ERSOY İRŞİ

‘KIRAÇ’I TAKDİR EDİYORUM’

Kıraç’ın açıklamasına ilişkin Seyyit Nezir şunları söyledi:

“Demirtaş Ceyhun, 1967’de yayımladığı Haçlı Emperyalizm kitabında, ‘yabancı dille öğretimin zararlarını’ tartışmıştı. Nitekim Attilâ İlhan yıllar sonraki yazılarında bu kitaba göndermelerde bulunmuştu. Kıraç’ın da vurguladığı gibi, Türkçeyi zayıflatma tutumu, 12 Eylül’den beri kesintisiz sürüyor. Yazarların, öğretmenlerin, sanatçı ve aydınların duyarlı tavrı kamuoyunu, etkili çevre ve kurumları yönlendirmeye yetmiyor. Bugün gelinen noktada ise yabancı dil öğretimindeki aksaklık ve sorunlar kadar, teknoloji yazılımlarında Türkçeyi erozyona uğratıcı uygulamaların da baskısı ve bozucu etkisi dayanılmaz ölçüde...

12 EYLÜL’ÜN EN KALICI TAHRİBATI TÜRKÇEYE

Gerçek şu ki, Orhan Pamuk, Türkçe kusurlarına karşın, bugün Türkçeye düşman bir konumda değildir. Pamuk dahil, yazılı kültüre katkısı bulunan her yazarın dijital donanımlı saldırıya karşı set zinciri oluşturma niteliğini kabullenmek zorundayız. İdeolojik ve siyasal yanılgılar bir biçimde kısa sürede aşılabiliyor, ama dile içinde yaşadığımız her saniye yuvalanan bozulmalar için aynı şeyi söylemek çok zor... Nitekim 12 Eylül faşist cuntasının en kalıcı tahribatı Türkçede yarattığı artık herkesin kabulüdür. Kıraç’ı geç kalmış bir tepki göstermiş olsa da takdir ediyor, uyarısının hem sürekli, hem örnek bir çabaya dönüşmesini umuyoruz.”

‘TÜRKÇEYE İHANET KAPSAMINDADIR’

Yazar Feyza Hepçilingirler ise, İngilizce’nin eğitim yaşamında büyük alanı kapsaması hakkında şunları söylüyor:

Reklamdan sonra devam ediyor 

“Eğitimin İngilizce verilmesi tabiki Türkçeye zarar verir. Bütün bilim dallarında biyolojiden kimyadan başlayarak terimlerim İngilizcesini bilen öğrenci, Türkçesini ne öğrenmek yoksa da ne de yerine yenisini koymak ister. Bu yüzden bilimsel herhangi bir araştırmada Türkçe yapma cesareti bulamaz. Zaten nerdeyse bütün üniversitelerimizde bilimsel çalışmaların yabancı dilde yapılması çok daha yüksek akademik puan kazandırmakta. Bu da Türkçe bilimsel araştırma yapılmasının önünde bir engel oluşturmakta. Oysa üniversiteler o ülkenin bilimini kalkındırmak için vardır. Yabancı dilde yapılan hertürlü araştırma Türkçeye ihanet kapsamındadır. Eğitimin de İngilizce yapılması aynı şekilde Türkçeye çok büyük zarar verir. Ayrıca o insanlar İngilizcenin çok önemli olduğunu düşünürken Tükçenin de önemsiz olduğu algısını yaratıyorlar. Kendi kafalarında belki de bunun önemli olduğunu düşünmüyorlar. Türkçe için neredeyse hakarete varılacak sözler edilir, küçümsenir. Türkçe lastik gibi nereye çeksen oraya gider gibi konuşulur. Halbuki kendi dillerini bilmiyorlar. Başka bir dilde herhangi bir işlem yapması düşünmesi hayal kurması ve plan yapması mümkün olmaz. Zaten bizim derdimiz de İngilizceyi iyi öğretmek değil İngilizceyi kabaca şöyle bir İngilizce biliyormuşuz gibi yapmak yoksa yabancı dilde eğitim yaparak İngilizceyi öğrenmiyoruz. O okullardan mezun olan çocuklar başka bir ülkeye eğitime gittiğinde yeniden zorluk çekiyorlar. O kadar yıl boyunca öğrendikleri halde yeniden dil dersleri almak zorunda kalıyorlar.

‘UTANILACAK BİR SAV İLERİ SÜRÜYORLAR’

Türkçeye girmiş olan yabancı sözcükleri edebiyatçılarımızın da rahatlıkla kullandıklarını görüyoruz. Hatta kimi edebiyatçılarımız Türkçenin yetersiz olduğunu gibi utanılacak bir sav ileri sürüyorlar. İngilizce yazdıklarını gurular söylüyorlar. Hatta daha sonra bir çevirmenle birlikte oturup ingilizce yazılarını Türkçeye çevirmeye çalışıyorlar. Entelektüel görünme çabası içinde olan sanatçılarında bunu sıkça yaptığını görebilirsiniz.”

YABANCI KELİMELERLE KONUŞMA ZÜPPELİĞİ

Yazar Beyazıt Kahraman da konuya ilişkin şöyle konuştu: “Bu konuyu ben zaten yıllarca öğrencilerime işledim. Bazı başka arkadaşlarda bunu yaptılar. Gerçekten yabancı bir öğretim, bu işi üstlenen öğretmenler yanlış bir strateji kullandıkları için kötü bir etki yaratıyor. Gençlerde ve çocuklarda böyle bir şey var zaten yabancı sözcükler kullanarak konuşma eğilimi hatta zübbeliği diyebilirim. Bunu Prof. Oktay Sinanoğlu kitaplarında işledi, Ulusal Kanal’daki konuşmalarda anlattı. Bunun iki boyutu var: Bir yabancı dilde yapılan eğitim, iki yabancı dil öğretimi. Kolejlerde, fakültelerde, üniversitelerde, iktisadı tıbbı falan İngilizce ya da başka bir dille öğretmek yanlıştır. Çünkü insanlar, yabancı dilde eğitimde erektil düşünmeye zorlanıyorlar. Dilbilinci kazanmış insanlar düşüncelerini anlatırken Türkçeyi kullanıyorlar yabancı dili değil. Yabancı dili eğer biliyorlarsa kullanılması gereken yerde kullanıyorlar. Olur olmaz yerde değil. Bakıyoruz bazı sunucularımız ya da popüler olmuş kişiler, tutuyorlar Türkçe konuşurken olur olmadık yerlere yabancı sözcükler sokuyorlar. Bu şekildeki konuşmalarla kendilerini halkın gözünde yüceltmeye çalışıyorlar.

POST MODERNİZMLE YÜKSELDİ

Özellikle Post Modernizm’in popülerlik kazanmasıyla birlikte, edebiyatcılar arasında bu akım yayılıyor. Dil bilincini kazanamayan çok insan var ve dil bilinci kazanamadıkça bir insan yabancı sözcükler kullanma isteği artıyor. Çok az sayıda yazarımız gercek anlamda dil bilinci kazanmış ve olabildiğince Türkçe sözcükler kullanarak yazarlar. Kimlerdir bunlar söyleyeyim: Ali Dündar, adı pek bilinmez, 95 yaşlarında Dil Derneği kurucu üyelerinden bir beyfendidir. Hidayet Karakuş yine Türkçeyi güzel kullanan yazarımızdır.”


Aydınlık