Değerli dostlar,
Sayın Refik Mor Alman Şansölyesi bayan Merkel ve Federal Almanya Cumhuriyeti Meclis Üyelerine Hukuk dersi vererek suç duyurusunda bulundu!
Refik beyi dinleyelim ve Almanya'nın "sözde soykırım" konusunda hukuk tanımazlığını öğrenelim..
Paylaşılması dileğiyle,
Lâle Gürman


"Tarihi değerlendirmek ve Ermenilerle Türkleri barıştırmak adına, federal meclis’in 173. oturumunda sunduğunuz önergenizi, büyük bir kaygı ve şaşkınlıkla öğrenmiş bulunmaktayım. Aşağıda değineceğim üç noktada özellikle hukuki suç işlediğinizi şimdiden belirtmek isterim.
Birinci konu: Önergenizde; ‘’Onların (Ermeni’lerin) yaşadıkları 20. yüzyılda yaşanmış en korkunç kitle katliamı, etnik temizlik, sürgün ve hatta, evet, soykırım tarihi için bir örnektir’’ diye bir iddiada bulunuyorsunuz. Aynı zamanda, geçen seneki 
önergenizde de gerekçelendirdiğiniz gibi, ‘‘Bir çok bağımsız tarihçi’ye’’ atıfta bulunarak, iddianızı pekiştirmek istemektesiniz. Her şey tamam da, eğer yukarıda sunduğunuz bu iddianız demokrasinin temel prensiplerine uymaz ise, hakların paylaşımındaki kaos, kaçınılmaz olmayacak mıdır?. Ceza hukukunda temel prensip, kanunun geriye yürütülmemesi ilkesine dayanır. Olayın yaşandığı zaman sürecinde cezai yaptırımı olmayan bir eylem, daha sonra herhangi bir ceza ile cezalandırılamaz. Bunu söyleyen, Alman Anayasası'nın 103. Mad. 2. Paragrafı ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 7. Maddesidir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 7.Mad: (AİHS mad. 7) Kanunsuz ceza verilemez. Paragraf 1:‘‘Hiç kimse, olayın işlendiği zaman sürecinde yürürlükte bulunan, iç hukuk veya uluslararası hukuka göre suç sayılmayan eyleminden veya ihmalinden dolayı, cezalandırılamaz. Eylemin vuku bulduğu zaman zarfında geçerli olan kanunun öngördüğü cezadan fazla da ceza verilemez.‘‘ Diğer bir deyiş ile: Nullum crimen, nulla poena sine leğe: ‘‘kanunsuz ceza verilemez‘‘. Sadete gelecek olursak: Osmanlı’ya attığınız sözüm ona soykırım suçunun işlendiği yıl olan 1915‘te, soykırım hakkında kanun var mıydı? Hayır. O halde siz boşuna kürek çekiyorsunuz. Soykırımın önlenmesi ve cezalandırılması sözleşmesi (Konvensiyon) 1948’de Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilmiştir. (Bu, AİHS mad. 7, olarak kanunun uluslararası ayağı) Gelelim iç hukuk’a, Almanya Anayasasının 103. Maddesine. Almanya Anayasası 103.Mad.: (2) Bir eylem, ancak, yapılmadan önce cezai yaptırımı kanunlarla belirlenmiş ise, cezalandırılabilir. Neymiş? Velev ki ‘’soykırım’’ yapıldı, o tarihte ‘’Soykırım’’ tarifini yapan bir kanun olmadığından, siz, ‘’Soykırım’’ adı altında ceza kesemezsiniz. Hele hele parlamentoda, hiç değil. Siz bu eyleme başka isim vermek MECBURİYETİNDESİNİZ !!! Bu vereceğiniz yeni isim de soykırım suçu değildir. Osmanlı Devleti’ni işgal ettiniz, Sevres (Sevr) antlaşmasını bize dayatıp, Anadolu’da ‘’Ermenistan’ı’’ ve ‘’Kürdistan’ı’’ kurmak istediniz ve biz de, savaşın genel kuralları çerçevesinde kendimizi savunduk. Bir çoğunuz:  1948 soykırım suçu hukuki teriminin mucidi sayın Rafael Lemkin’in 1948’den önce de soykırımdan bahsettiğini ve bu anlamda, bunun 1915 senesini de hukuken içine alacağını/alabileceğini savunuyorsunuz. Sizi maalesef hayal kırıklığına uğratacağım, zira Rafael Lemkin 24 Haziran 1900 doğumlu olup, 1915 yılında 15 yaşında idi. Yırtık büyük ama yamalık küçük, bir türlü kapatmıyor. Sonuç: İftira atabilirsiniz, ama hukuken/kanunen bize soykırım suçunu yüklemeniz imkansız. Yine bir çoğunuz:  ‘’bir çok tarafsız tarihçinin, 1915 olaylarının ‘’Soykırım’’ olduğu konusunda ortak bir görüşleri olduğunu ve sizlerin ise bu ortak görüşe şu var ki yalnız iştirak ettiğini, söylüyorsunuz’’.  