İran Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani'nin ABD tarafından katledilmesi sonrasında Tahran ve Lübnan Hizbullahı'ndan üst üste 'intikam' açıklamaları geldi. Peki İran, ABD ve İsrail'i nasıl vurabilir?

ABD Başkanı Donald Trump, 2019 Nisan'ında İran Devrim Muhafızları Ordusu’nu “yabancı terör örgütü” olarak nitelemiş, ardından İran da ABD’nin Merkez Kuvvetler Komutanlığı ve bağlı birliklerini “terörist” ilan etmişti. Karşılıklı restleşmenin ardından dün gece İran Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani, ABD güçleri tarafından Bağdat'ta hedef alınarak şehit edildi. Süleymani'nin şehadeti, başta İran olmak üzere bölgedeki pek çok ülkenin tepkisini çekti. İran'ın dini lideri Hamaney ve Hizbullah Genel Sekreteri Nasrallah "intikam" açıklamaları yaparken, sosyal medyada 3. Dünya Savaşı konuşulmaya başlandı.

İran'ın ise ABD'yi hedef alması için yalnızca Washington'u vurmasına gerek yok. Netanyahu'nun Yunanistan ziyaretini iptal ederek acilen Tel Aviv'e dönmesi de hedeflerden birinin İsrail olduğunu gösteriyor. Çünkü Süleymani, herkesten önce İsrail tarafından defalarca suikastla tehdit edilmişti. Süleymani'nin yerinin MOSSAD tarafından bildirildiği iddiaları da dolaşmaya başladı. Peki İran, ABD ve İsrail'e karşı hangi silahlarını kullanabilir?

1. PETROL FİYATLARI

Büyük çapta bir İran misillemesi, Amerika’nın bölgedeki üsleri ile müttefiklerini hedef alabilir. Fakat en etkilisi, böyle bir misillemede Hürmüz’deki petrol akışının durdurulması olacak. İran’ın Hürmüz’ü kapatması doğrudan petrol fiyatlarını etkileyerek büyük bir artışa neden olabilir. Bu da küresel ekonomiyi durgunluğa sokacak kadar önemli bir ekonomik hasara yol açacaktır. Yüksek maliyetler, ABD'nin neredeyse kesinlikle savaşa katılacağı anlamına geliyor.

Bu saatten sonra, Basra'yı kullanan hiçbir ABD tankerinin güvende olduğunu söylemek mümkün değil.

2. CASUS AĞI

İran, Güney Amerika ve Kanada gibi beklemeyeceğiniz yerler dahil, çok geniş çapta bir casus ağına sahip. İran dış politikasının en önemli unsurlarından biri olarak, düşmanlarına saldırmak için bu ağı kullanma potansiyeli gösteriliyor. 1992 yılında Arjantin’de İran yanlıları tarafından İsrail Büyükelçiliği’nin basılması ve 1994’te Yahudi topluluk merkezinin bombalanması buna örnek. İsrail’in pek çok İranlı nükleer bilimciye suikast düzenlemesinin ardından Gürcistan ve Hindistan’da İsrailli diplomatların hedef alınması ve Hizbullah’ın Tayland ve Bulgaristan’daki eylemleri de benzer nitelikte. 2011 yılında Washington’daki bir restoranda Suudi Arabistan'ın ABD Büyükelçisi’ne yönelik suikast hazırlığının ortaya çıkması da İran’ın gücünü gözler önüne seriyor.

Yani İran, bu hain saldırının ardından dünyanın pek çok yerinde çeşitli operasyonlara girişebilecek güçte. Bu saldırılar, ABD’yi de vurma potansiyeline sahip ve örtülü olması gerekmiyor.

3. BALİSTİK FÜZELER

İran uzmanları, Ortadoğu’daki en çeşitli balistik füze cephaneliğinin İran’da olduğu konusunda hemfikir. Libya ve Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti yardımı ile geliştirilen İran füze programı, şimdilerde İsrail ve bölgedeki diğer birçok hedefe ulaşabilecek bir dizi silahı barındırıyor. Batı Avrupa’yı bile vurabilecek füzeler üzerinde çalışan İran, bunlarla Afganistan’daki ABD birliklerini ya da Ürdün’deki düşmanlarını da rahatça hedef alabilecek. Suudi Arabistan içinse orta ve kısa menzilli füzeler geliştiriliyor.

Tabi yapılan bazı araştırmalar, Suudi Arabistan’daki petrol tesislerinin veya İsrail’deki nükleer reaktörlerin vurulmasının oldukça zor olduğunu gösteriyor. Tel Aviv’i vurmanın, Dimona’daki nükleer tesisi vurmaktan çok daha kolay olacağı değerlendiriliyor.

İran’ın balistik füzeleri, Demir Kubbe sistemini aşacak şekilde tasarlanıyor. İsrail’in antifüze sistemi Arrow ise henüz test edilmiş değil. Ancak asıl soru, füzelerin güvenilirliği ve çatışmanın sürdürülebilirliği olacak. Eğer füzeler doğru hedefleri vuramazsa veya İran'ın ateşleyecek çok da bir şeyi yoksa, İsrail muhtemelen mağdur görünümünden çıkmayacak.

