Yükseköğretim Kurulu tarafından hazırlanan ve 15 Nisan 2020 tarihinde
TBMM'de görüşülerek yasalaşan ‘’7243 Sayılı Yükseköğretim Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’’ 17 Nisan 2020 tarih ve 31102
sayılı resmi gazetede yayımlandı.
YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç çıkartılan yasayı, 2016 tarihinde “Üretim Reform Paketi” içinde
yasalaşarak hayata geçirilen değişikliklerden sonra yükseköğretim ile ilgili
yapısal değişiklikleri barındıran ikinci yasa paketi olarak açıkladı. Bu kanun
ile yapılan değişiklikler yeni, yenilikçi, üniversitelere yetki devri ve yetki
paylaşımı olarak sunulmaktadır. Yapılan düzenleme ile adalet, fırsat eşitliği,
liyakat ile ilgili daha fazla sorumluluk yüklenilmesi gerektiği, akademik
özerklik ve özgürlüklere önem verildiği, eğitimöğretim daha kaliteli olması
için emek verildiği belirtilmektedir.
Yeni kanun incelendiğinde akademisyenlere tanınan haklar içinde Vakıf
Üniversitelerinde kadrolu olanlara yeşil pasaport verilmesi, ücretlerin devlet
üniversitesi çalışanlarından daha az olmama şartları, 50/d kadrosunda bulunan
araştırma görevlileri tezleri bittikten sonra 6 ay ilişkilerinin kesilmemesi
uzun yıllar beklenen önlemlerdir. Yine birden fazla üniversitenin güç, bilgi ve
tecrübelerini birleştirebilecekleri “ortak araştırma merkezi" kurulması,
özellikle içinde bulunduğumuz koronavirüs ile boğuştuğumuz günlerde aşı ve ilaç
çalışmaları yapılacağı öngörüsü ile olumlu bulduğumuz yaklaşımlardır.
Ancak, 7. maddede belirtilen öğretim elemanlarının disiplin
cezalarındaki uygulamaların bir kısmı içerik olarak Anayasamıza sadakat ile
bağdaşmamaktadır. Örneğin uyarma cezasını gerektiren fiiller arasında yer alan
“Maiyetindeki elemanların yetiştirilmesinde özen göstermemek”, idari nitelikte
bir disiplin kararı çerçevesinde göz önüne alınabilecek bir konu değildir.
Doğrudan öğretime ilişkin kararlarda öğretim elemanlarının özel konumlarına
uygun düşecek belirleyici bir etki tanınmalıdır. Öte yandan, üniversite ve
organlarının işlevselliği de korunmalıdır.
Anayasamızın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel unsurlarından
biri de belirlilik ilkesidir. Bu ilkeye göre yasal düzenlemelerin hem kişiler,
hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek
şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu
otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir.
Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup birey, kanundan belirli
bir kesinlik içinde hangi somut eylem ve olguya, hangi hukuksal yaptırımın veya
sonucun bağlandığını bilmelidir.
Buna karşılık ilgili madde belirsiz düzenlemeler içermektedir. “Görevi
sırasında amirine sözle saygısızlık etmek” ya da “Usulsüz müracaat veya
şikâyette bulunmak” gibi disiplin suçları açık, net, anlaşılır ve nesnel
olmadığı gibi keyfi uygulamalara yol
açar içerikte ve niteliktedir. Bu olgu öğretim elemanlığı görevinin
kapsam ve niteliğiyle de örtüşmemektedir.
Yeni YÖK tanıtımları ile bugüne kadar yapılan uygulamalardan biri
üniversite rektör atamalarının siyasi parti genel başkanlığı kimliği de olan
Cumhurbaşkanlığına verilmesidir. Bu atamaların kapsayıcı ve objektif
yapılmadığı bir gerçektir. Akademisyen kadro ilanları adrese teslim ilanlarla
yapılmaktadır. Üniversite içi atamalar da rektör tarafından yapıldığı dikkate
alındığında ortaya siyasallaşan üniversiteler çıkmaktadır. Eğitim–öğretim
kalitesi çok yönlüdür. Teorik ve laboratuar çalışmaları, ilgili malzemeler ve
alt yapı, akademisyenin araştırmacı kimliği ve ders verebilme yetkinliği,
üniversitenin donanımı, lokalizasyonu vb. önemli ölçütlerden bazılarıdır.
Dolayısıyla sadece yüksek lisans tezli yapılacak maddesi ile eğitimöğretim
kalitesinin yükseltildiğinden söz etmek kendimizi kandırmak olur. Doçentlik
sınavları için Yabancı Dil Barajı 55’e indirilerek kolaylaştırma olarak
tanıtılmıştı; buna karşılık en iyi üniversitelerimiz bile Dünya Üniversiteleri
sıralamasında ilk 500’e girememektedir. Yine ilgili kanun, üniversite idari
personel hakkında bir açıklama getirmemektedir.
Sonuç olarak, yeni ve yenilikçi olarak tanıtılan mevcut kanun Vakıf ve
Devlet üniversiteleri arasındaki bazı farklılıkları kaldırmış, vakıfların tüzel
kimliğini korumuş, arge çalışmalarında ortak araştırma merkezleri kurulmasının
önünü açmış olmasına karşın, akademisyenin ve bilimin özgürlüklerini
kısıtlayarak anayasaya sadakatsizlik yaratmıştır. Eğitimöğretim kalitesinde
ise köklü bir iyileştirme mevcut değildir. Kanunun uygulamaları ile birlikte
önümüzdeki zaman diliminde gelişmeleri ve sonuçları hep birlikte göreceğiz.
Prof. Dr. Recep AKDUR
Genel Başkan