Peki, benim de iştirak ettiğim, sizin tarihçilerinizle aynı görüşü paylaşmayan tarafsız tarihçiler ne olacak? Bu konuda kimin hukuken haklı olduğuna: Alman polikacıları mı, yoksa Türk politikacıları mı karar verecek?  Yoksa siz, HIRİSTİYAN bir parlamento’nun kararının, bağımsız hukuk mahkemelerinin kararından daha mı üstün olduğunu anıştırmak istersiniz?  Sorun yok, yalnız o zaman, hukuki karardan değil, kilise’nin ENGİZİSYON –ŞERİAT kararından bahsetmemiz gerekir.!!! Bildiğim kadarı ile, Almanya’daki kuvvetler ayrılığı gereği politikacılar ceza hakimi değildirler. Bu hukuk kuralının, herkesin anlayabileceği dilden toparlayacak olursak: Diyelimki, futbol‘da 1950 senesinden 2015 senesine kadar, ceza sahası içinde bir futbolcunun top’u eline alması penaltı sayılmıyordu. Şimdi siz ortaya çıkıp, 2016 yılında çıkardığınız bir kanunla 1950 ile 2015 yılları arasında oynanan tüm maçlarda ceza sahası içinde topu eline alan futbolculara penaltı cezası VEREMEZSİNİZ. İşte bu hukuksuzluğu önlemek için, hukukun geriye doğru işletilmemesi kuralı esas alınmıştır. Velev ki hukuku geriye doğru işlettiniz, o zaman yine sorun yok ve bu defa demokrasi ile idare edilen Almanya‘dan değil, MUZ CUMHURİYETİNDEN bahsetmemiz gerekir. Zira, eğer siz, AİHS 7.mad. ve Alman Anayasası‘nı hiçe sayarsanız, o zaman herkese, kendi hakkını kendisi alma hakkı doğar.
İkinci konu: Sunduğunuz önerge, Almanya Anayasası’nın 103. Mad. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 7.mad. yanı sıra, kuvvetler ayrımını (politikacı ile hakim’in ve polis‘in yetkilerini) birbirinden ayıran/düzenleyen Almanya Anayasası’nın 20. Mad. 2. Bend‘ine göre de SUÇ teşkil etmektedir. Politikacıların, Almanya Anayasası’nın 103.mad. 2. Bend’ine göre, yalnız kanun koyucu olup, hakimlik veya polislik yapma yetkisini kullanmaları katiyetle yasaktır. (Emsal Almanya Anayasa mahkemesi kararı: BVerGE 47, 109 u.a) Dahası, tarihi olayı yorum/kıyas yapıp, çarpıtıp, soykırım olarak lanse etmekle, CEZA HUKUKUNDA KIYAS YASAKTIR temel ilkesi gereği, hem siyasi hem de hukuki anlamda iki türlü SUÇ işlemiş oluyorsunuz, bilesiniz. Nulla poena sine lege stricta", Ceza hukukunda kıyas yasaktır temel ilkesine göre; Birisine ceza kesilirken, bırakın politikacı‘nın, bir hakim’in dahi, vicdanen kıyas yapma yetkisi yoktur. Hakim zanlı kişiyi, VİCDANİ olarak suçlu bulsa dahi, zanlının eylemi, kanundaki tarife uymuyorsa bile, vicdanına göre cezalandıramaz, aksi durum/karar keyfi’lik arz edeceğinden, hukuk suçu teşkil eder. Sadete gelecek olursak.  1915’de soykırım cezasını tarif eden bir ceza kanunu olmadığından, buna istinaden de bu konuda bir ceza verme olayı olamaz.  Bırak polikacının tarihi olayı kıyaslayarak ceza vermeye kalkmasını, bir hakim’in kanunu dahi yorumlama yetkisi yoktur. Bahsi geçen kanun’da eksiklik olsa dahi, hakim CEZA HUKUKU‘nda kıyas yapamaz.
