Altay tank projesi ve “TankPalet Fabrikası” yeniden gündem oldu. Gelişmeleri doğru değerlendirebilmek için bazı bilgileri hatırlatmanın yararı var. 2008’e kadar uzanan sebeplerden kaynaklı olarak Çukurova Grubu, adım adım iflasın eşiğine geldi. Bu olumsuzluklardan 20102012 döneminde yoğunlaşan iç güvenlik harekâtlarında Mehmetçiğin görevini güvenle icra edebilmesini sağlayan Kirpi zırhlı personel taşıyıcı araçları üreten BMC de etkilendi. Öyle ki dönemin Savunma Sanayii Müsteşarı Murad Bayar, 2012 Kasım’ında TRT Haber’de katıldığı Neler Oluyor programında durumun vahametini şu sözlerle ifade etmiştir: “Kirpi başarılı bir araç. Ancak son aylarda BMC’nin bağlı olduğu grubun yaşadığı mali problemler sebebiyle, tedarikte sorun yaşıyoruz. Hatta bazı araçlar fabrikada yarı mamul olarak hazır. Ancak firma yan sanayiden parça temin edemiyor ve araçlar bekliyor. Bu durum harekâtlarda ciddi zafiyete sebep oluyor.” Dönemin müsteşarı, mali sebeplerden dolayı şirketin üretmekle yükümlü olduğu araçları, üretemeyecek bir noktaya geldiğini ifade ediyor. Bu durumdan dolayı TMSF, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’ndan doğan hakkını kullanarak 16 Mayıs 2013 tarihinde aldığı kararla; aralarında BMC’nin de bulunduğu bazı Çukurova Grubu şirketlerine el koydu. El koymanın akabinde aylardır maaş alamayan işçiler ve alacaklı yan sanayi firmaları biraz olsun rahatlatıldı. Ancak nihai amaç BMC’nin özel sektör girişimiyle devam etmesi ve yatırımlarla uluslararası kalite ve üretim artışıyla ciddi bir marka yaratmaktı. 2014 yılına gelinmesiyle TMSF, BMC’yi satışa çıkardı. Sermayedarların genel olarak ilgisiz kaldığı ihale sürecine tek katılımcı, “girişimci” Ethem Sancak oldu. Defalarca erteleme sonrası (basına açık) yapılan ihale sonucunda BMC, Ethem Sancak tarafından 751 milyon liraya satın alındı. Yakın tarihte Ethem Sancak’ın bu meblağı 200 milyon dolar olarak telaffuz etmesinin sebebi, o dönemin kur seviyesine alakalıdır.
Kendi ifadesiyle 200 milyon dolara satın aldığı BMC’yi modernize etmek ve geliştirmek isteyen Ethem Sancak, tıpkı ihale sürecinde de dile getirdiği gibi ortak arayışına yöneldi. Arayış ve diyaloglar sonucu Katarlı ortaklara, firmanın %49.9’u 300 milyon dolara satıldı. Türk vatandaşı ortak arama gayretlerinin neticesinde de %25.1’i 100 milyon dolar karşılığında işadamı Talip Öztürk’e satıldı.
Gelinen noktada bilinçli (art niyetli) ya da bilinçsiz şekilde sözlü saldırılar başladı. Tamamı 200 milyon dolara alınan bir şirketin %75’inin 400 milyon dolara satılması ve bunun ne şekilde olduğunun kamuoyuna düzgün anlatılamaması birçok eleştiriye sebep oldu. Bu konuda iddialar, Ethem Sancak’a BMC’nin, ederinin çok altında bir değerle verildiğini, bunun dayanağının, şirketin %75’inin tamamına ödenenden iki kat daha fazla bir bedel ile satılması etrafında dönüyordu. Hâlbuki bunlar tamamen çarpıtmadan ibaretti. Çünkü TMSF sonrası tek patron olan Sancak, söz konusu 400 milyon doları şahsi varlığına değil BMC’ye geçirdi. Yani, kapasite ve kalite standardı artışıyla 200 milyon dolar değerindeki şirket 600 milyon dolarlık devleşen bir marka halini aldı. Tabi bu 600 milyon dolar ilk ortaklıklar sonrası oluşan durum. Şu an şirketin değeri milyar doları aşmış vaziyette. Çalışan sayısı da yaklaşık olarak üç kat artış gösterdi. Özetlemek gerekirse; iflasa yuvarlanan bir şirket devlet müdahalesiyle kurtarıldı, ardından özel girişimle büyütüldü ve geliştirildi.
