Dünün üzerinden seneler, asırlar geçti. Bugün ulu köklerin dallarında çiçek açmış, istiklale kavuşmuş tohumlarız her birimiz.
Türk devletlerinin dayandığı dört temel esas vardır. Bunlar; ülke, bağımsızlık, halk ve kanun şeklindedir. Bu dört esas birbirini tamamlayan yapboz parçaları gibidir. Türkler tarafından kurulan devletlerde Atatürk'ün de dediği gibi "devlet ve fert birbirine karşı değil birbirinin tamamlayıcısı" olmuştur. Kritik tarihlerde bu kavramlar tehlike altına girebilir. Bu tehlikeyi savuşturmak zafere ulaştırmak da milletin topyekûn mücadelesi ile mümkündür. Milli Mücadelemiz de, Türk milletinin en büyük ve en değerli ata mirası olan bağımsızlık aşkının ortaya koyduğu fedakârlık ve seferberlik örnekleriyle doludur.
"MİLLET FAKR Ü ZARURET İÇİNDE HARAP VE BİTAP DÜŞMÜŞ OLABİLİR"
Yıl 1919. Mondros Ateşkes Mütarekesi’nden sonra ülkenin dört köşesi bilfiil işgal edilmiş durumda. Halk, çırpınıyor yoksulluğun, topraksızlığın altında ve tabii düşman postalları altında. Her evden 35 şehit verilmiş, her evde 810 yetim var. Ve insanlarımız yoksul. “Açlık ile tokluğun arası bir dilim ekmek." atasözünün sahibi olan bu millete bir dilim ekmek de yeter doyurmak için karnını. 1915'te Çanakkale Cephesi'nde yetmemiş miydi bir dilim ekmek, bir tas hoşaf? Yetmişti tabii... Yüreklerinin kabuğuna sığmamasının sebebi vatanın bağımsızlığına gölge düşmesiydi. İşte Mustafa Kemal Atatürk bu halka dayanarak bir kurtuluş savaşı vermeyi planlıyordu.
BÖLGESEL SEFERBERLİKLER
Yanılmadı da... İstanbul'un işgalinden hemen sonra iki kişinin bir araya geldiği her yerde ulusal vicdan sesleri duyulmaya başladı. Yıllarca milli kimliğini unutmaya mahkum edilmiş Türk milleti çeşitli örgütler kurmaya başladı. Bunlardan bir tanesi de ismini kurucuları olan Kara Vasıf Bey ve Kara Kemal Beyler' in adından alan Karakol Cemiyeti'dir. Örgüt öncelikle İttihatçılara ve Teşkilatı Mahsusacılara karşı girişilen saldırılara karşı koymak için kurulmuştu. Ancak bu yapılanma giderek genişlemiş ve bireysel savunmanın yerini Anadolu'nun düşmandan kurtarılması için genel bir karşı koyuş almıştı. İstanbul dışında da teşkilatlanma içerisine giren tek teşkilat olan Karakol Cemiyeti, Karadeniz kıyıları, Ege ve Doğu Anadolu’da güçlü bir şekilde örgütlendi. Bu örgütlenme, İttihatçıların adeta yeni bir gözü yeni bir kulağı haline geldi. Cemiyetin üyelerine “Mahrem Seferberlik Nizamname"si verilmekteydi. Bu seferberlik Milli Mücadele'ye yardım seferberliğiydi. İstanbul'dan bir hayli silah, teçhizat ve subayın Anadolu'ya geçirilmesinde de Karakol Cemiyeti'nin önemli rol oynadığı bilinmekteydi.
Mustafa Kemal Paşa, Karakol Cemiyeti'nin ordu içerisinde de teşkilatlanma faaliyetlerinden, ordu birliklerine Karakol Cemiyeti'nin nizamnamesini ve diğer evraklarını göndermesinden oldukça rahatsız olmuştu ve Kara Vasıf'tan teşkilatı dağıtmasını istemişti. Ardından Hüsamettin Ertürk Anadolu'ya silah ve cephane kaçıracak ve istihbarat toplayacak yeni bir grup kurma çalışmalarına başladı.
Karakol Cemiyeti'nden kimi kadrolarının da katılımıyla Müsellâh Müdâfaai Milliye isimli bir istihbarat grubu oluşturuldu. Kuruluşunun ilk zamanlarındaki görevi ağırlıklı olarak Anadolu için istihbarat toplama ve silah sevkiyatı olmasına rağmen zaman içerisinde TBMM Hükümeti'nin İstanbul'daki siyasi, iktisadi ve askeri politikalarının yürütülmesinde önemli hizmetlerde bulundu. TBMM Hükümeti de 3 Mayıs 1921 tarihinde kısa adı "M.M." (Mim Mim) olan bu örgüte resmiyet kazandırdı. Mim Mim Grubu, Mustafa Kemal'e kayıtsız şartsız bağlı kalan ve güvenen gizli bir örgüttü.
