresi'ni 1927 yılında yapmıştır ve bu 1923’ten sonraki ilk parti kongresidir. Çünkü, Atatürk CHF'nin ilk kongresinin tarihini 4 Eylül 1919 olarak tanımlar. Bu tarih, Sivas Kongresi'nin başladığı ve sonucunda Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti'nin kurulduğu kongrenin tarihidir. Yani Atatürk, Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti'nin adını değiştirerek Cumhuriyet Halk Fırkası yapmıştır.

Buradan çıkan sonuç, kurtuluşun kuruluşu getirdiği yönünde değil, kuruluşun kurtuluşu getirdiği yönündedir. Kurtuluş sonucunda bir teşkilat ve onun yönettiği devlet kurulmamıştır. Bir teşkilat ve onun yönettiği devlet kurulduğu için kurtuluş gelmiştir. Eğer bir devletiniz ve onu yöneten teşkilatınız yoksa ülkenin dört bir yanından gelen Mehmetçikle düzenli bir ordu kurmak mümkün müdür? Eğer halkın her yerine temas edebilen bir teşkilatınız yoksa Tekalifi Milliye emirleriyle “iki öküzün biri”ni almak mümkün müdür?

Atatürk'ün başlattığı mücadele sonucu bugün bizlere ulaşan emanet, Türk gençliğinin ve onun teşkilatı TGB'nin elinde yükselmektedir. 100 sene öncesinden bugüne çıkarmamız gereken ders, vatanseverliğin iyi niyetlerle değil, gerçeklerle yapıldığı ve her işin başının teşkilatlı bir yapı bünyesinde bulunmaktan geçtiğidir. Türk Devrimi'nin 100. Yılı kutlu olsun!

Emre Oflaz – TGB GYK Üyesi

Kaynakça:
Atay, Falih Rıfkı, Çankaya, Pozitif Yayınları, İstanbul, 2008
Atatürk, Mustafa Kemal, Nutuk, BS Yayın, İstanbul, 2014
Aydemir, Şevket Süreyya, Tek Adam c.2, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2004

tgb.gen.tr