Mustafa Kemal, Mondros’a karşı direniyor, mütarekenin reddedilmesini istiyordu. 31 Ekim’de yurdun işgaline karşı askerlerine ateş emrini vermişti.

Avrupa ülkeleri topraklarını genişletmek, sömürgelerini arttırmak amacıyla dünyanın birçok bölgesine adım atmıştı. 20. yüzyıla gelindiğinde İttifak ve İtilaf devletleri olmak üzere iki blok oluşmuş; iki bloğun da hedefleri topraklarını genişletmek ve aynı zamanda Osmanlı’yı parçalamak olmuştu. Osmanlı buna karşılık kayıtsız kalmayıp savaşa girmişti. Avrupalıların tabiriyle “Hasta Adam” Avrupa’ya karşı yıllarca savaşmıştı. Bundan kaynaklı olarak ordu ve milletin durumu zordaydı. Vahdettin’in tahta çıkmasıyla birlikte Talat Paşa Hükümeti işbaşından çekilmek zorunda kaldı. Savaşacak gücünün olmadığını düşünen Osmanlı Hükümeti, İtilaf devletleri ile ateşkes teşebbüslerine başladı.

Mondros Mütarekesi Sürecinde Osmanlı Devleti ve Toplum

Emperyalist devletlerin Osmanlı Devleti’ni parçalama girişimleri sadece askeri anlamda bir savaş değil, aynı zamanda bir psikolojik savaştı. Özellikle İngiltere, yarattığı hayali büyüklüğü ile adeta düşmanının savaşma iradesini elinden alıyordu. Örneğin, 450 milyon nüfuslu Hindistan’ın “bir avuç” İngiliz tarafından egemenlik altında tutulması salt İngiliz asker ve polisinin baskısıyla sağlanamazdı. Bunun olabilmesi için İngilizlerin bir uyrukluk psikolojisi, bir çeşit aşağılık karmaşası yaratabilmeleri gerekiyordu. İngiltere’nin “çok uygar” kendilerinin çok geri olduğu, İngiltere’nin çok güçlü, kendilerinin çok zayıf olduğu, isyan ederlerse mutlaka yenilecekleri gibi bir psikoloji yaratılıyordu. 

Osmanlı ordusu tam anlamıyla yok olmamıştı lakin İtilaf Devletleri psikolojik savaş uygulayarak önemli oranda ülkede bu havayı yaratmıştı. Dönemin Cenap Şehabettin, Rıza Tevfik gibi bazı aydınları ve saray erkânının önemli bir kısmı bu havadan etkilenmişti. Ne yazık ki Hamidiye kahramanımız, Milli Mücadeleye önemli katkılar veren Rauf Orbay bile bu havadan etkilenmişti. Emperyalizmin psikolojik savaşının karşısında ise Türkçülük ve milliyetçilik vardı. Yusuf Akçura, Ziya Gökalp gibi vatanseverlerin Batı’nın emperyalizmine karşı ulus bilinci yaratmada önemli etkileri olmuştu. Bu yüzden Balkan Savaşları dâhil Kurtuluş Savaşı’nın sonlarına kadar milli cephenin en önemli siyasetlerinden biri Türk milliyetçiliğini alabildiğine yaymaktı.

Mondros’un İmzalanması ve Mustafa Kemal Paşa’nın Tepkisi

İttihat ve Terakki’nin ülkeden ayrılmak zorunda kalmasının ardından Ahmet İzzet Paşa Hükümeti kuruldu. Hükümeti şu sözlerle işe başlıyordu:

“Sulh u hariciye gelince: Heyetimiz bütün efradı milletin itişan olduğu müsalematı hariciyeyi bir an evvel temin için sarfı mezidi mesai eylemektedir. Amerika Reisicumhuru tarafından ilan edilmiş olan hak ve adalet esaslarına müstenid bir sulhu kemali hulus ile kabul edeceğiz.” 

