Futbolumuzda yıllardır dile getirilen ancak bir türlü uygulamaya konamayan mali istikrar hamleleri, başta "dört büyükler" olmak üzere tüm kulüplerimiz tarafından hayata geçirilmeye başlandı. Kulüpler henüz yolun başında olsa da, önce UEFA'nın "Finansal Fair Play" kuralları, sonrasında ise Türkiye Futbol Federasyonunun "Kulüp Lisans Talimatı" maddeleri Türk futbolunda yeni bir dönemin başlangıcını haber veriyor. Ödenemeyen borçlar dolayısıyla Bankalar Birliği ile de borç yapılandırmasına giden yönetimler için har vurup harman savurma dönemi kapanırken, geriye tasarruf yapıp altyapıya eğilmekten başka bir çare kalmıyor.
BORÇLAR DAĞ GİBİ
Dört büyükler arasındaki rekabet, uzun yıllar boyunca yönetimleri bol sıfırlı transfer harcamalarına yöneltti. Altyapılar çoğunlukla unutuldu ya da rekabetin kızıştırılan ortamında gençlere sabır gösterilmedi. Transfer çılgınlığı öyle bir noktaya vardı ki, Merih Demiral örneğinde olduğu gibi potansiyel sahibi Türk gençlerinin farkına dahi varılmadı. Transfer harcamaları git gide arttı ve kulüplerin sırtındaki borç yükü bir noktadan sonra katlanılamaz hale geldi. Bu durum elbette UEFA'nın da dikkatinden kaçmadı. UEFA denetimine takılan kulüplerimiz, Avrupa kupalarına katılabilmek için artık harcamalarında sattığı kadar almak ve defterlerine "eksi yazmamak" zorunda. Bunun yanı sıra TFF de aynı UEFA gibi ipleri eline almış vaziyette. Geçtiğimiz haftalarda yayımlanan lisans talimatnamesi ile kulüpler şeffaf bir mali yapıya kavuşmazsa puan silme ve hatta liglerden men edilme tehlikesi ile karşı karşıya kalabilirler.
YÖNETİCİLER DURUMU KABULLENDİ
Başta Beşiktaş Başkanı Fikret Orman olmak üzere dört büyük kulübün başkanı da transfer dönemlerinde harcanan milyonlarca liranın çıkmaz sokak olduğunu kabullendi ve son dönem demeçlerinde de başkanların bu farkındalığının arttığı görülüyor. Fikret Orman, durumun ciddiyetini, "Artık deniz bitti" şeklinde ortaya koyarken, Fenerbahçe Başkanı Ali Koç önceki günlerde yaptığı konuşmasında "Dışarıdan gazel okumak kolay, işin bir de gerçeği var" vurgusu ile transfer harcamalarında UEFA ve TFF kriterlerine uymak zorunda olduklarını hatırlattı. Galatasaray Başkanı Mustafa Cengiz ise transfer konusundaki bir demecinde Finansal Fair Play kurallarının altını çizmiş ve "Taraftarın bize emanet ettiği her kuruşu dikkatli harcamalıyız" demişti. Yeni Malatyaspor Başkanı Adil Gevrek, "Önlemimizi önceden almıştık, bugünden sonra da dikkatli olacağız" derken, Kayserispor Başkanı Erol Bedir ise kulübün ekonomisini düzeltebilmek için büyük fedakarlıklarla çalıştıklarını belirtmişti.
TRANSFER POLİTİKALARINDA DEĞİŞİKLİK
Futbol kulüplerimizin, ağırlaşan ekonomik koşullar altında transfer hamleleri konusunda da değişime gittikleri gözleniyor. Beşiktaş, bu sezon düşük maliyetli Tyler Boyd ve Douglas transferlerini yaparken "altyapı akademileri" ile yeni bir sayfa açmış durumda. Galatasaray UEFA'nın "sattığın kadar oyuncu al" kuralı doğrultusunda çok dikkatli hareket ediyor. Her ne kadar olası Falcao transferinin mali yükü ciddi boyutlarda olsa da bu transfer için "sponsor" arayışı mevcut ve kulübe getireceği maliyetin azaltılması hedefleniyor. Fenerbahçe, genç transferi Allahyar'dan çok şey bekliyor. Henüz 19 yaşındaki futbolcusu Eljif Elmas'tan 16 milyon avro bonservis geliri elde eden sarılacivertlilerde genç futbolculara eğilmenin önemi bir kez daha gündeme geldi.
