Hırvatistan ile Slovenya arasındaki deniz sınırı anlaşmazlıklarına ilişkin görülen Hakem Mahkemesi kararında, daha önce MEB ilan etmediği için Hırvatistan'ın büyük bir kayba uğradığı ortaya çıktı.

Bahçeşehir Üniversitesi Denizcilik ve Global Stratejiler Merkezi'nden Harita Mühendisi Tolga Abdullah Çoğuz, Türkiye'nin hızla Münhasır Ekonomik Bölge ilan etmesinin ileride yaşanacak hukuki süreçlerde elini nasıl güçlendireceğini saptadı. Hırvatistan ile Slovenya arasındaki deniz sınırı anlaşmasına ilişkin görülen Hakem Mahkemesi kararını inceleyen Çoğuz, “Mahkeme kararındaki Hırvatistan aleyhine yapılan analizlerde, birden çok kez, Hırvatistan’ın Münhasır Ekonomik Bölge ilan etmediği vurgulanmıştır. MEB ilan edilmemiş olması Hırvatistan açısından olumsuz bir unsur olarak ortaya çıkmıştır ve aleyhte kararlara zemin hazırlamıştır” dedi.

Yugoslavya’nın dağılmasının ardından Slovenya ile Hırvatistan’ın bağımsızlıklarını ilan etmeleriyle iki ülke arasında kara ve deniz sınırları konusunda anlaşmazlıklar ortaya çıktığını kaydeden Çoğuz, iki ülkenin anlaşmazlıklara dair Hakem Mahkemesi'ne başvurduğunu ve mahkemenin nihai kararının Hırvatistan'ın aleyhine çıktığını belirtti. Anlaşmazlıkların Piran Koyu, Trieste Körfezi Deniz Sınırının Belirlenmesi ve Slovenya’nın Açık Denizlere Çıkış Talebi olarak üç başlıkta incelendiğini kaydeden Çoğuz, iki ülkenin taleplerini ve çıkan kararı şöyle özetledi:

A) PİRAN KOYU

Slovenya Yaklaşımı: Piran Koyu’nun tamamında hak talep etmektedir.

Hırvatistan Yaklaşımı: Tahkim Anlaşması doğrultusunda ve uluslararası hukukun eşit uzaklık ilkesine dayalı olarak deniz sınırlarının belirlenmesini savunmaktadır.

Mahkeme Kararı: Piran Koyu’nun deniz sınırını ve kullanım hakkını iki ülkenin tezinden farklı olarak koyun kullanımının büyük bölümünü Slovenya’ya bırakacak şekilde karar verilmiştir.

B) TRİESTE KÖRFEZİ DENİZ SINIRININ BELİRLENMESİ

Slovenya Yaklaşımı: Trieste Körfezi’ndeki deniz sınırı için Slovenya kendi kıta sahanlığı sınırının Savudrija Burnu’ndan çekilecek 12 deniz mili uzunluğun Osimo Anlaşması sınırına en uzak noktayı birleştirecek şekilde belirlenmesini talep etmektedir.

Hırvatistan Yaklaşımı: Tahkim Anlaşması doğrultusunda ve uluslararası hukukun eşit uzaklık ilkesine dayalı olarak deniz sınırlarının belirlenmesini savunmaktadır.

Mahkeme Kararı: Piran Koyu için bir kapanma hattı çekilmiş, Piran Koyu’nun deniz sınırının bu hattı kestiği noktadan başlayarak ve batıya doğru eğimli olacak şekilde iki ülke arasındaki deniz sınırı belirlenmiştir.

C) SLOVENYA'NIN AÇIK DENİZLERE ÇIKIŞ TALEBİ

Slovenya Yaklaşımı: Kıta sahanlığından uluslararası sulara çıkış alanı (Junction Area) talep etmektedir.

Hırvatistan Yaklaşımı: Hırvatistan Slovenya’nın uluslararası sulara çıkış için hak iddia edebilecek bir karasının ve kıta sahanlığının olmadığını, konunun uluslararası hukukta zaten açıkça tanımlandığını savunmaktadır.

