Keyfi zam ve stokçuluk neoliberalizme özgü hastalıktır. ‘Serbest piyasa’ mekanizmalarının çalıştığı tüm ülkelerde görülür. Neoliberalizmle ithalata ve dövize bağımlı hale getirilen ekonomilerde bu hastalık daha şiddetli bir şekilde yaşanır

Geçen hafta sonunda TÜİK tarafından tüketici ve üretici fiyat verileri açıklandı. Tüketici fiyatları Kasım 2021’de yıllık 21.31 oranında arttı, böylece Kasım 2018’den beri en yüksek seviyeye ulaşmış oldu. En çarpıcı gelişme üretici fiyatlarında yaşandı. Kasım 2021 itibarıyla yıllık olarak artış yüzde 54.62 oldu; bu artış Kasım 2002’den beri görülen en yüksek seviye. ÜFE’de 2018’nin sonunda görülen yüzde 50’ye yakında seviyede bulunan zirve son iki ay içinde aşıldı.

‘Kur geçişkenliği’ olarak adlandırılan kurun enflasyona etkisinin 36 ay arasında olduğu gerçeğini göz önüne alırsak önümüzdeki aylarda kurun etkisiyle enflasyon oranı yüksek kalacaktır. Dünya ekonomisinde benzer şekilde enflasyon oranlarında büyük artışlar görülüyor; Almanya, Çin ve ABD gibi büyük ekonomiler benzer bir süreci yaşıyor. Fakat Türk ekonomisinin ithalata bağımlı yapısı dolayısıyla zaten yüksek olan enflasyon oranı çeşitli faktörlerin bir araya gelmesi ile birlikte daha da yakıcı bir sorun haline gelmiş bulunuyor.

STOKÇULUK VE KEYFİ ZAMLAR ELELE

Enflasyon verisini daha detaylı olarak inceleyelim; önce enflasyon oranlarında vatandaşı rahatsız eden TÜFE’nin detaylarına bakalım. Gıda ve alkolsüz içecekler (yüzde 27.11), konut (yüzde 23.78) ve ulaştırma (yüzde 22.74) kalemleri orta halli ve yoksul kesimleri zorlayacak seviyelere ulaşmış bulunuyor. Her yüksek enflasyon sürecinde yaşandığı gibi serbest piyasanın ‘görünmez eli’ tekrar devreye girdi. Serbest piyasanın verdiği rahatlık ile keyfi bir şekilde gıda ürünlerine zam yapan bazı şirketler dolar/TL’deki artışı da bahane ederek adeta her hafta ‘otomatik’ zam mekanizmasını çalıştırır oldu. Keyfi bir şekilde zam yapma eğilimi hemen hemen tüm sektörlerde yaşanıyor. Ayrıca hızlı fiyat artışlarının yaşandığı dönemlerde görülen başka bir serbest piyasa hastalığı olan ‘stokçuluk’ da hortlamış durumda. Başta gıda sektörü olmak üzere otomotiv ve diğer bazı sektörlerde fiyat artışlarının devam edeceği beklentisi ile ‘krizi fırsata çeviren’ bazı büyük sermaye sahipleri ve büyük tüccarlar stokçuluğun tüm piyasalarda salgın gibi yayılmasına sebep oluyor. Keyfi zam mekanizması ve stokçuluk neoliberal kapitalizme özgü bir hastalıktır ve bütün ‘serbest piyasa’ mekanizmalarının çalıştığı ülkelerde görülür. Neoliberal uygulamalarla ithalata ve döviz girdisine bağımlı hale getirilen ekonomilerde bu hastalık daha şiddetli bir şekilde yaşanır.

