Anadolu’yu anayurt saymaya, topraklarımızın tarihini onunla eşelemeye Atatürk’le başlamışız. Hititleri Türk saymanın asıl anlamı, Anadolu’yu bütün geçmişiyle benimsemekti. Yeni Türkiye, din ve ırk kavramları üstüne değil, yurt ve dil kavramları üstüne kurulmuştur

FEYZİYE ÖZBERK
Varlıklarıyla övündüğümüz bu iki büyük insanın pek çok ortak nitelikleri sanırım kolaylıkla sıralanabilir: Zekâ, cesaret, kararlılık, mücadele azmi, öngörü, iyi bir eğitimle kazandıkları derin birikim, görüş alışverişine verdikleri önem, strateji belirleme ve planlamada gösterdikleri ustalık… Benim bu yazıda aktarmak istediğim ise farklı. Konu, ortak bir bakış açısının, anlayışın neredeyse aynı sözcüklerle anlatımı. “Troyalıların öcünü aldık.” Bu iki büyük insan Troyalıları sahipleniyor. Neden? Kimdir Troyalılar? Troyalılar işgale, haydutluğa, zorbalığa ölerek direnmiş Anadolu’dur. Haydutluk günümüzde olduğu gibi her çağda yaşanmıştır. Sonunda da kazanan dişiyle tırnağıyla ya da neyi varsa onunla direnen, baş eğmeyen halk olmuştur. Troya neresidir? Bu soruyu Eyuboğlu’nun (*) cümlesiyle yanıtlarsak: “Troya, mutsuz Troya, Anafartaların karşısında, daha dün yine sömürgenlere karşı, Anadolu halkının kanıyla ıslanmış topraklardır.”

Bizim Kurtuluş Savaşımızdan üç bin iki yüz yıl önce, Anadolu, yine Eyuboğlu’nun anlatımıyla “Belki de Mustafa Kemal’in atalarının atası Hektor’un kumandasında, sömürgenlere karşı bütün gücünü Troya’da birleştirmiştir.” İşte Homeros, İlyada’da Anadolu’nun dört bir yanından yurtlarını savunmak için gelen eski yurttaşlarımızın destanını anlatır. Homeros ise, “Bizim kapı dışarı ettiğimiz, adını ak kâğıtlardan sildiğimiz bir Anadolu çocuğudur.”

İLYADA VE ANADOLU

Sabahattin Eyuboğlu Mavi ve Kara kitabındaki “İlyada ve Anadolu” adlı yazısında şöyle diyor: “İnsan düşüncesini bugünden yana çevirenler arasında önemli bir yeri olan 16. Yüzyıl Fransız yazarı Montaigne, İlyada’yı överken, bu destanın eskimek bilmediğini, hâlâ insan düşüncesini emzirdiğini, nice kralların, büyük savaşçıların, İlyada’dan ışık ve örnek aldıklarını, Homeros’un kahramanlarına uymak, hatta bağlanmak istediklerini söyler ve bu arada der ki: ‘Türklerin Padişahı İkinci Mehmet, Papa İkinci Pius’a şunları yazmış: İtalyanların bana düşman olmalarına şaşırıyorum. Biz de İtalyanlar gibi Troyalılar’ın soyundanız. Yunanlılardan Hektor’un öcünü almak benim kadar onlara da düşer; onlarsa bana karşı Yunanlıları tutuyorlar.’” (Denemeler: Kitap II, bölüm xxxvı.)

Sabahattin Eyuboğlu, aynı yazısında tanık olduğu bir başka anlatımı aktarıyor. 1962 yılında Dumlupınar Savaşı’nda bulunmuş emekli bir Albay, yapılması planlanan anıtın jürisine, (Eyuboğlu’nun da aralarında yer aldığı) Mustafa Kemal Paşa’nın Dumlupınar Meydan Savaşı’nı kumanda ettiği yerde, zaferin nasıl kazanıldığını anlatırken, Başkumandanın ağzından o günlerde duyduğu sözlere şunu da ekler: “Dumlupınar’da Yunanlılardan Troyalılar’ın öcünü aldık.”

YURT SEVGİSİ

Eyuboğlu yazısını şöyle sürdürüyor: “Fatih’le Mustafa Kemal’i buluşturuveren bu söz yerimden hoplattı beni. Nerede, nasıl söylediğini sordum Albay’a. Yalnız söz kalmıştı aklında, başka şey hatırlamıyordu.”

Eyuboğlu’nu heyecanlandıran bu söz önemli mi? Benim yanıtım: Evet. Bu iki büyük insandan öğreneceksek bu anlatımın kökenindeki anlayışı kavramalı ve benimsemeliyiz. Fatih ve Mustafa Kemal, Anadolu’da yaşayan tüm halkları, onların mücadelelerini, kültürlerini candan benimsiyorlar. Kendilerini onların evladı olarak görüyorlar. Onları inançlarıyla, ırklarıyla ayırt etmiyorlar. Eyuboğlu da Mustafa Kemal’in bu niteliğine dikkat çekiyor: “Anadolu’yu anayurt saymaya, topraklarımızın tarihini onunla eşelemeye, Atatürk’le başlamışız. Hititleri Türk saymanın asıl anlamı Anadolu’yu bütün geçmişiyle benimsemekti. Yeni Türkiye, din ve ırk kavramları üstüne değil, yurt ve dil kavramları üstüne kurulmuştur. Ankara’daki Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi’nin adı ‘Hayatta en hakiki mürşit ilimdir’ başlığı ile birlikte Atatürk’ün yeni yurt ve yurttaş anlayışının özetidir.”

Anadolu’da yaşamış çeşitli uygarlıklar örneğin Hititler ırk olarak Türk kökenli olmayabilirler ama onlar bizim atalarımızdır. Çünkü biz aynı toprakların evlatlarıyız. Coğrafya ve tarih, kararını böyle vermiş. Kültürümüzde onlardan miras aldığımız pek çok özellik var. Ayrıca genlerimiz de önemli ölçüde benzer olabilir.

(*) Mavi ve Kara, 1. Baskı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 1999, 2. Baskı, 2002, İstanbul.

Aydınlık