Altun'un, Türkiye'nin iletişim stratejisi, İletişim Başkanlığı'nın çalışmaları ve gündeme ilişkin açıklamaları şöyle:

İLETİŞİM BAŞKANLIĞI'NIN MİSYONU
İletişim Başkanlığı esasında  Sistemi ile kurulan bir kurum. Cumhurbaşkanlığı iyle birlikte  önemli bir çağı atlamıştır. Hükümet sistemi sorununu çok net bir şekilde çözdüğü bir adımdır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemiyle birlikte Türkiye'nin yeni dönemde hem içeride, hem dışarıda hükümetinin imkan ve kabiliyetleri artmıştır.

Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü'nün işlevlerini tümünü devralan bir kurum. Yeni olmakla beraber bir geleneği sürdüren bir kurumdan bahsediyoruz. Diğer yandan yine Cumhurbaşkanlığı bünyesindeki basın müşavirliğini bünyesine katan bir kurum. Bu fonksiyonlara ek yeni fonksiyonlarla görevlendirilmiş bir kurum. Daha önce bir Başbakan yardımcısının koordine ettiği AA, TRT ve Basın İlan Kurumu ile ilgili kurumlarla ilişkiyi sürdüren, koordine eden bir kurum. Bütün bu fonksiyonları Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla gündeme katan ve fonksiyon icra etmeye çalışan bir kurum.

Başkanlığın yaptığı en önemli fonksiyon nedir diye sorarsanız vereceğim cevap şudur. Biz Türkiye markasını daha da güçlendirmek, Türkiye'nin itibarını daha da artırmak için fonksiyon icra ediyoruz. Bu anlamda kamu diplomasisinin imkan ve tekniklerini kullanarak Türkiye'nin dünyadaki yerini dünya halklarına anlatmaya çalışıyoruz.

Türkiye'ye karşı kara propaganda girişimlerine karşı mücadele etmek bizim önemli bir fonksiyonumuz.

Diğer taraftan tabi ki bize yüklenen fonksiyonlardan bir tanesi de devlet ve millet arasındaki iletişimi daha nitelikli hale getirmek. Halkımızın taleplerini, hükümetlerimizin ilgili organlarına ulaştırma noktasında ciddi bir fonksiyon üstlenmeye çalışıyoruz.

CİMER'İN FAALİYETLERİ
CİMER en önemli araçlarımızdan bir tanesi. CİMER'in hali hazırda yürüttüğü fonksiyon esasında bir vatandaşın kolaylıkla, istediği an devlete ulaşabilmesini, iletişim kurabilmesini, konuşabilmesini sağlıyor. Ve milletimizin teveccühünü kazanmış bir kurum.

Örneğin Eylül 2019 yılında 2 milyon 270 bin CİMER başvurusu varken, 2020 yılının dün itibariyle ilk 9 aylık kısmında 4 milyon 270 bin artış var. Bu anlamda baktığımızda taleplerin yeri geldiğinde şikayetlerin gündeme geldiğini görebiliyoruz.

Önümüzdeki dönem CİMER modelini biz farklı ülkelere ihraç etmeye bir anlamda o ülke demokrasilerine katılımcı bir kültür geliştirmek üzere biz sunmak istiyoruz. Her türlü işbirliğine açık olduğumuzu da muhataplarımıza söylüyoruz.

SONUÇLARI NASIL TAKİP EDİYORLAR?
Bu şeffaflık, diğer taraftan özellikle katılımcı demokrasi vurgusunu yapmamın nedeni de bu. Nihayetinde bu bizim için sadece bireysel başvuruların alındığı bir platform değil. Gerçek anlamda milletimizin bizi nasıl gördüğüyle ilgili bir veri bütünü. Ve bu verinin analizi üzerinden hangi alanlara daha fazla yoğunlaşmak gerektiği, hangi adımların atılması gerektiğiyle alakalı bizim önümüze rehber çıkıyor. Cumhurbaşkanımız bu konuda hassastır.

Devletin söylem birliğini tesis etmek ve bu anlamda kamu kurum ve kuruluşlarının kamusal iletişim standartlarını belirlemek bizim yine önemli fonksiyonlarımızdan bir tanesi.

