Bakan 30 Ağustos kutlamalarının yasaklandığı yalanına böyle isyan etti

30 Ağustos yasaklandı iddiasına yanıt: Yasaklama yok/Genelge 15 Temmuz, Kurban ve Ramazan bayramlarıyla aynıdır

Örsan Öymen yazdı


CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, geçen hafta,
Cumhuriyet gazetesine verdiği röportajda yaptığı açıklamalar,
CHP’deki tartışmaları azaltacağına,
daha da alevlendirdi. Kılıçdaroğlu’nun,
AKP’li Abdullah Gül’ün CHP tarafından Cumhurbaşkanı adayı gösterilmesi konusunda kapıları kapatmak yerine, “Abdullah Gül’den neden bu kadar korkuyorlar?” biçiminde bir ifade kullanması,
ayrıca daha önce Ekmeleddin İhsanoğlu’nun Cumhurbaşkanı adayı gösterilmesini savunmaya devam etmesi,
parti tabanında tepkiye yol açtı.

CHP tabanının ve seçmeninin,
Gül’ün Cumhurbaşkanı adaylığını desteklemeyeceği açıktır. Doğru olan da budur. Çünkü Gül,
Recep Tayyip Erdoğan ile birlikte,
ülkeyi bugünkü hale getiren baş aktörlerden birisidir.
Türkiye bugün bir sivil dikta rejimi altında yaşıyorsa,
bundan Erdoğan kadar, Gül de sorumludur.
Nitekim, AKP’nin baskıcı politikaları,
Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesiyle birlikte hız kazanmıştır.
“Ergenekon”, “Balyoz”, “Oda TV”, “Casusluk” adlı sahte yargı süreçleri üzerinden gazetecilerin, yazarların, akademisyenlerin, siyasetçilerin, askerlerin haksız yere hapise atılması da bu dönemde gerçekleşmiştir.
Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül,
Bülent Arınç,
Fethullah Gülen, demokratik, laik, hukuk devletini ve
TSK’yi yıkmaya yönelik bu operasyonun baş mimarlarıdır.

Kılıçdaroğlu’nun, “Abdullah Gül’den neden bu kadar korkuyorlar?” ifadesi,
yakın tarihle birlikte, CHP’nin ilkelerini de yok sayan bir açıklama niteliğindedir.
Kılıçdaroğlu şunu bilmelidir ki;
CHP seçmeni bu sefer, tepeden dayatılan ve CHP’nin ilkeleriyle uzaktan yakından ilgisi olmayan bir aday için sandığa
“tıpış tıpış” gitmeyecektir. Kılıçdaroğlu ve CHP yönetimi planlarını ve hesaplarını şimdiden ona göre yapmalıdır.

***

Kılıçdaroğlu’nun,
“CHP’yi rakı sofrasında eleştirmeyi kabul etmem” biçimindeki açıklaması da ayrıca talihsizdir. Kılıçdaroğlu bu açıklamayı son yıllarda sık sık kullanmaktadır. Kılıçdaroğlu’nun partiye yönelik eleştiriyi rakı sofrasıyla ilişkilendirmesi, örneğin,
“CHP’yi rakı sofrasında veya kahvehane masasında eleştirmeyi kabul etmem” demek yerine,
sadece rakı sofrasına odaklanması,
anlaşılır bir şey değildir.

CHP’nin kurucusu ve ilk Genel Başkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün rakı sofralarında,
siyasi tartışmaların da yapıldığı dikkate alınacak olursa,
bu açıklamalar daha da sevimsiz hale gelmektedir.
Bu tür açıklamalar, Erdoğan’ın, Atatürk’ün ve İnönü’nün rakı sofralarını kastederek onlar için
“iki ayyaş” ifadesini kullanmasına hizmet etmek dışında,
hiçbir işe yaramaz. Kılıçdaroğlu’nun muhafazakâr “dostlarıyla” yakınlaşmak için kendi kökenlerinden uzaklaşması,
partiye zarar vermektedir.

***

Kılıçdaroğlu,
söz konusu röportajda, kendisini eleştirenleri de parti yönetimine kattığını ifade ederek parti içi demokrasiyi sağladığını öne sürmüştür.
CHP’deki parti içi demokrasinin,
AKP’den ve MHP’den daha ileri bir seviyede olduğu kesindir.
Ancak bugün CHP’deki parti içi demokrasi, 1970’li, 1980’li, 1990’lı yılların çok gerisindedir.

Selin Sayek Böke gibi birkaç örnek üzerinden, parti içinde demokrasinin var olduğunu savunmak olanaklı değildir.
Bugün CHP’de,
göreve hazır olan, ancak buna rağmen partide yer bulamayan ve görev alamayan binlerce değerli partili vardır.
Bu kesimler yıllardır,
liste ve delege entrikalarıyla ve
çeşitli baskılarla, yönetim tarafından saf dışı bırakılmaktadır.

***

Kılıçdaroğlu’nun en büyük çelişkilerinden birisi de bir taraftan çağdaş uygarlık seviyesini hedeflediklerini açıklaması,
bir taraftan da laiklik ilkesini kendi tabanına unutturmaya çalışmasıdır. Oysa, laiklik ilkesini savunmadan ve
onun gereğini yerine getirmeden,
çağdaş uygarlık seviyesinin yakalanamayacağı açıktır! Tarihte bunun aksine dair tek bir örnek yoktur.

Laiklik ilkesini bertaraf edenler,
çağdaş uygarlık seviyesine değil,
ortaçağ karanlığına ulaşırlar. Laikliğin olmadığı yerde demokrasi değil, teokrasi olur.
Dinin, devlet, siyaset, kadrolaşma, hukuk, eğitim alanlarını esir aldığı yerde, bilim, felsefe, sanat ve
demokrasi gelişmez!

Anlaşılan,
Kılıçdaroğlu’na bu konuda “akılfikir” verenlerin,
aklı da yoktur, fikri de yoktur!