Bu sözlerin ardından Mondros Mütarekesi imzalandı. Mütarekeyi imzalamak için giden heyet, Bahriye Nazırı Rauf Orbay, Kurmay Yarbay Sadullah, Hariciye Müsteşarı Reşat’tan oluşuyordu. Heyet, Limni Adası’nın Mondros limanında İngiltere’nin “Agamemnon” zırhlısında Mütareke’yi imzaladı. 

Mütareke, işgali meşrulaştırmak ve Osmanlı’nın elini kolunu bağlamak için yapılmıştı. Kısaca önemli maddeleri şöyledir:

• Çanakkale ve İstanbul Boğazları açılıyor, Karadeniz’e serbestçe geçiş sağlanıyordu.
• İtilaf Devletlerinin bütün esirleri ile Ermeni esirleri kayıtsız şartsız teslim olunacaktı.
• Osmanlı Ordusu terhis ediliyor, savaş gemilerimiz düşmana teslim edilecekti.
• Osmanlı demiryolları ve ticaret gemileri İtilaf Devletler denetiminde olacaktı.
• İşgal kuvvetlerinin ihtiyaçları Türkiye’den karşılanacak, telsiz, telgraf ve kabloların denetimi İtilaf Devletlerinde olacaktı.

Antlaşmanın maddelerine bakınca Osmanlı Devleti silahlarını bırakıyordu ve düşmana teslim olup intihar ediyordu. Mütareke adeta Türk milletinin ellerine kelepçe vurmuştu. Devlet yönetiminde kurtuluşa inanan yok denecek kadar azdı. Rauf Orbay bile Mondros’u şu sözlerle övmüştü: “Devletin bağımsızlığı, saltanatın hukuku ve milletin onuru kurtarılmıştı. Yaptığımız mütareke, ümit ettiğimizin çok üzerindeydi.” İtilaf Devletleri Osmanlı’nın neredeyse bütün imkânlarını kullanacaktı. Durum o kadar vahimdi ki Milli Mücadele karşıtı Rıza Tevfik bile mütarekenin facia olduğunu kabul ediyordu. Bu sırada Atatürk, 31 Ekim’de Adana’ya gelmiş, Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı’nı devralmıştı. Savaşın kaybedilmesine rağmen teslimiyetçi tavır takınmayan Mustafa Kemal, orduyu güçlendirmek istiyordu. Tarihler 3 Kasım’ı gösterdiğinde mütareke metni Mustafa Kemal’in eline geçti;

Atatürk mütareke için, “… Osmanlı Devleti bu mütareke ile kendini kayıtsız ve şartsız düşmanlara teslim etmeye muvafakat etmiştir. Yalnız muvafakat etmiş değil, düşmanların memleketi istilası için onlara muavenetini de vaat etmiştir…” Aynı zamanda, Sadrazam ve Başkumandan Vekili Ahmet İzzet Paşa’ya gönderdiği telgrafta yine bu mütarekeye şu sözlerle karşı çıkıyordu; “…İngilizlerin her dediğine boyun eğilecek olunursa onların ihtiraslarının önüne geçmeye imkân kalmayacaktır… İskenderun’a her ne sebep ve bahane ile asker çıkarmaya kalkışacak İngilizlere ateşle engel olunmasına 7. Ordu’ya emrettim… İngilizlerin aldatıcı hareketlerini İngilizlerden ziyade haklı görenlerle işbirliği yapmaya yaradılışım müsait değildir.” 

