1) Futbol sorularını pek sevmiyorsunuz ama belki Galatasaray’ın tarihi şampiyonluğunu yorumlayarak Galatasaraylıları sevindirmek istersiniz. Bu yıl ki şampiyonluk futbolun sadece futbol olmadığını göstermedi mi?
Dediğiniz doğru. Ne futbolu seviyorum ne de futbol maçları hakkında bilgi ediniyorum.
Buna rağmen Galatasaray’ın bu yıl şampiyon olduğunu öğrendim. Ancak ben onun Süper Lig’in (o neyse?) şampiyonu olduğunu zannederken önceki gün ekranda, adını ister istemez duyduğumuz takımların bu hafta sonunda superlig maçı oynayacaklarını gördüm.
"Allah allah! Bunlar maçları bitirip şampiyonlarını ilan etmemişler miydi?" diye aklımdan geçirdim ama sonra kendime, "Karıştırma! Sen nasıl olsa anlayamazsın!" diyerek kapadım.
Ama şimdi sizin sorunuz geldi. Ne diyeyim, neyi yorumlayayım, anlayamadım. Galatasaraylılar başta olmak üzere tüm takımlar sevinsinler. Onu isterim ama daha başka bir şeyler söylememi bekleyen varsa beni lütfen hoş görsünler, derim.
2) CHP S400’ü erteleyelim, HDP almayalım açıklaması yaptı. ABD de sopa göstermeye devam ediyor. Gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
ABD’nin S400 konusunda hangi mantıkla Türkiye’ye sopa gösterdiğini anlamakta zorlanıyorum.
Benim bildiğime göre Türkiye yıllar önce "hava savunma sistemine ihtiyacı olduğunu" açıkladıktan sonra, önce "patriot"lara talip oldu. Hatta "satın almakla kalmak istemiyoruz, teknolojisini de öğrenmek istiyoruz" anlamında bir teklifte bulundu.
O zaman ABD Türkiye’nin teklifini reddetti.
Onun üzerine Türkiye yıllar önce Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin Türkiye’ye karşı Rusya’dan satın aldığı, sonra da Yunanistan’a konuşlandırdığı S300’le olayında olduğu gibi Rusya’dan, artık teknolojisi S400’e dönmüş olan "Karadan havaya savunma sistemi" almak üzere Rusya’ya teklifte bulundu.
Bu teklif "teknoloji transferi" şartını da taşıyor muydu, emin değiliz.
Ama Rusya, "Evet, size S400’leri satarız" deyince Batı’da (özellikle ABD’de) kıyamet koptu.
Ben Türkiye’nin S400 almakta ısrarını yerinde buluyorum. Çünkü Türkiye kendi hava sahasını savunmak gibi hayati bir ihtiyacı karşılamak istiyor. Buna ABD’nin, "onu oradan alamazsın" demeye zerre kadar hakkı olduğunu düşünmüyorum.
Şimdi ABD’yi küstürmemek için bazı siyasilerin çaba gösterdiğini görüyorum. Örneğin CHP sözcüsü Ünal Çeviköz, "S400’leri teslim alma tarihinin ertelenmesini" önerdi. Sizin sorunuzdan anladığıma göre HDP de "S400’leri almayalım" demiş.
Ben, ortada S400’leri "hemen" almaya zorlayan acil bir durum olmadığı için "erteleme" konusu üzerinde durulabileceğini düşünüyorum ama bu kadar kesinleşmiş bir siparişin ertelenmesi Rusya’ya karşı bir hareket gibi algılanmaması koşuluyla bu mümkündür diyorum.
Aksi halde, Türkiye’nin güneyinde, İsrail için bir güvence teşkil etsin diye müstakil bir Kürt devleti kurdurmayı kendine hak olarak gören ABD, bu politikasında ısrar ettiği sürece, Türkiye’nin S400’leri ertelemesine de almamasına da karşıyım.
3)Tunceli Belediye Başkanının "Dersim" çıkışı size neyi hatırlattı?
Türkiye’nin yasalarına göre İlçe ve İllerin isimlerini belirleme yetkisi TBMM’ne aittir. Nitekim bildiğim yanlış değilse Dersim adı, 1935 yılında TBMM tarafından "Tunceli" olarak değiştirilmiştir. Bunun da o sırada yaşanan isyan gibi tarihi olaylara dayanan bir sebepten doğduğunu biliyoruz.
Gerçek bu iken, Tunceli Belediye Başkanı olan zatın ilin adını kendi başına "Dersim"e çevirmesi, önce yasa tanımazlık, sonra da haddini, hududunu bilmezlik anlamına gelir.
Yeri gelmişken değineyim:
Tunceli’nin şimdiki belediye başkanı bir önceki dönemde, Tunceli’nin Ovacık İlçesi Belediye Başkanıydı. O seçimi Komünist Partisi adayı olarak kazanmıştı. Bir Komünist Parti adayının seçildiği ilk olay olması nedeniyle de hayli dikkat çekmişti.
Seçilen adayın halkın işbirliğini sağlayarak ilçesinde üretimi artırması, o ürünleri, kurdurduğu kooperatifler eliyle pazarlayıp çok sayıda öğrenciye burs vermesi gibi örnekler, bu Başkana kamuoyunda bir sempati dalgası yaratmaya yetmişti. En azından ben, öyle bakıyordum.
Ama o başarısı kendisini Tunceli Belediye Başkanlığına taşıyınca yerini ve haddini karıştırması ona yasal yollardan yerinin ve konumunun anımsatılmasını gerektirir düşüncesindeyim.
Aydınlık