Kritik süreçlerde hükümetimizin yaklaşımının ne olduğu, yaşanan herhangi bir sorun ya da açıklanacak önemli bir gelişme kurumumuzun uhdesinde olan bir girişimdir. Bu bütün açıklamaları İletişim Başkanlığı'nın yapacağı anlamına gelmez. Bu yönüyle de bakanlıklarımız, başkanlıklarımız, ofislerimiz, politika kurullarımız bu anlamda oldukça güçlü şekilde varlıklarını sürdüren kurumlar, kuruluşlar.

Fakat yeni hükümet sistemiyle birlikte, Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla bu sürecin bir eşgüdüm içerisinde ilerlemesi imkanı olmuş oldu. Biz kolaylaştırıcı, koordinasyon vazifesi gören bir kurumuz. Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemiyle hedeflenen şey, çoğulcu bir mantığı bir söylem etrafında kamuoyuyla paylaşmaktır.

STRATEJİK İLETİŞİM VE KRİZ DAİRESİ...
Kara propagandayla mücadele bizim faaliyet alanlarımızın başında gelen bir husus. Şimdi bu esasında Türkiye'nin iddia sahibiyle olmasıyla ilgili. Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde Türkiye çok ciddi bir dönüşüm geçirdi. Türkiye yeni dönemde, eski dönemden farklı olarak ekonomi dış politika, güvenlik alanlarında adeta özerkleşti.

İddia sahibi olarak ortaya çıktı ve bu noktada da bölgesel bir güce dönüştü. Bölgesel güce dönüşmesiyle birlikte Türkiye'nin tabi ki bu uluslararası alanda denklemleri değiştirdi. Bu denklemleri değiştirmesiyle beraber, elbette ki ciddi rahatsızlıkları da beraberinde getirdi. Neden? Bağımlılık tuzağı içerisinde bir Türkiye öngörülebilir bir Türkiye. Tamamen belli batı başkentlerinden emir alan bir Türkiye, bazı dış mahfiller açısından tercih edilebilir bir Türkiye'ydi.

Fakat Cumhurbaşkanımızın liderliği, açıkça beyan ettiği siyaset felsefesi bu yaklaşımla mücadele esasına dayanıyordu. Cumhurbaşkanımızın siyasi felsefesi galip geldi. Türkiye bir yandan ekonomide, güvenlik politikalarında bir özerkleşme yaşadı. Ve bu süreç beraberinde bir vesayetten arınma süreciyle birlikte işledi. Bir demokratikleşme süreciyle beraber işledi. Halkın iktidarın merkezine oturduğu bir süreç yaşandı.

Türkiye'nin dönüşümünün stratejik sonucu Türkiye'nin bölgesel bir güç olmasıdır. Türkiye bölgesinde etkin bir aktör oldukça önüne yeni bir hedef koydu. Yeni hedef; küresel bir güç olmaktır. Küresel bir güç olma noktasında atılan adımlar da yine bir dizi rahatsızlıkla karşı karşıya kaldı.

Eğer siz bir güç mücadelesine giriyorsanız, bu mücadelede ben de varım diyorsanız; birilerinin 'buyrun gelin siz baş köşeye oturun' demesini beklememelisiniz. Burada bir mücadele süreci söz konusudur. Bunu nerede gördük? Türkiye'nin önüne konmaya çalışan engellerde gördük.

2013 Gezi kalkışması; Türkiye'nin yürüyüşünü engellemeye dönük bir girişimdir. 1725 Aralık kumpas girişimi, 68 Ekim olayları... Benzer şekilde DEAŞ'ın PKK'nın Fetullahçı terör örgütünün bir araya gelerek ortak hareket edip ardı ardına terör faaliyetine girmesi bunun yansımasıdır. 15 Temmuz darbe girişimi, Türkiye'nin stratejik pozisyonuna karşı atılmış bir adımdır.

Bu mahfiller hala varlar, Türkiye'ye karşı pozisyonlarını sürdürmeye gayret ediyorlar. Ellerindeki yürüttükleri mücadele Türkiye'ye karşı bir olumsuz iletişim enformasyon savaşı üretmek ve yürütmek. Kara propaganda faaliyetleri yürütmek. Şimdi bunlara karşı elbette bizim bir mücadele zorunluluğumuz var. Bu tepkisel bir mücadele olamaz, proaktif bir mücadele olması gerekir. Stratejik İletişim ve Kriz Dairesi, uluslararası alanda Türkiye'ye karşı yürütülen bu kara propaganda savaşına karşı faaliyet yürütmek üzere konumlandırılmıştır.

