“Türk gibi kuvvetli” sözünü cihana benimseten güreşçilerimize….
1864 yılında, şimdi Bulgaristan sınırları içinde bulunan ve Türklerin yoğun olarak yaşadığı Deliorman bölgesindeki, Tırnova’nın Selvi Kasabası’na bağlı, Çoban köyünde dünyaya gelen Mehmet Pehlivan için her şey '93 Harbi ile başlar.
18771878 yılları arasında OsmanlıRus Savaşı patlak vermiştir. Balkanlardan anayurda bir göç dalgası başlar. 13 yaşındadır Mehmet ve o zamana kadarki hayatını geride bırakmak onu çok üzer. Balıkesir’in Kurtdere köyüne yerleşirler. Daha o zamanlarda bile uzun boylu ve güçlü bir çocuktur. 18 yaşına geldiğinde 1.98 boyunda, 123 kilo ağırlığında taşı sıksa suyunu çıkaran bir genç olmuştur. Civardaki güreşlerde boy göstermeye başlar. Kepekler Köyündeki bir düğünde o bölgenin meşhur pehlivanlarından Katrancı Mehmet’e meydan okur. Mehmet Pehlivan onu bir yener ki, Kurtdereli bir yıl boyunca yatağa bağlı yaşamak zorunda kalır. Ama vazgeçmez, vazgeçemez.
Birkaç yıl sonra Koca Yusuf pehlivanın karşısına çıkar. Güreşin ortasında birden durur Koca Yusuf; “Bu kadar yeter. Ezdirmeyin bu genci bana. O ileride çok büyük bir pehlivan olacak” der. Mehmet saygıyla elini öper büyük ustanın. Sırtını sıvazlar Koca Yusuf da Mehmet’in. Çolak Mümin Pehlivan hocalık yapar Mehmet’e. Ünü yavaş yavaş Marmara’ya, Ege’ye yayılmaya başlar. Adıyla sanıyla Kurtdereli Mehmet Pehlivan’dır artık o. Yurtdışındaki güreşlere de götürmeye başlarlar Kurtdereli’yi.
Avrupa turnesine çıkarken saray, pehlivana bir mabeyinci ile şu haberi yollar; “Zatı Şahane’nin selamı var, diyarı küffarla güreşirken benim şerefimi düşünsün.” Mehmet’in cevabı şöyle olur; “Zatı Şahane’ninki kadar benim sırtımın da bir şerefi var”. Haber padişaha iletilmiş olacak ki; dönüşünde tüm pehlivanlara hediyeler verilirken Mehmet’e verilmez.
Katrancı Mehmet Pehlivan ile Paris Şehir Ödülü Turnuvası’na katılır. Fransız güreşçiler bu iki yiğit Türk'ün karşısına çıkma cesaretini gösteremezler. “O zaman serbest güreş yapılsın” derler turnuvayı düzenleyenler. Kurtdereli birinci rakibini 42 saniyede tuş eder. Türkün gücü Paris salonlarında eze eze hakimiyetini gösterir.
Londra’daki bir müsabakada “Doğu’nun Yenilmez ŞampiyonuHint Kaplanı” Gülam Rüstem’le güreşir. İki saatin ardından Gülam’ı kavrar, fırlatıp atar. Sol omzunun üzerine düşen Hint Kaplanı güreşemeyecek durumdadır. “Ben böyle bir galibiyeti kabul etmiyorum, iyileşsin, devam edelim” der Kurtdereli. Fakat bir daha asla güreşe çıkamaz Gülam Rüstem ve ertesi gün Hindistan’a kaçarak kurtulur yenilgiden.
Kurtdereli 1899’da Kırkpınar, 1902’de Türkiye şampiyonu olur.
43 YAŞINDA ŞAMPİYON
1911 yılında Taksim Talimhane’de düzenlenen Ramazan güreşlerine davet edilir. Artık 47 yaşındadır, sol kolunda da romatizma vardır. Buna rağmen maddi durumundan dolayı mindere çıkmak zorunda kalır. Kendinden daha genç ve atletik rakipleriyle karşılaşır. 32 gecede 43 maça çıkar. Kurtdereli yine eze eze şampiyon olur. Halk Taksim Meydanı’nda toplanıp sevinç gösterileri yapar. Kalabalığa şöyle seslenir Kurtdereli; “Ben yabancıları yenerek şampiyon oldum, siz de Donanma Cemiyeti’ne yardımda bulunun.” Yeni gemiler yapılabilmesi için 600 altın toplanır o gece. Son güreşleridir bunlar Mehmet Pehlivan’ın. Kıspetini adet olduğu üzere Kabe’ye göndererek emekli olur.
