Her gün basında çıkan haberler yetmezmiş gibi, bu acı kayıplardan politik kazanç sağlamaya kalkışanlar son noktayı koydu. Bir uzmana danışmanın zamanı geldi, dedik. Bilimsel olarak bu eylemi açıklayacak, önlem olarak akıllı fikirli önerilerde bulunacak birilerine danışmalıydık. Unvanları Prof, Dr, Doç olan bazılarının sosyal medya hesaplarında kendilerini “İntihar uzmanı” olarak ilan ettiğini gördük, onları atladık. Psikiyatri uzmanı Prof. Dr. Aytül Çorapçıoğlu Özdemir’in kapısını çaldık. Nezaket ve sorumluluk gösterip sorularımızı yanıtlamayı kabul etti. Aydınlatıcı olması dileğiyle sunuyoruz.
‘PSİKOLOJİK OTOPSİ GEREK’
* Fatih'deki toplu intihar (ya da cinayet) vakası, ardından Antalya'dan bir ailenin siyanürle toplu ölümü ve geçen hafta benzer intihar haberlerini okuduk. Üst üste gelen bu haberleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Adli bir vaka mı? Günümüz şartlarında bir cinnet mi?
Haberlerin birbiri ardına gelmesinde maalesef intiharlarda çok önemli bir gerçek olan taklit intiharlarının da rolü var. Bugün de yine İstanbul’da bir aile daha topluca yok oldu. Bu üç olayın da hem adli, hem psikolojik hem de sosyal boyutu var. Olayların ayrıntılı incelenmesi sırasında adli otopsi kadar psikolojik otopsi yapılması da önemli ve sır perdesinin aralanması için önemli.
‘HER ÜÇ SANİYEDE BİR’
* İntihar eğiliminin arttığı ya da yaygınlaştığı iddiası sizce doğru mu? Bu konuda istatistik bilgisi var mı?
Maalesef doğru. İntiharın insanlık var olduğundan beri süregelen bir sorun olduğu düşünülüyor. Ancak bugün gelinen noktada, dünyada intihar ortalaması yüz binde 16'dır. Yani her 40 saniyede bir kişi intihar ederek ölürken her üç saniyede bir kişi de intihar girişimde bulunmaktadır. Bu haliyle intihar her yıl yaklaşık 1 milyon kişinin yaşamını yitirmesine yol açan çok önemli bir halk sağlığı sorunudur.
İntihar oranı dünyada her yıl artmaktadır. Ülkemizde de son 40 yılda yüzde 50 artış göstermiştir.
‘KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARI ALGIYI DEĞİŞTİRDİ’
* Bizim toplumumuzda "intihar" algısı, geçmişte ve bugün nasıldı? Bu konuda bir değişim var mı?
İntihar algısının zaman içinde toplumsal anlamda nasıl değiştiği çeşitli disiplinlerce araştırılmıştır.
Tarih boyunca intihar edenlerden korku duyulduğu, gurur duyulduğu, tamamen normal kabul edildiği dönemler olduğu gibi, intiharın keskin bir yasak olarak ele alındığı ve intihar edenlerin Allah’a isyan eden günahkarlar olarak görüldüğü çeşitli dönemlerden geçilmiştir.
Günümüz toplumunda intihara yönelik algı değişikliğini asıl sağlayan, bu durumu bilimsel olarak açıklayan sosyoloji ve psikoloji disiplinleri olmuştur. Psikoloji, intiharı bireyin içsel ya da dışsal çatışmalarıyla baş edememesinin bir sonucu, sosyoloji ise, toplumun içinde bulunduğu kaotik durumun yarattığı bir sonuç olarak niteler. Bu bağlamda günümüzde intiharı algılayış biçiminin bilimsel çerçevede oluştuğu söylenebilir. Algının değişmesinde en büyük rolü oynayan da kitle iletişim araçlarıdır.