Bu faaliyeti yürütenlerin işbirlikçilerinin net olarak tespit edilmesi ve devlet adına mücadele etmesi için kurulmuş bir yapıdır. Bu ülkemizi güçlendirecek bir adımdır.

Buradan farklı anlamlar çıkartmak, bundan rahatsızlık duymak; iyi niyetliyseniz anlamlı değil. Ama diğer taraftan Türkiye'ye karşı yürütülen yıpratma savaşını benimsiyorsanız, farklı ideolojik saiklerle size uygun geliyorsa tabi ki bu adımdan rahatsızlık duyarsınız.

NEDEN ELEŞTİRİ GELDİ?
Onlara sormak lazım niye böyle bir eleştiri süreci içinde olduklarını. Fakat bizim durduğumuz yerde mesele çok açık ve net. Böyle bir yapı, böyle bir daire başkanlığı her şeyden önce ülkemizin beşinci kol faaliyeti yapılabilen bir ülke olmadığını ortaya koyan ve bu anlamda da ülkemizde herhangi bir şekilde farklı meslek adları altında, farklı ülkelerin nüfus ajanlığı yapılabilen bir ülke olmadığını gösteren bir yapıdan bahsediyoruz.

Biz bu yapıyı şeffaf bir şekilde hayata geçirdiğimizde, gizli saklı bir yapılanmadan bahsetmiyoruz. Doğrudan bir psikolojik harekat, harp yapılacağı gibi söylemlerle kamuoyunu yanıltmaya çalışanlar şunu ifade ediyorlar aslında. "Biz uzun yıllar 2002 öncesinde Türkiye'ye halka karşı psikolojik harekat yapılan bir kültürün içinden geliyoruz" Bu, bunların bir itirafıdır. "Psikolojik harekat kültürü bu dönemde yeniden gündeme geliyor" diye bir iddiada bulunuyorlar. Bunun böyle olmadığını kendileri de biliyorlar.

Burada medya alanında yürüyen bir faaliyet var. Biz de kamu otoritesi olarak faaliyet göstermek zorundayız. Biz ancak ve ancak gurur duyabiliriz.

Eleştiri çok kıymetli bir şeydir. Ben kendi meslek hayatım boyunca eleştirilerden çok istifade ettim. Ben akademisyenim, tezler yazdım, tezler yönettim. Ve bu süreçte eleştirel aklın ne olduğuna çeşitli dönemlerde bizatihi tanıklık ettim. Siyasette de eleştiri çok kıymetli bir şeydir. Fakat gelin görün ki, eleştiri bu kıymetiyle her şeyden önce hakaretten ayrıştırılması gereken de bir şeydir. Sistematik yalan kampanyalarından da arındırılması gereken bir şeydir. Ben nitelikli eleştirilerle de karşı karşıya kaldım. Bunun karşısında teşekkür ettim ve bu noktada tadil edilecek bir şey varsa tadil ettim.

Fakat, bir kere sayın Cumhurbaşkanımızın kurumumuza çizdiği hedefler, bu doğrultuda ulaşmaya çalıştığımız idealler uğruna gayret sarf ederken, burada mesnetsiz iddialarla, yalanlarla muhatap olduğunuzda bunu eleştiri olarak görmeniz mümkün değil. Bunu bir yıpratma kampanyası olarak değerlendiriyorum. Bugüne kadar primi vermediğimi düşünüyorum.

Özel hayatımızla alakalı olarak hiçbir şekilde olmaması gereken müdahalelerin yapılmaya çalışıldığını, bir yıpratma savaşına muhatap olduğumuzu da bütün kamuoyu gördü. Ben bugüne kadar hiçbir açıklama yapmadım, kamuoyunu hiçbir şekilde meşgul etmedim. Ama gel gelelim kurumumuza ilişkin yapılan mesnetsiz iddialar söz konusu olduğunda, tabi ki kurumumuz açıklamalar yaptı. Bundan dolayı da adeta kamuoyunu, çok daha kritik meseleler varken meşgul ettiğimiz için üzülmüş oldum.

Açık ve net ifade ediyorum. Bizim işimiz ülkemizin tanıtımını yapmaktır. Bizim işimiz milletimizin söylem birliğini tesis etmektir.

DOĞU AKDENİZ KONFERANSI
Türkiye'nin hakkaniyet vizyonu anlatıldı. Tezlerimiz bütün dünyaya aktarılmış oldu. Oldukça güzel etkileşimlerin aktarıldığı bir konferanstı.