ALTAY TSK’NIN MODERN VE MİLLİ TANKI
90’lı yıllarda tank modernizasyonları ve ikinci el tedarikler sonrası Kara Kuvvetleri, modern tank talebinde bulundu. Alman Leopard 2a4, Amerikan M1a2 Abrams, Fransız Leclerc ve Ukrayna T84 tankları TSK tarafından test edildi. Yoğun çalışma ve eleme sürecinin sonunda Alman aday, rakiplerini geride bırakarak tercih edilen oldu. Üretim modeli ve sipariş adetleri için görüşmelere dahi başlandı. Ancak bir sorun vardı: Türkiye Cumhuriyeti devleti, yerel (yerli) firmaların da üretime dâhil olmasını Almanya tarafına şart koşmuştu. Tabi Alman yetkililer yüksek teknolojiyi paylaşmayı kabul etmediler. İster siyasi, ister askeri, ister mali sebeplerle olsun; kendilerince haklı sebepleri vardı. Ama Türkiye’nin de istekleri belliydi. Sonuç olarak planlar iptal edildi. Envanterdeki tanklar modernize edilerek bir süre daha idare edilmeye çalışıldı. Ta ki 2004’e kadar.
O yıl toplanan Savunma Sanayii İcra Komitesi kararlarından en çarpıcı üçü; Milli İHA (Anka), Milli Taarruz Helikopteri (Atak) ve Milli Tank (Altay) üretme ve üretebilme potansiyelinin araştırılması oldu. Konumuz Altay. Diğer projeler bu yazının dışındadır.
2008 yılına gelindiğinde Otokar, FNSS ve BMC’yi (o dönem ekonomik bunalım kısmen başlamıştı) geride bırakarak Milli İmkanlarla Tank Üretim Projesi’nde (MİTÜP) prototip geliştirici olarak çalışmalara başladı. Daha önce hiç tank üretmemiş, hatta NATO üyeliği sonrası envanterine sıfır km tank bile almamış Türkiye’nin teknik destek sağlayıcıya ihtiyacı vardı. Bunun için Güney Kore merkezli Hyundai Rotem firması seçildi. En son ürünleri K2 Black Panter tankı olan bu firmayla işbirliği neticesinde Türkiye’nin gelecek harp şartlarına uygun kabiliyette Altay tankı 2015 yılında kalifiye oldu. Yani talep edenin (TSK) şartlarını karşılayacak olgunluğa ulaştı. Ayrıca belirtmek gerekir ki 2008’de görevi üstlendikten sonra Otokar’a başta 500 milyon dolar, sonrasında ayrıca talep edilen bütçelerle toplamda 1 milyar dolara yakın para, devlet tarafından verildi. Dönelim 20152016 sezonuna. Savunma Sanayii Başkanlığı, son halini almış Altay için Otokar’la seri üretim görüşmelerine başladı. Ancak bütçe konusunda uzlaşılamaması, projeyi başka firmaların da katılacağı bir ihaleyle sürdürme zorunluluğunu ortaya çıkardı. Gelinen aşamada Otokar, FNSS ve BMC’nin rekabeti sonrası en makul teklifi veren BMC, seri üretim ihalesini almış oldu. Nihai anlaşma 9 Kasım 2018’de imzalandı. Aradan geçen 2 yılda neden hala üretimin ya da üretim faaliyetlerinin başlamadığına/başlayamadığına daha sonraki başlıkta değineceğiz. Şimdi, Altay’ın sanayileşme modelini biraz irdeleyelim.
Altay (diğer tanklar da bahsedeceklerime kısmen dâhildir) genel olarak dört ana uzmanlıktan/bileşenden oluşur. Bunlar; 1. olarak, evvela yürüyen/hareket eden otomotiv/şasi kısmı. Bu BMC’nin sorumlu olduğu alandır. 2. olarak, elektronik/aviyonik sistemler (teleskop, radarlar, ikaz alıcılar, akkor, haberleşme ve nice aksam). Bu alan Aselsan’ın üstlendiği alandır. 3. olarak, ana silah sistemi yani tankın namlusu. Bu da Makina ve Kimya Endüstrisi’nin sorumluluğunda. 4. olarak ise, tankın zırhı. Roketsan imalatı bor karbür esaslı kompozit zırh… Bu yazdıklarımız dört ana başlıktır. Bunlar haricinde, bu firmaların her birinin onlarca olmak üzere, toplamda 200’e yakın alt sistem/yan sanayi üreticisi de projeye dâhildir. Bu, bir sanayileşme/üretim örgütlenmesi kuralıdır/ihtiyacıdır. Sözgelimi Aselsan, zırh üretmez. Çünkü alanı elektroniktir. BMC ya da Roketsan, iletişim sistemi veya lazer ikaz alıcı üretmez. Çünkü alanları; ilkinin otomotiv, ikincisinin roket/füze ve türevleridir. Mesela elektroniği üreten Aselsan; kabloları, kamera merceğini veya tuş/buton üretmez. O, nihai tasarımın, üretim haklarının, son ürünün sahibidir. Bahsi geçen/geçmeyen parçaları yan sanayiden tedarik eder. Çok derin olmasa da neden bu ayrıntılara girdim? Çünkü ciddi bir yanlış algı var. BMC, yoktan var edecek gibi bir tank meydana getirmeyecek. Tankın şasesini üretecek, kalan bütün bileşenleri Anadolu’nun geniş coğrafyasına, vatan topraklarına yayılmış irili ufaklı üreticilerden tedarik ederek son montajı yapıp kullanıcıya teslim edecek. Bu iş, Avrupa’da da, ABD’de de, Çin’de de, Rusya’da da böyledir. Otokar da alsa, FNSS’de alsa bu sanayi örgütlenme modelini uygulamak zorundadır! Gelelim gümbürtünün koptuğu sürece…