Mahkeme Kararı: Slovenya’nın talebi haklı görülerek Slovenya’ya iki ülke arasında belirlenen deniz sınırından başlayan ve Osimo Anlaşması sınırından 2,5 deniz mili genişlikte, açık denize kadar uzanan bir açık denize çıkış alanı (Junction Area) hakkı tanınmıştır.

INSOLİA: KARAR TATMİN EDİCİ DEĞİL

Konuyla ilgili Andrea Insolia tarafından kaleme alınmış “The Law of Maritime Delimitation in the Croatia/Slovenia Final Award” adlı makaledeki değerlendirmeleri de aktaran Çoğuz, şunları söyledi:

“Bu makalede, mahkemenin nihai kararı içeriğindeki deniz sınırlandırılmalarına yönelik kısım değerlendirilmektedir. Makale de mahkeme kararındaki gibi (A) Piran Koyu, (B)Triesta Körfezi’ndeki deniz sınırı ve (C) Slovenya’nın açık denizlere çıkış talebi olmak üzere 3 ana başlıkta incelenmektedir.

A) Makalede mahkemenin Piran Koyu için verdiği karar değerlendirilirken, Piran Koyu rejimi ve deniz sınırlandırılması konularının birbirinden ayrılması gerektiği belirtilmiştir. Zira mahkemenin de bu konulardan ayrı tanımlarla bahsettiğine değinilmiştir. Mahkeme kararında Piran Koyu için bir kapanma hattı çizilmiştir. Ancak iki ve daha fazla ülkenin sınırı bulunan koylarda kapanma hattının çizilip çizilemeyeceğinin bile kendi başına tartışma konusu olduğu belirtilmektedir. Sonuç olarak makalede mahkemenin bu konudaki kararının tatmin edici olmadığı vurgulanmaktadır.

B) Makalede en çok eleştirilen kararın Trieste Körfezi’ndeki deniz sınırının belirlenmesi konusundaki karar olduğu belirtilmektedir. Buna göre eleştirilerin;

  1. Kararın eşit uzaklık ilkesiyle bağdaşmadığı,
  2. Atıfta bulunulan Romanya/Ukrayna kararındaki 3 aşamalı yöntem yerine 2 aşamalı yöntemin kullanıldığı, böylece yapılan atıfla kararın tutarsızlığı,
  3. Mahkeme kararında geçici bir eşit uzaklık hattı çekildiği, ancak Slovenya’nın özel durumları göz önünde bulundurularak Kuzey Denizi Kıta Sahanlığı davası referans gösterildiği belirtilmiştir. Yine atıfta bulunulan karar ile prensiplerin mevcut dava konusuyla örtüşmediği,
  4. Slovenya için belirtilen özel durumların ve tarihsel vasıfların, birbirine çok yakın bir coğrafyadaki Hırvatistan için belirtilmemiş olmasının çelişkili olduğu ifade edilmektedir.

Makalede mahkemenin vermiş olduğu kararın dengeli bir karar gibi görünse de, kullanılan yöntemlerde çekinceler bulunduğu ve mahkemenin kararının Hakem Anlaşması ve uluslararası hukuka göre sorgulanabilir olduğu yorumlanmıştır.

C) İki ülke arasındaki en zor anlaşmazlık konusu olarak nitelendirilmiştir. Bu karmaşık konuda mahkemenin iki taraf için denge unsuru güttüğü ve Slovenya’ya uluslararası sulara çıkış imkânı tanırken kararında mümkün olduğunca da Hırvatistan’ın egemenlik haklarını korumaya çalıştığı ifade edilmiştir. Ancak kararda ilgili alanın Hırvatistan karasularındaki işlevsel bir rejime tabi alan olarak tanımlanmasının belki de daha iyi olabileceği belirtilmiştir.

Sonuç olarak uzun yıllardır süren anlaşmazlığa üçüncü bir tarafın (Avrupa Komisyonu gibi) dahil olmasının çözüme katkı sağlamayacağı ve mahkemenin kararının karşılıklı iyi niyet ilkesi ile çözüme odaklı bir yaklaşımda referans alınabileceği, sorunun çözümünün ise yine 2 devlete bağlı olduğu vurgulanmıştır.”