Çoğunluğu Müslümanların oluşturduğu Türk kültüründe intihar hoş karşılanmamakta ve Kur’anı Kerim’de “Kendinizi öldürmeyiniz” diye buyrulmaktadır. Hz. Muhammet’in hadislerinde de intihar kesin bir dille yasaklanmıştır. Ama gelinen çağda konuya farkındalığın artması, intihar girişiminde bulunanlarla empati yapılması ve konunun duyarlıkla ele alınması, çözüm bulunması için çok önemlidir.
‘BİR TEHDİT YA DA İNTİKAM VEYA YARDIM MESAJI’
*İntihar nedir? İnsan neden intihara kalkışır?
Kolayca bir anlam veremediğimiz, anormal olarak değerlendirdiğimiz insanın kendi canına kıyması eylemi, son derece karmaşık ve acı verici bir olaydır. Bundan dolayı intiharın herkes tarafından doğru bulunan, kabul edilebilir bir tanımını yapmak da oldukça güçtür. Çünkü, intihar olgusu ile ilgili bir konuyu açıklayabilmek için sağlam temellere dayanan bir tanım gerekmektedir. Ama konu doğası gereği sağlıklı bir bilimsel araştırma yapmayı olanaksız kılmaktadır.
İntihar konusu ile doğrudan veya dolaylı olarak ilgilenen herkes, kendi bakış açısından hareket ederek bir tanım yapmaya çalışmıştır. Yani konuyla ilgilenen kişi sayısı kadar çeşitli intihar tanımları vardır.
Psikoloji alanındaki çalışanlar intiharın içsel faktörlerini öne çıkarır. Oysa, sadece içsel faktörlerin ele alındığı, toplumsal faktörlere hiç değinmeyen bakış açısı, toplumsal bir varlık olan insanın intihar eylemini açıklayabilmekten uzaktır.
İntiharı bir tür yardım isteme; tehdit ya da intikam metodu olarak da görebiliriz. İntihar sözlü veya sözsüz, dolaylı veya dolaysız bir mesajdır. Yapılan birçok araştırmanın ortak sonucuna göre, intihar edenlerin üçte ikiden fazlası bu niyetlerini eylemlerinden çok az bir zaman önce birçok şahsa çeşitli kereler ifade etmiştir.
İnsanı intihara iten çeşitli nedenler vardır. Bedensel ve ruhsal hastalıklar, ekonomik sıkıntılar, aile içi geçimsizlik ilk üç sırada yer almaktadır.
‘ÇOĞU ZAMAN ÖNCEDEN BELLİ EDERLER’
* İntihar kararının nedenleri fiziksel midir, psikolojik midir? Tedavisi/önlenmesi mümkün müdür?
İntihara sebep olan faktörler arasında kronik bir hastalığın varlığı önemlidir. Özellikle de ağrılı ya da uzuv/ işlev kaybı yaratan hastalıklar önemlidir. Bundan sonra alkol ve madde bağımlılıkları gelir. Ruhsal hastalıklardan en çok major depresyon ve bazı psikoz türleri önemlidir. Çoğu kişi öncesinde birçok davranış ve konuşması ile de intihar edeceğini belli etmektedir. Özellikle ‘Kendime zarar vermekten korkuyorum’, ‘Yaşamak anlamsız geliyor’, ‘İntihar dışında başka çare kalmadı’ cümleleri dikkate alınmalıdır. İntihar girişimleri de çok önemli bir göstergelerdir. Sayıları arttıkça ölümle sonuçlanma olasılığı da artar.
‘ÖNLENEBİLİR BİR TUTUM’
* "Doğuştan intihara meyilli" diye bir cümle, bilimsel olarak doğru mudur? "Borçlarını ödeyemedi, canına kıydı" ya da "çok yalnızdı, yaşamak istemedi" tespitleri gerçeği yansıtıyor mu?