4. HİZBULLAH

Lübnan Hizbullahı, İran’ın en eski ve en güvenilir müttefiklerinin başında geliyor. 2006 yılında yaşanan İsrailHizbullah savaşı, bu müttefikin dünya çapında tanınmasını sağladı. İsrail’i kendi toprakları içinde vuran, gemilerini batıran ve askeri teknoloji açısından ne derece ileri olduğunu gözler önüne seren Hizbullah, haklı bir üne kavuştu. Hizbullah lideri Hasan Nasrallah da İsrail’i yenebilen ilk ve tek Arap lider olarak tarihe geçti.

O dönemden bugüne değişen ise Suriye’deki durum oldu. Hizbullah savaşın içine girdi ve kaynaklarını bu cepheye yığdı. Bu savaşta üst düzey Hizbullah liderlerinden Imad Mughniyah hayatını kaybetti. Fakat savaşla birlikte İran, Hizbullah’ı silahlandırmaya ve eğitmeye hız verdi. Şimdilerde Hizbullah’ın cephaneliğinde on binlerce füze olduğu ve İsrail Kara Kuvvetleri’ne karşı kendini savunacak eğitimli savaşçıları bulunduğu belirtiliyor.

İsrail Hava Kuvvetleri, Suriye üzerinden Hizbullah’a giden yardımı kesmek için sürekli operasyon düzenliyor. Bu operasyonlarda; Fateh110 balistik füzesi, SA17 karadan havaya füzeler, Ukrayna üzerindeki Malezya uçağını düşüren sistemin gelişmiş versiyonu ve 2006’da İsrail korvetini batıran füzelerin geliştirilmiş hali olan Yakhont füzesi gibi çok sayıda füze imha edildi.

İsrail’in operasyonlarının Hizbullah’ı ne kadar durdurabileceğine ilişkin tahminler ise değişiyor. Her ne kadar Fateh110’un imhası ile Hizbullah’ın İsrail askeri üslerini vurması; SA17’lerin imhası ile İsrail uçaklarının vurulması ve Yakhont’lar ile İsrail Donanması’nın hedef alınması engellense de, bu durumun geçici olacağı değerlendiriliyor. Yakın dönemde, bölgede giderek artan deniz taşımacılığı ile İsrail'in açık deniz doğalgaz tesislerinin hedef olabileceği belirtiliyor.

Yeni silahlar olmasa bile, Hizbullah’ın roketleri bile İsrail’e ciddi zarar verme, İsrail şehirlerini kaosa sürükleme ve kara birliklerini zorlu bir çatışmaya çekme kabiliyetine sahip. Hamas korkutucu olsa da, Hizbullah kategorik olarak farklı bir güç olmaya devam ediyor. Bununla birlikte, büyük bir soru işareti daha var: Hizbullah’ın Suriye’deki savaşta gücünün ne kadarını kaybettiği bilinmiyor.

5. İRAN’IN FİLİSTİNLİ DOSTLARI

İran, her zaman Müslüman dünyası içinde Filistin Davası’na en net desteği veren ülke oldu. Şu an Tahran yönetimi, İsrail'in işgaline karşı direnişin kilit destekçisi. İran’ın bu davadaki geleneksel dostu ise Hamas. Hamas’ın Gazze Şeridi’ni kontrol etmesi ve giderek artan füze yetenekleri, onları İsrail için zorlu bir rakip haline getirdi. Daha önce Tel Aviv’i vurabileceklerini de gösteren Hamas, Netanyahu’nun adeta rüyalarına giriyor. Ancak Suriye'deki savaş, İran ile Hamas ilişkisini ciddi şekilde tahrip etti. Sünni grupları desteklemeyi seçen Hamas, Beşar Esad'a karşı cephe aldı. Bunun üzerine İran, her ay Hamas'a gönderdiği on milyonlarca dolarlık yardımı kesti ve Hamas da İran'la İsrail arasındaki bir çatışmaya karışmayacağını açıkladı. Ancak, Muhammed Mursi’nin hükümeti Mısır’da devrildiğinde, Hamas’ta da işler tersine döndü. Müslüman Kardeşler’le birlikte hareket eden Hamas’a cephe alan Sisi yönetimi, Hamas’ın yeniden İran’la yakınlaşmasını sağladı. Fakat Hamas’ın yeniden İran’a dönmesi için daha ne kadar ‘dayak yemesi’ gerekir, bilinmez.

İşte bu yüzden İran, Filistinli İslami Cihat (PIJ) başta olmak üzere Hamas'tan daha radikal olan Filistinli hareketlerle bağlar kurdu. PIJ’ın Hamas’tan daha güvenilir bir müttefik olacağını düşünen Tahran’ın aklında ise tek bir soru var: Ne kadar etkili olabilirler?

Çünkü mevcut çatışmalarda İsrail’in Demir Kubbe füze savunma sistemi, Filistinlilerin roketlerinin çoğunu etkisiz hale getirdi.

Elbette İsrail bu koşullarda güvende değil ve kara operasyonlarına yoğunlaşmış durumda. Bir çatışma durumunda İran’ın istediği de bu. Kısaca Demir Kubbe, İsrail’e kara harekatına öncelik vermesi için imkan tanıyor. Ve önceliğinin Hizbullah olacağı açık.