KARARIN TÜRKİYE İÇİN ÖNEMİ

Hırvatistan ve Slovenya arasındaki deniz yetki alanları anlaşmazlıkları ile Türkiye ve Yunanistan arasındaki anlaşmazlıklar karşılaştırıldığında, Yunanistan’ın taleplerinin görüşülmesinin ortaya çıkaracağı tehlikelere dikkat çeken Çoğuz, şöyle devam etti:

“Slovenya ve Yunanistan hukuken hakkı olmasa da bazı alanlarda talep eden taraflar olarak ortaya çıkmaktadır. Mahkemenin nihai kararına bakıldığında, Slovenya’nın talepleri belli ölçülerde karşılanmıştır. Örneğin eşit uzaklık ilkesi ve kıyı uzunluklarına (Piran Koyu’nda Slovenya’nın yaklaşık 9.1 km, Hırvatistan’ın ise yaklaşık 6.6 km kıyısı bulunmaktadır) bakılmaksızın mahkeme koyun çok büyük bir bölümünü Slovenya’ya vermiştir.

Piran Koyu sınır hattı kara sınırının belirlendiği akarsuyun çıkışından başlayıp, tarihsel vasıflara da atıfta bulunularak, Hırvatistan aleyhine olacak şekilde bir açı yaparak çizilmiştir. Yunanistan ile olası bir hakem mahkemesi sürecine girilmesi halinde, mahkemenin Slovenya/Hırvatistan davasına atıfta bulunarak, deniz sınırını kara sınırının belirlendiği Meriç Nehri çıkışından Türkiye aleyhine bir hat ile belirlemesi olasılık dâhilindedir. Bu da Mavi Vatan tezinden ödün verilmesi anlamı taşımaktadır.

Mahkeme kararındaki Hırvatistan aleyhine yapılan analizlerde, birden çok kez, Hırvatistan’ın Münhasır Ekonomik Bölge ilan etmediği vurgulanmıştır. MEB ilan edilmemiş olması Hırvatistan açısından olumsuz bir unsur olarak ortaya çıkmıştır ve aleyhte kararlara zemin hazırlamıştır.

Ayrıca Hırvatistan/Slovenya davasında, hakem mahkemesine gidilmeden önce yapılan hakem anlaşmasında geçen bazı tanımların ve kelimelerin (Junction Ares, High Seas v.b.) anlamlarının ve ifade ettikleri konuların bile hem taraflarca hem de mahkemece farklı yorumlandığı, bu durumun ise karara dolaylı etki edebildiği görülmektedir.

Türkiye açısından Yunanistan’ın taleplerinin görüşülmesi, Slovenya/Hırvatistan örneğinde olduğu gibi Yunanistan’ın taleplerin az veya çok karşılanması anlamı taşımaktadır. Türkiye/Yunanistan anlaşmazlığının Slovenya/Hırvatistan arasındaki sorunlara göre, adalar denizindeki ada, adacık ve kayalıklardan ötürü çok daha karmaşık olduğu düşünüldüğünde görüşmelerin Türkiye aleyhine ne oranda gerçekleşeceğinin de kestirilmesinin zor olacağı kanaatine varılmıştır. Sonuç olarak hangi süreç izlenirse izlensin Türkiye’nin MEB ilan etmesi kendi çıkarına olacaktır. Yunanistan’ın taleplerinin görüşülmesi bu talepler için taviz verileceği anlamını taşımaktadır.”

AMİRAL YAYCI: SİYASİ LOBİ ÇOK ÖNEMLİ
HırvatistanSlovenya arasındaki Hakem Mahkemesi kararını Aydınlık'a değerlendiren Müstafi Tümamiral Cihat Yaycı, Türkiye'nin hızla Münhasır Ekonomik Bölgesi'ni ilan etmesi gerektiğinin altını çizerek, “MEB ilan etmemek aleyhe bir durumdur” dedi. Uluslararası Hakem Mahkemeleri ve Uluslararası Adalet Divanı'nın siyasi kararlar verdiğini kaydeden Amiral Yaycı, “Bunlar içtihat organları değildir. Hiç ummadığınız sonuçlarla karşılaşabilirsiniz. Bu nedenle siyasi lobi çok önemlidir. Kararlarda bir çok çelişki kendi içerisinde oluşabilmektedir” ifadelerini kullandı.