Ekonomik sıkıntılar intihar olasılığını ciddi biçimde artırmaktadır. Ama “intihara doğuştan meyilli olmak” vs tehlikeli ön yargılar. Depresyondaki kişilerde bile intihar etme arzusu kısıtlı bir süre için olur. Kurtarılabilirlerse, hayatlarının geri kalan kısmını mutlu olarak yaşayabilirler. İntihar doğru yaklaşımla önlenebilir bir durumdur.
‘YABANCILAŞMA İLE BESLENİYOR’
* İntihar kararının sosyolojik (ya da toplumsal) ayağı var mıdır? Kişinin yaptığı işe, çevresine, topluma karşı yabancılaşması, intihar eğilimlerini besler mi?
Kesinlikle. Ünlü sosyolog Durkheim tarafından da açıklandığı gibi ekonomik krizler, toplum yapısında hızla meydana gelen çalkantılar, bireyin yaşam koşullarını, manevi değerlerini etkilediğinden bir kuralsızlığa yol açmakta ve intihar riskini artırmaktadır. Bu tür intiharlara anomik intiharlar denir.
‘TÜRK KÜLTÜRÜNDE HOŞ KARŞILANMAZ’
* Günümüz toplumunda intihara sempatiyle ya da hoşgörüyle bakmak, bir tür teşvik söz konusu mu?
İntiharların nedenlerini ve intihar edenleri anlamaya çalışmak intihar olgusuna sevgi ve hoşgörüyle bakmak demek değildir. İntihar bazı kültürlerde utanç verici ya da umutsuz bir durumdan çıkış yolu olarak kabul görmektedir. Ama Türk kültüründe intihar genelde hoş karşılanmaz ve dini açıdan uygun bulunmaz.
YÜZDE 90'INA HASTALIK EŞLİK EDER
* İntihar eğilimine, en çok hangi yaş grubunda rastlanır? Bu eğilime karşı, ebeveyn, öğretmen ve basın başta olmak üzere kurumlara uyarınız var mı? Varsa başlıcaları nelerdir?
İntihar girişimi en çok gençler arasında yaygındır. Ölümle sonuçlanma oranı ise yaşlılarda daha fazladır. İntihar girişimi kadınlarda, ölümle sonuçlanma ise erkek intiharlarında daha fazladır. İntihar olgularının yaklaşık yüzde 90’ına bir ruhsal hastalık eşlik etmektedir. Bu nedenle ruhsal hastalıkların erken dönemde saptanması ve intihar riski olan bireylerin uygun şekilde tedavi edilmesi ayrı bir önem kazanmaktadır. Toplumumuzda giderek azalmakta da olsa psikiyatri bölümüne başvurmak ve tedavi olmakla ilgili ön yargılar ve damgalanma korkusu, ihtiyacı olan insanların tedaviye ulaşmasına engel olabilmektedir.
Ayrıca intiharla ilişkili damgalanma, intiharların saklanması riskli bireylerin uygun ruh sağlığı hizmetlerine ulaşmasını engellemektedir. Toplumun ruhsal hastalıklar ve intihar konularında sağlıklı bilgilenmeleri bu damgalanmayı azaltacaktır.
Toplumu bilgilendirme konusunda medyaya gerçekten önemli işler düşüyor. Basına yansıyan intihar haberlerinde kullanılan dil, fotoğraflarda haberin veriliş tarzında yapılan özendirme, intihar yöntemiyle ilgili teknik bilgilerin ayrıntılı verilmesi gibi konularda çok daha dikkatli olunması, hayati önem taşıyor. Bunu son yaşanan toplu intihar olaylarında da acı biçimde yaşadık maalesef. İntihar için seçilen yol bir taklit aracı olmakta, sınırda düşüncesi olanlara eylemlerini gerçekleştirebilmek için yol göstermekte, cesaret vermektedir. Şu anda bu konu gündemden düşene dek siyanür satışının engellemesi, yayınlara çok sıkı kurallar getirilmesi gibi önlemler acilen alınmalıdır.