TRABZONSPOR FARK YARATIYOR
Önceki yıllarda transfer dönemlerinde yaptığı "sil baştan" hamleleriyle başarı kovalayan ancak bunun sonucunda biriken borçlar nedeniyle çok sıkıntılı dönemler yaşayan Trabzonspor, bu süreçte üç yönetim değiştirdi ve sonunda çareyi ağırlıkla alt yapısına yönelmekte buldu. Başarılı teknik direktör Ünal Karaman'ın deyimiyle "Bugün Trabzonspor ilk 11'inde görev alabilecek 7 altyapı futbolcusu var" ve zaman içerisinde bu gençler Trabzonspor'a hatırı sayılır miktarda bonservis bedeli de kazandırabilir. Henüz 22 yaşındaki Yusuf Yazıcı için Ahmet Ağaoğlu yönetiminin 20 milyon avro bonservis istediği biliniyor. Trabzonspor altyapısının değerine sıkça değinen Başkan Ahmet Ağaoğlu, basın mensuplarına verdiği demeçte, "Yusuf gitse de yeni gençler yetişecek" dedi ve yeni kuşakların geldiğinin altını çizdi.
YÖNETİMLER NE YAPMALI?
Mevcut durumun sürdürülebilir olmadığını her kulüp başkanı sıkça dile getiriyor. Artık geçmişte olduğu gibi döviz üstünden yapılan "yedi basamaklı" futbolcu sözleşmelerinin rahatça karşılanabilmesi mümkün değil. Hele ki döviz kurunun el yaktığı günümüz Türkiye ekonomisinde bu tamamen imkansız, tasarrufa gitmek ise mecburi... Yöneticilere düşen en büyük görev, altyapıları gerçekten işler bir hale getirmek ve hatta makine düzenini hakim kılmak. Kulüp yöneticilerinin, sporcu yetiştirmenin ciddiye alınması gereken bir iş olduğunun farkına varması, bunun ilk şartı. Fiziksel gelişimde bilimsel yöntemlerin yanı sıra futbolcuların yeteneğini anlamlı kılacak zeka gelişimlerine de özen gösterilmesi acil ihtiyaç olarak ön plana çıkıyor...
Gelecek vaat eden bir Türk futbolcusunun bir süre sonra neden yeşil sahada değil de saha dışında "konuşmaya" başladığının, gelişimlerinin neden ve nasıl durduğunun ve bir süre sonra nasıl "serbest düşüş"e geçtiğinin çok iyi irdelenmesi gerekiyor... Türk futbol kamuoyu, amacı sadece daha fazla para kazanmak olan futbolcu profesyonelliğini(!) mahkum etmeli ve yetenekzekaahlak bileşiminde yepyeni bir "sporcu modeli" ortaya çıkarmak zorunda olduğunu kavramalı. Elbette bunun yolu da yöneticilerin farkındalığından geçiyor. Mustafa Kemal Atatürk'ün mükemmel tahlili geçerliliğini asla yitirmeyecek: Sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısı Türk futbolunu çıkışa geçirebilecek en önemli parola.
FUTBOLCULAR NE YAPMALI?
Hiç şüphe yok ki, futbolun sacayaklarından en önemlisi futbolcular... Türk futbolunun özlenen yere gelebilmesi ve zirveye çıktığında da kalıcı olabilmesi için "futbolcu üretimi"nde istikrar sağlanması gerekiyor. Futbolculara düşen belirleyici görev ise gelişim süreçlerine çok dikkat etmeleri ve futbol dünyasının büyüsü ile "sarhoş" olmamaları... Futbolcuların, rol model olarak daha fazla parayı değil Turgay Şerenleri, Metin Oktayları, Baba Hakkıları, Şeref Görkeyleri, Can Bartuları, Dozer Cemilleri görmeleri ve giydikleri formanın renklerine tutkun biçimde her hareketlerini örnek almaya hazır milyonlarca insan olduğunun bilinci ile davranmaları gerekiyor...