Anadolu'da da düşmana karşı oluşan tutum Karakol Cemiyeti’ni, Mim Mim Grubu’nu oluşturan vatanseverlerden farksız değildi. Maraş'ta Fransız işgali gerginlikle başlamıştı. İşgalin ikinci günüydü. Uzunoluk Hamamı'ndan çıkan Türk kadınlarının yolları kesilmiş, askerler arasında bulunan Ermeniler “Burası artık Türkiye değil, Fransız memleketinde peçeyle gezilmez” deyip kadınların peçelerini açmaya çalışmışlardı. Kadınların bağrışması üzerine toplanan ve olayı protesto eden halkın üzerine askerler ateş açmış ve birkaç kişi yaralanmıştı. Bunun üzerine de Sütçü İmam olarak tanınan Hacı, olayı yaratan askeri tabancayla vurup öldürmüştü. Fransızlar, halk tarafından saklanan ve korunan Sütçü İmam'ı yakalayamamışlar, bunun üzerine özellikle Ermeniler taşkınlıklarını arttırmışlardı. Bölgede olaylar birbiri ardına böylesine gerginleşerek büyümekteydi. Örneğin, Maraşlılar işgalin mütareke şartlarına aykırı olduğunu söyleyerek, direnişe geçeceklerini açıkça belli etmişlerken Ermenilerin Çukuroba Camii'ne bomba atıp, müezzini kurşunlamaları bardağı taşıran son damla olmuştu. Fransızlar bölgeye takviye birlikler getirmek zorunda kalmıştı. Buna karşılık hızla örgütlenen Maraşlılar kentte Müdafaai Hukuk Derneği'ni kurmuşlar, kent merkezini 10 bölgeye ayırıp her biri için ayrı yönetim kurulları oluşturmuşlar, halktan toplanan paralarla yiyecek ve silah stoku yapmışlardı.
Bölgesel seferberlikler içinde düşmana karşı birleşen Türk milletinin direnişi devam ediyordu. Fakat bu bölgesel direnişler ülkenin tamamından düşmanı geldikleri yere geri gönderecek kadar güçlü değildi.
TEKALİFİ MİLLİYE EMİRLERİ
TBMM açıldıktan sonra devlet otoritesinin sağlanmasını ve düşmanın yurttan atılmasını kesinleştirecek daha güçlü bir oluşum için düzenli ordu İsmet Paşa’nın da çabaları ile kuruldu. Düzenli ordunun kurulmasının ardından 15 Mayıs 1919'da İzmir'i işgal eden Balıkesir, Salihli, Uşak,Afyon ve Eskişehir şeklinde Ankara'ya doğru ilerleyen Yunanlılarla 1. ve 2. İnönü Savaşları gerçekleşti. Meyvesini hemen veren düzenli Türk ordusu, Yunan ordusunu durdurdu. Yunanlılar için başta her şey iyi giderken Ankara'nın yeni kurduğu orduyu 2 ay içinde bu kadar güçlendirebileceği tahmin edilmemişti.
Takvimler 7 Ağustos 1921 tarihini gösteriyordu. Kurtuluş Savaşı'nın dönüm noktalarından biri olacak Sakarya Meydan Muharebesi öncesi hem ordunun ihtiyacını karşılamak hem de Sakarya Meydan Muharebesine hazırlanmak için Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, yasama yetkisini kullanarak 10 maddeden oluşan Tekalifi Milliye Emirleri'ni yani Ulusal Yükümlülük Emirleri’ni yayınlattı.
- Halk, elindeki silah ve cephaneyi 3 gün içinde orduya teslim edecek.
- Her aile bir askeri giydirecek.
- Yiyecek ve giyecek maddelerinin %40'ına el konacak ve bunların karşılığı daha sonra geri ödenecek.
- Her türlü makineli aracın %40'ına el konacak.
- Halkın elindeki binek hayvanlarının ve taşıt araçlarının %20'sine el konacak.
- Tüm demirci, dökümcü, nalbant, terzi ve marangoz gibi iş sahipleri ordunun emrinde çalışacak.
- Halkın elindeki araçlar bir defa olmak üzere 100 km'lik mesafeye ücretsiz askeri ulaşım sağlayacak.
Yukarıdaki maddelerden oluşan bu emirlere millet büyük ilgi gösterdi. Türk milletinin yüce özelliklerinden biri olan toplumsal dayanışma, vatan millet sevgisi sayesinde emir verildiği için değil, gönüllülükle bağışlandı. Sadece bir çift patiği olan onurlu Türk kadını kendi ayaklarını çıplak bırakıp ordudaki askerinin ayağını ısıtmak için gönderdi patiğini. Verilen her kuruş, bağışlanan her mal bu milletin ümidini yansıtıyordu. Kurtuluş Savaşı'na olan itikatlarını dosta düşmana gösteriyordu. Zaferle sonuçlanan bu yolda gereken en önemli şey fedakârlıktı, o da büyük Türk milletinde fazlasıyla vardı.
GÜNEŞE GİDEN KÖPRÜ
Güneşe giden köprüyü birlikte inşa eden Topkapılı Cambaz Mehmet Bey, Şerife Bacı, Sütçü İmam, Satı Çırpan, Nezahat Onbaşı, Halime Çavuş, Gördesli Makbule, Kara Fatma ve daha binlerce tek tek başlayan kıvılcımlar, Mustafa Kemal Atatürk'ün cüret, cesaret, bilinç ve dehası sayesinde çok kısa zamanda yanardağa dönüşmüştü.
Ümmeti millet, kulu yurttaş yapan bu ruh bizlerin toprak altındaki ulu kökleridir. Dünün üzerinden seneler, asırlar geçti. Bugün ulu köklerin dallarında çiçek açmış, istiklale kavuşmuş tohumlarız her birimiz. Bu birikimi yaşatmak, bu haklı davayı anlamak ve anlatmak Türk gençliğinin kendi köklerine olan borcudur.
Fatma Derin Özkan
TGB Manisa İl Başkanı
tgb.gen.tr