Atatürk, sporlar arasında en çok güreşi severdi. Bu nedenledir ki onun güreşle ilgili anıları çoktur.
Prof. Dr. Afet İnan, Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili anılarında bize konu ile ilgili şu bilgileri aktarır: 111213 Kasım 1931’de, Ankara’da, At Yarışı Alanı’nda, Çocuk Esirgeme Kurumu adına güreş müsabakaları düzenlenir. Atatürk, TBMM Başkanı Kazım (Özalp) ile birlikte güreşleri izlemeye gider. İki başhakemden biri Kurtdereli Mehmet Pehlivan’dır. Anadolu Ajansı muhabiri kendisine, “Başarınızın sırrı nedir” diye sorar. “Güreşirken bütün Türk milletini arkamda hisseder ve onun şerefini korumak için her şeyi yapardım” karşılığını verir efsane pehlivan. Afet İnan bu konuşmayı Mustafa Kemal Paşa’ya aktarır. Çok duygulanır Atatürk. Güreşleri seyrederken Kurtdereli Mehmet Pehlivan’dan gözlerini ayıramaz. O gün, Çankaya’ya döner dönmez, eski baş pehlivana bir mektup yazar ve bu mektubu bir armağanla birlikte Kılıç Ali ve Salih Bozok ile Zafer Oteli’nde kalmakta olan Kurtdereli’ye yollar.
Atatürk’ün yazdığı, Türk sporcusu için bir direktif niteliğinde olan, Kurtdereli’nin değerli kişiliğini ve üstün görüşünü yansıtan mektup şöyledir:
“Seni, cihanda ün almış bir pehlivanı tanıdım. Parlak muvaffakiyetlerinin sırrını şu sözlerle izah ettiğini öğrendim: ‘Ben her güreşte arkamda Türk milletinin bulunduğunu ve millet şerefini düşünürüm.’ Ben, dediğini en az yaptıkların kadar beğendim. Onun için senin bu değerli sözünü Türk sporcularına bir meslek düsturu olarak kaydediyorum. Bununla, senden ve sözlerinden ne kadar memnun olduğumu anlarsın. Pehlivan, sana sağlık içinde uzun bir ömür dilerim.”
Atatürk, Mehmet Pehlivan’a gönderdiği mektubun içine 1000 liralık İş Bankası çeki koyar.
Çekin üzerini imzalayarak “Kurtdereli Mehmet Pehlivan’a 1000 lira veriniz. Bu para aralık ayı aylığımdan faiziyle kesilecektir” diye yazar. Kurtdereli kısa bir süre sonra bankaya gidip çeki verir. 1000 lira kendisine ödenir. Ama Kurtdereli bekler.
Niçin beklediği sorulduğunda “Çeki vermenizi bekliyorum” der.
“Parayı aldın, çek bizde kalacak, bu işlerin usulü böyledir” der banka müdürü.
Kurtdereli de “O halde alın bu 1000 lirayı, benim çekimi gerin verin” der.
Şaşıran banka müdürü “Neden”diye sorunca Kurtdereli, “Orada Mustafa Kemal’in resmi ve altında da imzası var” diye cevap verir. Atatürk’ün kendi maaşından keserek uygun gördüğü ödülü, Atatürk’ün el yazısı ve imzası bulunan o çeki ömür boyu saklayabilmek için reddeder. Bir demecinde konu açılınca, “Parayı ne yapayım ki? Bana dünyanın en büyük adamı, ömrümün en büyük mükafatını verdi” der.
Son yenilmez Türk pehlivanı 75 yaşındayken arkasında kocaman bir isim ve sayısız başarılar bırakarak vefat eder.
Balıkesir’de Kurtdereli Mehmet Pehlivan’ın anısına her yıl Kurtdereli Yağlı Pehlivan güreşleri yapılmaktadır.
Ayrıca Balıkesir’de adını taşıyan bir spor salonu ve bir heykeli bulunmaktadır.
Pehlivanımızı saygı ve minnetle anıyoruz…