‘İNTİHAR EDEN YÜCELTİLMEMELİ’
Haberciler toplumsal bir mesaj amacı olmayan bireysel intiharları mümkün olduğunca haber yapmamalı. İntihar illa haber yapılacaksa yönteme değinilmemeli, en basit bilgilerle, ayrıntılara girmeden haber yapılmalı, intihar davranışına yönelik alternatifler vurgulanmalı ve intihar olayı ve intihar eden hiçbir zaman yüceltilmemelidir. Haber romantik, dramatik bir anlam yüklenmeden verilmelidir. İntihara yol açan depresyon, madde bağımlılığı gibi hastalıkların tedavisinin olduğu vurgulanmalı ve nasıl yardım alınacağı konusunda bilgi verilmelidir. Belki intihar girişiminde bulunup kurtulan, hayatını yeniden düzene koyan, intihar girişimi sonuçlanmadığı için mutluluk duyan insanların da haberi yapılmalıdır.
Aileler ve öğretmenler davranış değişikliklerine karşı özellikle dikkatli olmalı. İntihar etmekle ilgili bazen dikkat çekmek amaçlı da olsa konuşmaları ciddiye almalıdır.
‘ÖFKEYİ BEDENİNE YÖNELTME HALİ’
Sonuç olarak bireyin içinde yaşadığı toplumda hak ve adaletin yeterince olmadığını düşünmesi çaresizlik ve öfke duygusunu arttırır. İntihar açıkça ruhsal bir hastalığın yarattığı hezeyanlı düşünce nedeniyle meydana gelmiyorsa çoğunlukla çaresizlik hisseden birinin, içinde var olan öfkeyi kendi bedenine yöneltme halidir. Toplumda azalmış olan adalet duygusunu yeniden tesis etmek ve yükselen öfkeyi azaltmak ise yöneticilerin görevidir.
TÜRKİYE 100. SIRADA
* İntihar sıklığında 2. Dünya Savaşı yıllarından 21. yüzyıla kadar Norveç hep birinci olarak kayıtlara geçiyordu... Ülkelerin intihar sıklığında dünya sıralaması nasıl bir göstergedir? Nasıl yorumlamak gerek? Türkiye kaçıncı sırada?
Şimdi tam olarak öyle değil. Eskiden ilk sıralarda yer alan ülkeler, aldıkları önlemlerle biraz daha iyi bir duruma gelmişler.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO)'ne göre, son 45 yılda tüm dünyada intihar oranları yüzde 60 artmıştır. İntihar, günümüzde tüm ülkelerdeki ölümlerin ilk 10 nedeni arasında sayılmaktadır. İntiharların yüzde 70'ten fazla bölümü düşük ya da orta gelir seviyeli ülkelerde görülmektedir.
WHO'nun 2019 yılı raporuna göre dünyada intihar oranının en fazla olduğu beş ülke, sırasıyla şöyle: Litvanya (Yüz binde 31), Rusya (Yüz binde 31), Guyana (Yüz binde 29.2) ve Güney Kore (Yüz binde 26.9).
İntihar oranının en az olduğu ülkeler ise yüz binde 0.8 ile yüz binde 0.5 arasında değişen oranlarla Karayipler Adaları'nı oluşturan Bahamalar, Jameika, Grenada, Barbados ve Antiga ve Barbuda. Türkiye ise en fazla intihar yaşanan ülkelerin oranlar üzerinden sıralandığı listenin 100. sırasında bulunuyor.
Gelişmiş bazı ülkelerde intihar oranları şöyle: İzlanda: 21,7; ABD: 21,1; Norveç: 13,6; Almanya: 13,6; İngiltere: 11,9.
Türkiye’de intihar oranı yine de gelişmiş ülkelerdeki oranın altında. Dini etkiler ve nispeten hâlâ güçlü sosyal destek, aile bağları, intihara karşı koruyucudur.
Aydınlık