Kaldı ki siz !!! Kim söylüyor bunu? Alman Anayasası'nın 103 II maddesi.!!! Önerge’nizin 2.ci sayfasında, suç ve sorumluluğa atıfta bulunarak: ‘‘Suçlu’nun suç’u ile şu anda yaşayan, arkada kalanların, sorumluluğu arasındaki farkı görmek gerekir‘‘ diyorsunuz. Bunun açılımı: ‘‘Bak, büyük deden suçlu, şu anda hayatta olmadığından kendisini affediyoruz, sen ise biraz sorumluluk al ve var olan vatan toprağından, paradan puldan ne varsa biraz sorumluluğun gereği, vereceksin, hepsi bu. Bak yoksa karışmam‘‘ Dede’min işlediği‚soykırım‘ suçundan dolayı beni hapse atmadığınızdan dolayı, sizlere ‘‘minnettarım‘‘. Ama, sanki dünyanın en büyük ceza hakimi sizmişsiniz gibi, siyasi kararınızla beni tazminat ödemeye mahkum ediyorsunuz. Bu anlamda, bu SOMUT siyasi kararınız ile (Temyizi) itirazı olmayan mahkeme kararı vermiş gibi davranıyorsunuz. Bunun demokrasi ile bağdaşır yanı hangisi acaba? Halbuki, kırk seneden fazla bir zamandır Almanya‘da yaşamaktayım ve devamlı olarak bana: ‘‘Burası Almanya, burada demokratik kanunlar geçerlidir‘‘ "uyum (Entegrasyon) sağla" diye, başımın etini yediniz.  
Üçüncü konu: Önergeniz, cezai yaptırım gerektiren bir Soykırım eyleminin, yapıldığı iddiası tezine dayanmaktadır. Önergenizde ayrıca, Osmanlı hükumetini iki yerde soykırımla suçlayarak, Osmanlı devletinin hukuki devamı ve mirasçısı olan Türkiye Cumhuriyeti devleti ve vatandaşlarını, iddia ettiğiniz soykırımın hukuki sonuçlarından sorumlu tutmaktasınız. Bu duruma göre, sanki, Osmanlı hükümeti’nin üzerine atılan suç mahkeme önünde ispatlanmış gibi davranıyorsunuz ve bu anlamda, Alman Ceza Kanunu’nun 190. Mad. nezdinde hakaret ve iftira suçu işlemektesiniz. Zira, ‘‘Alman Ceza Kanunu 190. Mad.: i.  İddia edilen veya ortaya atılan fiil suç ise, hakaret gören kişi de bu iddia‘dan dolayı kesin mahkumiyet almış ise, gerçek sabit kılınmış olur.‘‘ Herkesin anlayacağı şekilde, çocuğa isim koyarak söyleyecek olursak: ‘‘Alman politikacıları Osmanlılara/Türklere, siz soykırımcısınız diye hukuki suç oluşturan bir İFTİRA atmış ise, Türkler de Almanlara karşı dâvâ açıp, ‘‘sen bana öyle bir iftira atamazsın derse‘‘ ve hakaret gördüğünü iddia eden Türkler de, daha önce bu konuda mahkemece kesin hüküm giymişlerse, Almanlar haklıdır ve iftira suçundan, cezalandırılamaz. Zira ellerinde, Türklerin mahkeme tarafından mahkum olduğuna dair, delilleri vardır, diye değerlendirilir. Var mı Almanların ellerinde böyle 
kesinleşmiş mahkeme kararı? YOK!!! Öyle ise Alman parlamentosundaki önergeye imza atanların en azından birine iftira davası açılmalıdır. Ve bu İFTİRA dâvâsının sonucu, DÜNYAYA EMSAL KARAR olarak geçecektir. Şimdi ise aynı ceza kanununun ikinci cümlesi/paragrafı geliyor. Alman Ceza Kanunu 190. mad. GERÇEĞİN, mahkeme kararı ile sabit kılınması maddesinin ikinci cümlesi: ‘’Hakaret gören, kendisine istinaden, iddia edilen veya ortaya atılan suçtan dolayı daha önce kesinleşmiş mahkeme kararı ile beraat etmiş ise, gerçeğin ispatına yer yoktur’’. Yine, pratiğe uygulayarak ve herkesin anlayacağı şekilde, çocuğa isim