Başlarken not: İkinci nota dek tüm tarihler M.Ö. diye okunmalı! Başla: İnsanlık M.Ö. 20.000 yılında ok ve yay kullandı. 12.000 civarlarında hayvanları evcilleştirdi. İki bin yıl sonra keçiler evcildi; süt, peynir ve etle besleniliyor; veganlık yok henüz. 8000’lerde tarım başladı. Tarım ve hayvancı, iki sınıftı artık; göksel kitaplarda Habil’in çoban, Kabil’in çiftçi olmasına şaşmamalı.

7000’de çömlek, 6000’de keten. 4000’de bakır, dört yüz yıl sonra bronz, ne güzel! 3500’de tekerlekli araba kullanıldı; henüz benzin olmadığı için zammı da yoktu! O sıra nehirlerde kayık kullanılmaktadır. Kayık için Nil ideal; akıntı hafif, fırtınasız! Dicle ise Sümerli kardeşlerimize adaletsiz davranıp kayıklara zarar veriyordu, Dicle vahşi. Adı Yunanca bu yüzden kaplan anlamında Tigris... Bugün halen kaplana tiger der İngiliz. 3500’lerde sonunda yazı çıkageldi; yazıya sahip olan tarihe de sahip.

3100’de Mısırlılar, kendilerini ulusa yakın bir kavramla tanımlar. Bir asır sonra mum, iki asır sonra takvim! Ama en güzel aydınlık, edebiyat, 2500’de ışıyor; ellerinden öpelim Sümerlilerin... 2350 civarlarında Sargon diye bir bey, ilk imparatorluğu ilan ediyor, kral adam.

2000’lerden beri at kullanıyor insanlık. 4000 yıl sonra İstanbul Belediyesi, kullanılmasın diye milyonlarca para harcayacak. 1800’de mayalı besin. On beş yirmi yıla kalmadan ilk kanunlar. 1550’de tıp, elli yıl sonra alfabe. 1375’te Akhenaton diye bir firavun çoktanrıcılıktan sıkılıp güneş tek tanrıdır diyor. 1200’de ilerde biz telefonlara değişik renkte kılıf takalım diye, Fenikeli hemşerilerimiz boya kullanıyor. 1000’de demir. 750’de mimari kemer, yarım asır sonra kemerli su yolu... Derken güneş saati ve 640’ta kütüphane. Adamım Pisagor 520’de kesirleri buluyor; adamların adamı! On yıl sonra harita, on yıl sonra da Atlantik Okyanusu... 440’ta atom, yirmi yıl sonra sara, 387’de üniversite gündeme geliyor, ileride yüksek liseye dönsün diye.

320’de botanik, sekiz yıl sonra da tertemiz, nice nice yollar yapılıyor, on yıl sonra geometri. Praksagoras dostumuz atardamarları, beyin ve omuriliği dile getiriyor, 280’de Erasistratos diye bir kardeş, beyin ve beyinciği birbirinden ayırıyor. 270’de su saati var; sen de bugün şarjı bitince kullanamadığın telefonunla teknolojik biri olduğunu düşün. On yıl sonra kaldıraç gündeme geliyor. Bacanağım Arşimet, bana taşla sopa ver de kavga çıkarayım değil, dünyayı kaldırayım, diyor. 170’de parşömen kâğıdını bulan Bergamalı canlar memleketimizin o köşesini dünyanın kültür başkenti yapıyor. Yirmi yıl sonra Hipparkos ayın bize uzaklığını bulacak, ardından ilerde bolca fal bakalım diye yıldız haritası çıkarılıyor.

Gelelim M.S.’ye şimdi. M.S. 50’de buhar gücü, 250’de cebir, 300’de simya, 552’de ipek, 700’de porselen, 850’de kahve, yirmi yıl sonra Kuzey Kutup Dairesi, 1025’te optik bulundu ileride bir futbol kulübü başkanına lakap olarak kullanılsın diye. 1066’da kuyrukluyıldız, 1228’de kömür, 1241’de dümen, sekiz yıl sonra gözlük ve mertlik bozulsun diye barut tozu, 1291’de ayna, yedi yıl sonra çıkrık, 1300’de sülfürik asit, 1316’da otopsi, 1335’de mekanik saat, 1403’te çok sonra corona virüsü çıkar diye karantina, 1436’da perspektif, 1454’te tılsımlı denilerek berbat kitaplar basılsın diye matbaa makinesi, 1492’de hırsız Kolomb yeni dünyayı buldu, 1495’te frengi, 1502’de Ortadoğu’dan bir türlü defolmayan Amerika, 1504’de kol ve cep saati, 1552’de östaki borusu bulundu.

1556’da Fransız diplomat Jean Nicot, tütün tohumlarını Fransa’ya yollayıp soyadından mülhem, nikotinin babası oldu. 1582’de sarkaç, 1590’da mikroskop, iki yıl sonra termometre, 1608’de teleskop. 1614’te logaritma, 1642’de kinin, bir yıl sonra barometre, 1654’te olasılık, on yıl sonra da hücre. Derken tayf, sonra şeker hastalığı, 1675’te ışık hızı, dört yıl sonra düdüklü tencere. 1693’te hesap makinesi, 1713’te çiçek aşısı; mecbur olunduğu için kimse karşı çıkmadı. 1752’de paratoner, 1764’te buharlı makine, 1774 oksijen, 1781 Uranüs, 1793’te çırçır, iki yıl sonra konserve. 1816 stetoskop, 1825’te buharlı lokomotif... 1844’te telgraf, 1846’da anestezi. 1865’te genetik bilimi, 1871’de evrim. 1876’da telefon, sürekli birbirimizi arayalım diye; 1883’te dolmakalem, üç yıl sonra alüminyum, 1895’te X ışını, 1903’te uçak. 1917’de genişleyen evren teorisi, 1926 dalga mekaniği. 1928’de penisilin, 1935’te uranyum, ardından elektron mikroskopu, sonra manyetik rezonans. 1939’da nükleer füzyon, o arada renkli televizyon. 1942’de nükleer reaktör, 1944’te DNA, iki yıl sonra virüs genetiği ve bulut ekimi. 1948’de transistor sayesinde yol açıldı, uzunçalar plak bulundu, büyük patlama netleşti, bir yıl sonra oyun oynanan bilgisayarlar ve atom saati...

1959’da Sovyetler ilk roketi uzaya doğru yolladı, bir yıl sonra lazer. 1962’de Amerikalılar duramadı, duramazlar, onlar da bir roket yolladı. Bir yıl sonra kuasar, ardından bulundu pulsar, kalp nakli yapıldı, 1975’te mikroçipler, arada da lazer yazıcılar...

İnsanoğlu öyle inançlı ve zekâyla dolu ki hep bir şey buldu, buluyor da... Bu büyük birikime rağmen bugün halen her türlü medyada gördüğü her şeye inanan bir insan tipi var. İran’da corona hastalarını yakıyorlar diye haber görmüş, inanıyor zavallı. 15 Temmuz tiyatroymuş diye söylemişler buna, belki de hayatında hiç tiyatro izlemedi ondan, inanıyor. Bir insan hakkında, kaynağı belirsiz bir şeyler okuyor, tek kitap, tek taraf, tek bilgi, tek araf; budur diyor, inanıyor. Dünya nereden nereye geldi, hayatında şikâyetten başka iş görmemiş bu tipleme, halen aramızda, halen böyle!


Aydınlık