Öte yandan, her nedense hep sözleşme vakti hatırlanan ve hatırlatılan "profesyonellik" kavramının, Türk futbolcusunun tüm spor hayatına yayılması ve "işini dört dörtlük yapmak" anlamıyla akıllarda yer etmesi futbolcuların en başta yerine getirmesi gereken sorumluluklarından biri olarak ön plana çıkıyor.
TARAFTARLAR NE YAPMALI?
Kuluplerin ödenemez hale gelen borçlarında esas hata yönetimlerin olsa da hangi renge gönül verdiği fark etmeksizin, taraftarların sabırlı olduğunu söylemek de bir hayli güç. Bir çılgınlık haline gelen rekabet ortamı ve sosyal medyadaki "düello" havası, Türk futbolseverlerini tamamen transfere ve başarıya odaklı bir hale getiriyor. Transfer dönemlerinde adeta bir "cinnet" baş gösteriyor ve yönetimlere dönük "ya transfer ya istifa" mesajları internet ortamının tek gündemi bile olabiliyor...
Sezon başladığında ise futbol izleyicisinin sabrı, 90 dakikadan fersah fersah daha hızlı geri sayıyor. Son yıllarda stadlarımızda artan protestoların artık doğrudan doğruya taraftarın kendi sporcusunu veya teknik direktörünü hedef almasıyla sonuçlandığını görebiliyoruz. Futbolculara ödenen paralar kadar, taraftardaki "galibiyet odaklı" yaklaşım da futbola zarar veriyor. Genç oyunculara sabır göstermek, kulüplerin öz kaynaklarına yönelmesinin sonuç vermesi için bir "gelişim süreci"nden geçileceğinin farkına varmak ve elbette bu sürecin de zikzaklı olabileceği gerçeğini de kabul etmek, "görev dağılımı"nda taraftara düşen en büyük pay.
OTORİTELER NE DİYOR?
Futbolumuzun çıkış yolu hakkında görüşlerine başvurduğumuz otoriteler, yol haritasına dair yorumlarını iletti. Fenerbahçe'de uzun yıllar forma giyen, futbolculuğunun ardından yaklaşık 5 yıl boyunca sarılacivertlilerin oyuncu araştırma departmanında da görev yapan efsane isim Kemalettin Şentürk, Türkiye'de sadece Trabzonspor'un altyapıya gerçekten önem verdiğini ancak diğer üç büyük kulübün altyapıya dair tüm sözlerinin kağıt üzerinde kalacağını düşündüğünü belirtti. Uzun yıllardan beri genç futbolcuların görmezden gelindiğini söyleyen Şentürk, "Bugün altyapıya gerçekten önem veren bir kulüp görebiliyor muyuz? Sadece Trabzonspor var diyebiliriz. Onun dışında, bana göre diğer kulüplerde değişen hiçbir şey olmayacak" dedi. Merih Demiral konusuna da değinen Şentürk, Merih'i biraz da menajerlerin ayarttığını ancak Merih gibi birçok potansiyelin Türkiye'de hak ettiği süreleri bulamadığını dile getirdi. Son olarak kendi futbolculuğu dönemi ile bugünün karşılaştırmasını yapan Şentürk, sözlerini, "Bizim zamanımızda çok kaliteli antrenörler vardı, bizi o kaliteli isimler yetiştirdi. Biz formamıza gönülden bağlıydık. Bugün ise herkes kendi adamını göreve getiriyor" şeklinde tamamladı.