koyarak söyleyecek olursak: ‘‘Alman politikacıları Osmanlılara/Türklere, siz soykırımcısınız diye hukuki suç oluşturan bir İFTİRA atmış ise, Türkler de Almanlara karşı dâvâ açıp, ‘‘sen bana böyle bir iftira atamazsın" derse ve hakaret gördüğünü iddia eden Türkler, daha önce bu konuda yargılandıkları mahkemece beraat kararları varsa, Almanlar iftira atmaktan dolayı suçludur. Zira iftira dâvâsının görüldüğü mahkemenin elinde, Türklerin mahkeme tarafından beraat ettiğine dair delilleri vardır diye değerlendirilir. (Türkler yargılanıp beraat edilmiş, sanki) Ama dikkat: Ceza hukukunda, GERÇEĞİN, mahkeme kararı ile sabit kılınması maddesinin, ikinci cümlesinin önlemeye çalıştığı esas mesele ise; bir kişi yargılanıp hüküm giyse dahi, onun hakkında, yaptığı fiilden söz ederek iftira atamayacağınızdır.
Sayın Şansölye, Sayın Milletvekilleri, önergenizde, ‘’ sözüm ona bir çok bilimsel tahminlere ve bir çok saygın bağımsız tarihçilere atıfta bulunarak, şu var ki onların görüşlerine katıldığınızı ve böylelikle bu kararı aldığınızı’’ belirtiyorsunuz. Bununla da kalmayıp, bu siyasi kararınıza istinaden de, ŞAHSIMI Osmanlı Devletinin hukuki devamı ve mirasçısı olan Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşı olarak, olanların hukuki sonucundan sorumlu tutuyorsunuz. Alman Ceza Kanununun 187. Maddesi bu iftirayı atanlara, bakın ne diyor: Alman Ceza Kanunu 187. Mad. İftira. ’’Kim ki, işlemediğini bildiği halde, başkası hakkında, aşağılayan, hor gören veya onun itibarını tehlikeye sokacak, gerçek olmayan bir eylemi yaptığı iddiasında bulunur veya yayarsa, iki yıla kadar hapis cezası ile veya para cezası ile ve eğer bu eylem (iftira) kamu oyu önünde, bir toplantıda veya yazılı basın yoluyla (Mad. 11 paragraf 3) işlenmiş ise, beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Sayın Şansölye, Sayın Milletvekilleri, yalnız biz normal vatandaşlar olarak değil, aynı zamanda Alman makamları veya mahkemeleri ve bilhassa sizler de bu kanuni kuralları bilmekle mükellefsiniz. Söylemiş olayım. Ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz: ’’İgnorantia legis non excuat’’ !!! Bundan dolayıdır ki, hukuki dayanağı olmayan, yukarıda sözü edilen önergenizi derhal geri çekmenizi talep ediyorum. Eğer, hukuki dayanağı olmayan söz konusu önergenizi çekmeyip, her şeye rağmen Federal Mecliste oylamaya sunarak karar almaya kalkar ve bu konuda karar alınırsa, Almanya’da kâğıt üzerinde var olan yasama, yargı ve yürütme’nin pratiğe uygulanmasını sağlamak için, önerge sahibi ve bu önergeyi hazırlayanlar hakkında, hukuki haklarımı savunmam adına, gerekli hukuki işlemleri başlatma hakkımı saklı tuttuğumu bildirmek isterim. 
Dostça selamlarımla,
Refik Mor 
Fehrsstr.8 24536 Neumünster 
Ek not: Yalnız verdiğiniz önergenin içeriği değil, aynı zamanda Federal Mecliste yapacağınız bu konudaki sözlü konuşmanızın da (stenografik yazılı dökümünün de) şu anda Almanya’da geçerli hukuk normları ile uyum içinde olup olmadığının da tarafımdan değerlendirileceğini nezaketen bilginize arz etmek isterim.