Tam 100 yıl önce anti emperyalist bir devrim ile batıdan kopan Rusya’nın tekrar batı hizasına çekilmesi için Kızıl Ordu ile emperyalist devletlerin fiilen desteklediği Beyaz Ordu arasında iç savaş başlatıldı. İç savaş beş yıl (191722) sürdü. Üç milyona yakın insan öldü. ABD, İngiltere, Fransa, Japonya, Polonya, İtalya ve Yunanistan 200 bine yakın askerini ve lojistik malzemeyi iç savaşta Beyaz Ordu desteğine verdi. Sonunda batı kaybetti. 1918 sonunda Osmanlı Hanedanı Mondros Mütarekesi’ne razı olmuş ve sonu Sevr’e giden işgal sürecine izin vermişti. Ancak Mustafa Kemal liderliğinde Anadolu’da başlayan kutsal isyan, ezelden beri hür yaşamış ve asla işgal görmemiş Anadolu’da yeni bir dirilişi başlattı. Kuvayı Milliye bu dirilişin askeri gücünü oluşturdu. Ancak kısa bir süre sonra Kuvayı Milliye ile emperyalizmin kuklası Osmanlı Sarayına bağlı askeri ve gayri nizami güçler arasında iç savaş başladı. İç savaş sırasında, dönemin başat emperyal devleti olan İngiltere, Mustafa Kemal liderliğindeki Anadolu Kurtuluş Savaşı’nın gerek Sovyet Rusya, gerekse Orta Asya Türk toplulukları ile irtibatını kesmek üzere Transkafkasya üzerinde jeopolitik bir engel yaratmak istedi. İngiltere’nin bu kurgusunda batı destekli Taşnaklar Ermenistan’ı, Menşevikler Gürcistan’ı ve Müsavatçılar Azerbaycan’ı kurarak “Kafkas Seddi”ni oluşturacak ve Türk halkı Anadolu içine hapsedilmiş olacaktı. Bu yapı kısa sürdü. Atatürk ve Lenin dostluğu sonucu askeri zaferler sayesinde yıkıldı. Mustafa Kemal, Sevr’in imzalanmasından 6 ay önce 5 Şubat 1920 günü “Kafkas Seddi” üzerine şu açıklamayı yapmıştı: “Kafkas Seddi’nin yapılmasını Türkiye’nin kati mahvı projesi sayıp, bu seddi İtilaf Devletleri’ne yaptırmamak için en son vasıtalara müracaat etmek ve bu uğurda her türlü tehlikeleri göze almak mecburiyetindeyiz.”
RUSYA VE TÜRKİYE JEOPOLİTİK KADER BİRLİĞİ
5 yıl sonra 100. yaşını kutlayacak Türkiye Cumhuriyeti bugün Akdeniz ve Karadeniz setleri ile kuşatılmaktadır. Aynı durum Rusya Federasyonu için de geçerlidir. 100 yıl sonra jeopolitik kader Türkiye ile Rusya’yı batının saldırganlığı karşısında benzer endişelere sevk etmektedir. Rusya, Çin ile geliştirdiği jeopolitik işbirliği ile dünya tarihinde görülmemiş şekilde Avrasya Adasının kuzey ve doğu sahillerini emniyete almıştır. Ancak batıdan büyük bir kuşatma altındadır. Bir zamanlar batıdaki en yakın NATO sınırından 1000 km uzakta olan Moskova, bugün Polonya ve Baltık Cumhuriyetlerinin NATO üyesi olması sonucunda kuşatılmış ve en yakın yerde 300 km menzil içine girmiştir. Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO üyeliği ise Rusya için jeopolitik intihar ile eş değerdir. Diğer bir deyişle bu iki ülkenin NATO üyesi olması, 100 yıl öncesinin Kafkas Seddi’nden farklı sonuçlar yaratmayacaktır.
KARADENİZ SEDDİNİN TETİKÇİSİ: UKRAYNA
Ukrayna, son yaşanan Kerch Boğazı olayı ile ABD ve NATO’nun tartışmasız bir tetikçisi olduğunu ispat etmiştir. Bu olayın, Türk Akımı boru hattının önlenmesinin açıkça telaffuz edildiği 17 Kasım 2018 tarihli “ABDUkrayna Stratejik Ortaklık Komisyonu” Ortak Bildirisinin ardından gerçekleşmesi, NATO müttefikimizin Türkiye’nin en doğal hak ve çıkarlarını ne denli göz ardı hatta tehdit ettiğini de ortaya koymuştur. Doğu Akdeniz’de, tarihimizin denizlerdeki en büyük meydan okumaları ile karşı karşıya kaldığımız ve batı destekli askeri bir blok ile ciddi çatışma riski taşıyan bir konjonktürde Karadeniz’de Ukrayna üzerinden Rusya’yı kışkırtarak tüm NATO ve AB ülkelerini yeniden Rusya düşmanlığına teşvik etmek için bundan daha iyi bir zaman bulunamazdı.