Başarılı eski futbolcu ve gazetemizin spor yazarı Cenap Yener, UEFA kriterlerine uymak için tek yolun altyapıya önem vermek olduğunu ve dünyanın dört bir yanından oyuncu araştırması yapılması gerektiğini belirtti. Oyuncu taraması için oluşturulacak ekiplerde de "ahbap çavuş ilişkisi"ne son verilmesi gerektiğinin altını çizen Yener, işini bilen kişilerin görev alması gerektiğini söyledi. 21 Yaş Altı Futbol Ligi'nin kaldırılmasının hata olduğunu dile getiren Cenap Yener, "Gençlerimizin oynadığı liglere daha çok özen göstermeliyiz. Milli Takım Teknik Direktörlerine verilen paralarda kısıntıya gidilip, bu miktarlar altyapılara aktarılmalı. Bu paraların altyapılara aktarılma süreci de sıkı biçimde denetlenmeli" ifadelerini kullandı. Bugünün futbolcularına da değinen Yener, "Günümüz futbolunda amatör ruh tamamen bitti. Her şey para oldu. Profesyonellik kavramı da yanlış anlaşılıyor. Futbolcularımız, para kazanınca profesyonel olduklarını sanıyor. Halbuki, profesyonellik işini en iyi biçimde yapmak demektir. Bu bilinç de altyapılardan itibaren yerleştirilmelidir" şeklinde konuştu.
Yazarımız Cem Zeren, üretim vurgusu yaparak, "Türkiye'nin tüm sorunlarının tek çözümü var: 'Üretim'. Üretmeden başarılı olmamız imkansız. Kulüplerimizde bütçe ne kadar büyük olduysa borç o kadar büyük oldu. Kulüplerimiz ne kadar çok para bulduysa, o kadar fazla borçlandı. Çocukluğumuzdaki gibi takımların kadrolarını ezbere sayamaz olmuştuk, çünkü ligin yarısında 12 futbolcunun gidip 12 futbolcunun geldiği bir sistem vardı. Menajerler kazanıyordu, taraftarlar menajerliğe soyunuyordu. Transferin olmadığı yerde üretim olur. Karşıyaka, bunun en güzel örneği. Kafkaf, yıllardır transfer yasağı nedeniyle transfer yapamıyor. Bu sayede altyapısından oyuncular yetişmeye başladı. Menajerlere ya da yarım sezonluk futbolculara kaptırılacak paralar altyapıya harcanıyor. Türk futbolunun geleceğinin kurtuluşu altyapılardır. Altınordu'nun ortaya koyduğu felsefe de, futbolumuza örnek olmalıdır. Üretim odaklı düşünürsek dünyanın saydığı futbolcular yetiştiririz, tüketerek kazanacağımızı düşünürsek UEFA kapılarında 'olur' bekleriz" ifadelerini kullandı. Altyapılar konusunda da belirli zorunlulukların olmasını savunan Cem Zeren, "Altyapısı için yeterli tesisi olmayan kulüpler profesyonel liglere alınmamalı. Belli sayıda seyircisi olmayan ve tribün hasılatı elde edemeyen kulüpler profesyonel liglere alınmamalı. Seyircisiz maç profesyonel bir ürün değildir, bu maçın profesyonel liglerde yeri yoktur. Tüm profesyonel lig takımlarının kadrolarında altyapıdan yetiştirdiği futbolcu bulundurma zorunluluğu olmalı. Federasyon güçlü altyapıları finansal olarak desteklemeli. Altyapı fonu oluşturulmalı, aldığı her yabancı oyuncu için bu fona kulüpler ödeme yapmalı. Süper Lig dışındaki alt liglerde yabancı oyuncu yasaklanmalı. UEFA'nın yaptığı gibi kış ayı transferi sınırlandırılmalı. Yola harcanan para altyapıya harcanmalı, bu nedenle 2. lig ve 3. ligde bölgesel gruplama yapılmalı; federasyonun ulaşım için kulüplere ayırdığı bütçe altyapıdan yetiştirdiği oyuncuları oynatan kulüplere aktarılmalı. 'Alalım pahalıya satıp para kazanırız' kumardır, sadece birkaç ülkeden yayınlanan ligimizde büyük ölçüde de hayaldir. Üretmeden kazanmak olmaz. Ürettikçe zenginleşiriz" şeklinde konuştu.
Aydınlık