Mustafa Kemal, Mondros’a karşı direniyor, mütarekenin reddedilmesini istiyordu. 31 Ekim’de Reyhanlı’nın, 3 Kasım’da Antakya’nın, 5 Kasım’da İskenderun’ un işgal edilmesine karşılık ateş edilmesi emrini vermişti. 6 Kasım 1918’de de İskenderun Körfezi’ne girmeye çalışan Fransız donanması, topçu ateşiyle uzaklaştırıldı. 8 Kasım 1918’de Aliye Hanım’ın evinde yapılan gizli toplantıda Mustafa Kemal şöyle diyordu: “Şimdiden işgal kuvvetlerine karşı koymak için bir teşkilat kurun, uygun yerlere siperler kazın; gereken silah ve malzemeyi ben temin edeceğim…” 

Mustafa Kemal’in, Kanal Cephesi’nde bir köylüye “Bu dağlar beni saklar mı?” diye sorması savaşın kaybedilmesine karşılık mücadele yöntemi arayışıydı. Anlaşılacağı üzere kurtuluş arayışları fiili işgallerle başlamamıştı. Mustafa Kemal’in memleketin kurtuluşu için çabalarının sonucu Yıldırım Orduları Grubu ve 7.Ordu’nun kaldırılması oldu. 7 Kasım’da Mustafa Kemal, İstanbul’a çağrıldı.

8 Kasım’da Mustafa Kemal, Ahmet İzzet Paşa’ya gönderdiği telgrafta şunları diyordu:

“…Bugün PalyasKilis hattına kadar olan araziyi isteyen İngilizlerin yarın Toros’a kadar olan Kilikya bölgesini ve daha sonra Konyaİzmir hattının işgali lüzumu gibi tekliflerin birbirini izleyeceği ve netice olarak ordumuzun kendileri tarafından sevk ve idaresi ve hatta Osmanlı Bakanlar Kurulu’nun Britanya Hükümeti tarafından seçilmesi lüzumu gibi tekliflerin karşısında kalınması da uzak bir ihtimal değildir…” 

Atatürk’ün öngörüleri ve vatanseverlerin iradesi daha sonra gerek devlet yönetiminde gerek toplum nezdinde milli cepheyi genişletecekti. Milli cephenin genişlemesiyle birlikte kurtuluş umudu artıyordu… Bugün de emperyalist devletlerin ülkemize tehditleri karşısında milli cepheyi genişletmek Türk gençliğinin boynunun borcudur. Ekonomik krizin yol açtığı sorunlara karşılık IMF’den borç alınmasını talep etmek, S400’lerin alınmasına karşı çıkmak, Avrupa’dan kurtuluş çareleri aramak gibi teslimiyetçi tavırların milletimizin sorunlarına çare olmayıp kördüğüm attığı ortadadır. Doğu Akdeniz’de verilen bağımsızlık mücadelesi, teröre karşı mücadele, ekonomik krizin yol açtığı sorunlar dün olduğu gibi bugün de milletimizin birliği ve iradesi ile başarıya ulaşacaktır.

İshak Aykaç
TGB Eskişehir İl Başkanı

1 Sina Akşin, Kısa 20. Yüzyıl Tarihi, Türkiye İş Kültür Yayınları, İstanbul, Kasım 2018, s. 87.

2 Doğan Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi c. 1, Tekin Yayınevi, s. 15

3 Prof. Dr. Mahmut Esat Bozkurt, Atatürk İhtilali, Kaynak Yayınları, İstanbul, Ocak 2014 s.303.

4 Doğan Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi c. 1, Tekin Yayınevi, s. 14

5 Prof. Dr. Mahmut Esat Bozkurt, Atatürk İhtilali, Kaynak Yayınları, İstanbul, Ocak 2014, s.307.

6 Age, s. 305.

7 Alev Coşkun, Samsun’dan Önceki Altı Ay, s. 65.

8 Sinan Meydan, Atatürk’ ün Bağımsızlık Yolu: 1 – Adana’ daki Yedi Gün, Sözcü, 6 Mayıs 2019

9 Süleyman Hatipoğlu, TürkFransız Mücadelesi, Ankara, 2001, s.33.

10 Atatürk’ ün Bütün Eserleri, C. ll, Kaynak Yayınları, Kasım 2003, s.279.

tgb.gen.tr