ENFLASYON ‘SERBEST PİYASA’CILIĞIN SONUCUDUR

Şimdi enflasyonun teorik tanımlamalarına kısaca bir göz atalım. Enflasyonun tanımı ve sebepleri konusunda batılı burjuva iktisatçılarının kafası oldukça karışıktır. Hem tutarlı bir teori geliştirememiş hem de enflasyona karşı kalıcı bir çözüm üretememişlerdir. Son olarak burjuva iktisatçılarına hakim olan neoliberal parasalcıların (monetarist) görüşü şöyledir; enflasyon merkez bankasının para arzı ile ilgili politikalarına bağlıdır. Bu yaklaşım neoliberal iktisatçıların ekonomik sorunlara çözüm üretirken merkez bankasını ekonominin merkezine oturtarak kamu ekonomisinin tasfiye edilmesi tezinin bir uzantısıdır. 1980’lerden itibaren uygulanan neoliberal politikaların çöküşüne tüm dünya şahit oldu. IMF eliyle gelişen ülkelere dayatılan reçetelerle milli ekonomilerin yapısı bozulurken dışa bağımlı hale getirilerek sürekli enflasyon tehdidine maruz kaldılar. İthalata ve sıcak paraya bağımlı ekonomiler inşa eden küresel mali oligarşi yıllarca ‘devletin ekonomide etkin olmasının ve yüksek ücretlerin enflasyona sebep olduğu’ propagandasını yaptı. Zaman içinde anlaşıldı ki enflasyonun asıl sebebi neoliberal politikaların uçuruma sürüklediği ekonomilerin yapısal sorunlarıdır. Sonuç olarak zaten kaotik bir yapıya sahip olan neoliberal kapitalizm yaratılan ‘serbest piyasa’ koşulları ile kaosu derinleştirdi ve 1980’den sonra dünya ekonomisini defalarca krizlere sürükledi.

ENFLASYONDA MANİPÜLASYONUN ETKİSİ BIS RAPORUNDA

Neoliberal sistemin önemli kurumlarından birisi olan BIS (Bank for International Settlements) geçen ay içinde enflasyon tahmini konusunda bir rapor yayınladı. Raporda Batılı burjuva iktisatçılarının halen tartıştığı enflasyonun sebepleri sorununa değinilmiş. Machine learning (makine öğrenimi) metoduyla 20 gelişmiş ülkeden 20002021 yıllarına ait olan veriler analiz edilerek enflasyon tahmini konusunda ekonometrik bir çalışma yapılmış. Bu çalışmada çıkan bazı sonuçlar çok çarpıcı. Bu sonuçlara kısaca bir göz atalım.

Rapor, enflasyonu etkileyen altı temel etkeni sıralıyor; 1 geçmiş enflasyon, 2beklentiler, 3 yüksek talep (çıktı açığı), 4 enerji fiyatlarının artması, 5 faizlerin artması, 6 küresel enflasyon. BIS raporunda, son 21 yıl içinde TÜFE’yi etkileyen 6 temel unsur olduğunun altı çizilmiş. Görüldüğü gibi ham madde ve enerji fiyatlarının enflasyon üzerinde önemli bir etkisi var. Küresel ÜFE’yi önemli oranda etkileyen bu unsur esasen hammadde fiyatlarında yapılan manipülasyonun ne kadar tehlikeli olabildiğini gösteriyor. Hammadde ve enerji ithalatına bağımlı ülke ekonomileri doğal olarak bu etkenden olumsuz yönde etkileniyorlar.

YÜKSEK ENFLASYONA KARŞI BEŞ ADIM

RapordA açıklanan veriler ışığında enflasyon ile mücadelede merkez bankasının faizlere müdahalesinin yetersiz olacağını ve yapısal dönüşüm olmadan enflasyon sorununun kalıcı olarak çözülemeyeceğini söyleyebiliriz. Benzer sonuç Türk ekonomisinin bugün karşılaştığı yüksek enflasyon sorunu için de geçerlidir. Bu bilgiler ışığında yüksek enflasyona karşı atılması gereken adımlar;

  • Yüksek enflasyona karşı vatandaşın alım gücünü yükseltecek halkçı politikalar uygulanmalıdır,
  • Gıda enflasyonuna karşı kalıcı çözüm planlı üretimden geçer. Üreticilere daha verimli ve büyük destek sağlanmalı, üretim teşvik edilmelidir,
  • Enerji bağımlılığının azaltılmasına dönük olarak yatırımların hızlandırılması gereklidir. Kamu yatırımları, özel sektör yatırımları ve kamu özel işbirliği modellerinin tümü kullanılarak enerji bağımlılığının azaltılması sağlanmalı,
  • Enflasyonun artışında etken olan dolarizasyon ve dövizin dalgalanmasına karşı önlemler alınmalıdır. Kontrollü kambiyo rejimine geçilmelidir.
  • ‘Beklentiler’ adı altında yapılan manipülasyonlara engel olmak için tüm piyasalarda fiyat artışlarını düzenli olarak takip eden, yaptırım gücü yüksek olan bir Fiyat Denetleme ve Uygulama Kurulu oluşturulmalıdır.

Kaynakça; https://www.bis.org/publ/work980.pdf


Serhat Latifoğlu/Aydınlık