'TANKPALET FABRİKASI'
Önceki satırlarda belirttiğimiz gibi, Altay seri üretim ihalesini BMC aldı. Türkiye’de hâlihazırda tank üretimi yapılabilecek bir tesis yok. İhaleyi bahsettiğim diğer firmalar alsaydı da yeni tesis inşa edecekti. Keza, BMC’nin Sakarya Karasu’da devam eden dev bir yatırımı var. Savunma Sanayii üssü olarak sık sık basında yer buldu. Burada askeri araçlardan tutun, hızlı tren, metro ve tramvay gibi raylı sistem araçlarının da üretimi yapılacak. BMC de zaten Altay’ı burada üretmeyi planlıyordu. Ancak artan harekâtlar ve tank ihtiyacı bir an önce Altay’ı harekât sahasına çıkartmayı mecbur hale getirdi. Fakat Karasu’daki tesisin inşaatı, üretim yapacak hazırlık seviyesine ulaşması yaklaşık 5 yılı bulacak. Bu şartlar ve ihtiyaçlar neticesinde Milli Savunma Bakanlığı bir müdahalede bulundu. O da ilk etapta üretilecek tanklar için “TankPalet Fabrikası’nın” kullanılmasıydı. Kontrol ve hakkın tamamen MSB’de kalacağı bir yöntemle 25 yıllığına işletme devri yapıldı. Bu süre zarfında personelin maaşından, tesisin diğer giderlerine kadar sorumluluk BMC’de. Tabi burası tank üretimine tam hazır, paket bir tesis değil. En az 50 milyon dolar yatırımla (yüz milyonlarca doları bulacak), buranın tank üretebilir bir tesis haline gelmesi şartıyla bu işletme devri yapıldı. Ayrıca günün sonunda bizzat devlet, tank üretebilir bir tesise sahip olmuş olacak. “TankPaletin” neden böyle bir sürece dâhil edildiğini anlatabildiysek gelelim sıradaki hususa…
“Madem acildi, devlete ait tesis devredildi, peki hala neden başlamadı üretim?” Cevap: Dış politika. Şöyle ki; Altay’ın geliştirilmesi sürecinde ve planlanan seri üretimde Alman MTU firmasına ait 1500 beygirlik V12 dizel motor kullanılacaktı. Transmisyonu da eklemeliyim. O da Alman Renk firması imalatı. Yani seri üretim ilk partide ithal güç grubu kullanılacaktı. Ancak! Suriye kuzeyinde yuvalanan terör kantonlarına yapılan müdahaleler Batı’yla ilişkileri gerdi. Hele hele fonladıkları ve silahlandırdıkları YPG’ye (PKK) karşı yapılan Barış Pınarı Harekâtı, bardağı taşıran son damla oldu. Arka arkaya Avrupa ülkeleri ambargo açıklamaya başladılar. Ambargoyu resmi uygulamayanlar da sağır sultanı oynadılar. Örnek: Almanya! Hiç uzatmayayım. Teknik ya da politik konuşmadan tek cümleyle diyebiliriz ki; Almanya, güç grubunu vermiyor. Bu durum TürkiyeAlmanya ilişkileriyle alakalı. Ethem Sancak’ı da BMC’yi de aşar. İhale Otokar’a ya da FNSS’e verilse de “TankPalet” sürece dâhil olsa da olmasa da mevcut şart ve zamanda yaşanacak durum buydu ve yaşanıyor.
Toparlayalım; Altay’ın hala seri üretime girememesinin sebebi, örtülü ambargo. Peki, sorun nasıl aşılır? Ya siyasi gayretle yakın vadede Almanlardan güç grubu temin edilir ya da hali hazırda BMC Power tarafından tasarımı devam eden Batu projesinin üretimine dek beklenir. Batu, Altay için geliştirilen milli güç grubu projesidir. Ayrıca eklemek gerekirse, Altay için alternatif bir motor olduğunu düşünmüyorum. Tankın geliştirme sürecinde Alman motoru baz alındı. Başka bir motor seçimi, tankın tasarımında büyük çaplı değişimi zorunlu kılar. Milli Batu projesi ise, Altay’ın mevcut teknik altyapısına uygun geliştirildiği için kısa sürede kalifiye olabilecektir. Yazımızı noktalamadan önce bir ikazda bulunmak isterim. Sağ olsun Ana Muhalefet, yoğun saldırıları sebebiyle, bu proje üzerinden ilgilileri BMC’ciler, Otokar’cılar diye ikiye böldü. Yazımızda yanlış bir anlaşılma olmasın. BMC, Otokar, FNSS, Baykar, Aselsan ve adını yazamayacağım kadar firma, bizim. Bu ulusun firmasıdır. Hepsi de birbirini tamamlar. Dağlarda, zor koşullarda, sınır ötesinde ulusumuz için mücadele veren Mehmetçiklere hepimizin yardımı bir vatan görevidir.