SALGINDA HEPİMİZ ÖLDÜK.. SAĞLIK BAKANLIĞI BUNU GİZLİYOR.. /
Ağustos sonuna doğru salgın rakamları tekrar yükselişe geçti… Tabii hasta ruhlu histeri korosu yeniden ortalığı inletmeye başladı. Biz ölmüşüz de haberimiz yokmuş. Hastaneler dolup taşıyormuş, cenazeler yüzlerce iken 2030 gösteriliyormuş.
Bir kişi herhangi bir konuda ta başlangıçta hangi konumu almışsa, ne fikir belirtmişse çok büyük olasılıkla sonuna dek inatla aynı görüşü savunur. Buna bir fikre, bir duruşa “yatırım” denir psikoloji dilinde. Kişi bir tavrı bir kere savunmuşsa o verdiği emek boşa gitmesin diye, tüm göstergeler aksini ispat etse de inatla aynı şeyi söylemeye devam eder. O fikirle, o tutumla, o kimlikle özdeşleşme düzeneği de bu inadı pekiştirir. O tutum artık onun onur meselesi, neredeyse milli kimliğidir.
İnsanların çok büyük çoğunluğunda görülen bu düzenek salgın tartışmalarında da aynen işliyor. Herkes her gerçeği, her rakamı kendine göre yorumlayıp karşı tarafın gözüne sokmaktan adeta kıvanç duyuyor: “Baaak! Gördün mü! Ben haklı çıktım, sen haksızsın!”
Her zaman başaramasam da genellikle o kakavanlıktan kurtulmaya çalıştım. Söylediğim şeyler yanlış çıktıkça (ki övünmek gibi olsun nadiren yanlış çıkar) o fikirleri değiştirmeye, özeleştiri yapmaya, gerekirse özür dilemeye girişirim. Acaba bu salgın sırasında başlangıçtan bugüne dek söylediklerimde bir veya birkaç hata çıktı mı? Şimdi sanırım salgın hikayesinin ortasına geldik, hatta ortayı biraz geçtik. Tekrar değerlendirmenin sırası geldi.
Bundan niye gocunayım? Gocunanlara bakınca hayret ediyorum, ama o hayreti hemen geri alıyorum: İnsan BU! Salgın konusundaki komplo teorilerini eleştirdiğim, hatta sadece onlara katılmadığım için beş altı kişi, birkaçı da hakaret ederek arkadaşlıktan ayrıldı. Keza bu salgın histerik biçimde abartılıyor, dediğim için, okumadan, bilir bilmez ağır suçlamalar yapan beş altı kişi çekti gitti. Bu ikinci grup bence daha tehlikeli. Çünkü ezici çoğunluk, baskınlık onlarda. İlk grup kolayca tekmelenip uzaklaştırılırken, her yerde ikinci grubun borusu ötüyor. Salgını abartanlar arasında genel “histeri” genel “kötücüllük” tanıları dışında başka şeyler de egemen: Schadenfreude (şadifroyde) başkasının acısından zevk almak… Aslında salgın böyle patladı, şöyle yayıldı, insanlar sapır sapır dökülüyor… derken… Bundan üzülmüyorlar, gizleyemedikleri bir keyif alıyorlar. Hepsi değil ama, büyük çoğunluğu böyle… Zombirileşmiş muhalefete tam yakışan alçakça bir tutum. Bir kısmı korkudan, çaresizlikten ötürü sapıtıyor. Bazısı profesör olmak üzere kimi de tehlikeli “klinik vaka”.
İktidar bu süreci pek mi iyi yönetiyor? Eh, öteki ülkelerle kıyaslandığında başarılılar arasında… Eleştirimiz yok mu? Var, hem de ağır eleştiriler… Ama bunların çoğunu salgın sonrasına bırakmak (acilen bir şeyleri değiştirecek gücümüz olmadığına göre) yalnızca genel bazı uyarı ve anımsatmalarla yetinmek, bizim sorumlu vatandaşlık, normal insani anlayışımız gereğidir.
Önceden salgın konusunda ne diyormuşum, özetle bunları ortaya koyayım. Bir virüs var, salgın var, tamam. Bu salgın sıradan mevsimsel griplerden daha tehlikeli, orasına da kabul. Ancak gücü, etkisi sinir bozacak, insanlığı güçten düşürecek kadar abartılıyor. Bunu medya yapıyor, bilim insanı ünvanıyla ulu orta uluyan insanlar yapıyor, en son da devletler yapıyor. Onların dolduruşuna gelen sosyal medya lafazanları yapıyor ki, birçoğunun dolduruşa gelmeye de ihtiyacı yok. Yalan yanlış sallamaktan büyük zevk alan o gürüh yapıyor. Bırakınız sallasınlar, ahaliyi korkutsunlar da tedbirlere uyulsun, diyebilirsiniz. Böyle bir faydaları az da olsa var. Biz de tedbir alınsın, tedbirlere uyulsun diyoruz. Tedbirler konusunda da diyeceklerim var… Sonraki bölümde.. Ne var ki bu felaket tellallığı ve aşırıya kaçan bazı tedbirler ne gibi zararlara yol açar? Başından beri uyardık, fakat pek az insan işin bu yönüne kafa yoruyor. Bu depresif, bu karamsar, bu panikçi, bu yalnızlaştırıcı, tecrit edici hava doğrudan Covid19’a karşı direnci düşürebilir. Başka hastalıkları ve sonu ölümle bitebilecek psikiyatrik sorunları artırabilir, dedik. Bunların verilerine ulaşmak için henüz erken.
Kaan Arslanoğlu