ABD, YENİ ARAYIŞLARA ZORLANIYOR
Fransa liderinin Avrupa ordusunu savunurken ilk kez “ABD’ye karşı korunmak” kavramını ortaya atması; Almanya gibi bir küresel ekonomik lokomotifin Avrupa savunma kimliğini savunurken Rusya ile Kuzey Akım II üzerinden doğal gaz anlaşmalarını ısrarla geliştirmesi; Suriye’de köşeye sıkışmış ve opsiyonları tükenme aşamasına gelmiş ABD’nin çıkmazlarla dolu Ortadoğu siyasetinin iflası; ABD ve yakın takipçilerini yeni arayışlara itmiştir. Bu arayışların Avrasya’da geçtiğimiz yakın dönemde Çin ve Rusya önderliğinde Japonya, Hindistan üzerinden gerçekleştirilen bir çok ekonomik projenin başarısı ile de ilişkili olduğunu eklemek gerekir.
SINIR TANIMAYAN TÜRKİYE DÜŞMANLIĞI
Diğer yandan Doğu Akdeniz’de Türkiye karşıtlığı artık sınır tanımıyor. ABD ve Yunan ana akım medyasında Türkiye aleyhtarı her hafta birkaç makale yayınlanıyor. Yunan, Kıbrıs, Israil ve Mısır cephesinin her geçen gün artan saldırganlığı tatbikatlar üzerinden somutlaşırken, geçen hafta basına yansıyan haberlerden bir ABD askeri heyetinin Güney Kıbrıs’ta üs seçimi için görüşmelere ve tarihte ilk kez Güney Kıbrıs’ın Washington Büyükelçiliğinde Rum askeri ataşenin göreve başladığını öğreniyoruz. KKTC’de Türk kimliğini yitirmiş, adadaki Türk askeri varlığını işgalci olarak niteleyen bir kısım güruhun iktidar olanaklarını kullanarak, Anadolu jeopolitiğini göz ardı etmeye devam ettiği bir konjonktürde sözde çözüm süreç baskılarının da artmasını bu karmaşık tabloya ekleyelim.
SETLERİ YIKMALIYIZ
Tam 100 yıl sonra, günümüzde Kafkas Seddi’nin yerini, emperyalizmin Akdeniz ve Karadeniz setleri aldı. Bu setler içeride ülkü birliğine dayalı güçlü beraberlik dışarıda yeni ittifaklarla yıkılabilir. Aksi takdirde ciddi jeopolitik kayıplar yaşanabilir. Hükümetler, ekonomik çöküşlerin ve kayıpların hesabını verebilir, ancak jeopolitik kayıpların hesabını veremezler. Bu çok ağır bir yüktür. Türkiye’yi yeni Akdeniz ve Karadeniz Setlerine mahkum etmeye çalışan emperyalizmle mücadelede günlük iktidar oyunları veya gelecek iktidar hesapları yapılamaz. Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet iktidarı ve muhalefeti ile siyaset üstü bir konsensüs içinde hareket etmek ve gelen büyük fırtınaya hazırlanmalıdır. Bu fırtına siyasi parti ayırımı yapmıyor. Mevcut iktidar değişse bile emperyalizmin hedefleri değişmez. Jeopolitik arenaya sarsılmaz irade, bilgi, uzun vadeli vizyon ve cesaret ile çıkılır. Türkiye Atlantik kamp tarafından her alanda sıkıştırılıyor. Bu saldırı ve sıkıştırma siyasi değil jeopolitiktir. Bu saldırı ancak içerde birlik, dışarıda Avrasya birlikteliği ile önlenebilir. Hegemonyanın zayıfladığı ve yeni dünya düzeninin kurulma arifesinde içerdeki birliğimizin, dışarıda Türk Rus ilişkilerinin, Türk Çin ilişkileri ile paralel şekilde en üst seviyeye çıkarılarak geliştirilmesi gereken günleri yaşıyoruz.
Aydınlık