Aksam.com.tr’nin sorularını yanıtlayan Burleigh, "Türkiye’nin NATO’nun en güçlü ikinci askeri gücü ve tarihi savaşlarla dolu bir ulusa sahip olması dolayısıyla, Batı’nın Türkiye’yi kaybetmeyi göze alıp alamayacağına ilişkin soruya Hayır’ derim. Ne Yunanistan ne de ABD’nin neoconları tarafından desteklenen İsrail, NATO’nun güneydoğu kanadında Türkiye’nin yerini doldurabilir" sözlerini kullandı.
İngiliz tarihçi yazar Michael Burleigh, S400 ve F35 meselesi üzerinden “Türkiye’nin NATO üyeliğini sorgulayan” kesimlere yanıt verdi. Türkiye’nin NATO’nun en büyük ikinci gücüne ve geçmişi savaşlarla dolu bir ulusa sahip olduğunu vurgulayan Burleigh, birliğin güneydoğu kanadında ne Yunanistan’ın ne de ABD’nin neoconları tarafından desteklenen İsrail’in bu boşluğu doldurabileceğinin altını çizdi.
Aksam.com.tr’den Osman Özdemir’in sorularını yanıtlayan İngiliz yazar Burleigh, Türkiye’nin Rusya’dan aldığı S400 hava savunma sistemleriyle ilgili olarak, “Türkiye bağımsız bir ülkedir. Bu da, istediği herhangi bir yerden herhangi bir silahı satın alabileceği anlamına gelir. Rusya, ortak üretim de dahil olmak üzere S400 hava savunma sistemleri konusunda ABD’nin sunamadığı kadar iyi bir teklifle geldi” diye konuştu.
'SUNİ ARGÜMANLAR ÖNE SÜRÜLÜYOR'
Bir NATO üyesinin birlik dışından bir ülkenin ürettiği silahları kullanıp kullanamayacağına ilişkin soruyu yanıtlayan Burleigh, şu ifadeleri kullandı:
“S400’lerin, F35 yazılımı için bir ‘tehdit’ oluşturduğu iddiası, henüz göremediğim bazı ‘delillerle’ destekleniyor. Fakat Donald Trump’ın ABD’de göreve gelmesinden bu yana pek çok suni ulusal güvenlik argümanın öne sürüldüğünü ve yalnızca ticari getirilerin artırılmasına ilişkin uygulamalar gördük. Bunların arasında Çin’in çelik ve alüminyumu ile Huawei’nin 5G teknolojileri de bulunuyor.”
'TÜRKİYE, TAMAMEN BAĞIMSIZ BİR GÜÇTÜR'
Kendi güvenlik endişeleri doğrultusunda kendi dış politikasını izleyen Türkiye’nin bağımsız karar alma hakkı olup olmadığına ilişkin konuşan Michael Burleigh, şöyle konuştu:
“Türkiye ABD’nin bir kolonisi değil, tamamen bağımsız bir güçtür. ABD dışında hiçbir NATO üyesinin Türkiye’yi bu doğrultuda eleştirmediğinin altını çizmek isterim.”
'EŞİT MESAFELİ BİR İLİŞKİ DE MÜMKÜN'
Son dönemde Türkiye’nin NATO’dan çıkarılmasını talep eden uluslararası kalemlerin Türkiye’yi Rusya ve Çin’e daha fazla yaklaştırıp yaklaştırmayacağına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Burleigh, şunları kaydetti:
“ABD öncülüğünde sürdürülen bu kriz, Türkiye’nin düşüncesi üzerinde etkili olacaktır. Ankara yönetiminin Çin ve Rusya’yla yakınlaşabileceğine ilişkin pek çok fikir olmasına rağmen, Batı ile Doğu arasında “eşit mesafeli bir ilişki” kurulmasını savunanlar da mevcuttur.”
'TARİHİ SAVAŞLARLA DOLU BİR MİLLETE SAHİP TÜRKİYE’NİN YERİNİ DOLDURAMAZLAR'
Batı’nın Türkiye’yi kaybetmeyi göze alıp alamayacağına ilişkin konuşan tarihçi yazar Michael Burleigh, NATO’nun güneydoğu kanadında Türkiye’nin yerini hiçbir gücün dolduramayacağını vurgulayarak şunları söyledi:
“Batı’nın müttefiklerini ‘kaybedeceğine’ inanmıyorum. Çin sivil savaşında Çan Kay Şek, Mao’ya karşı mağlup olmuştu; fakat ABD, 1949 yılında Çin’i ‘kaybetmemişti’. Türkiye’nin NATO’nun en güçlü ikinci askeri gücü ve tarihi savaşlarla dolu bir ulusa sahip olması dolayısıyla, Batı’nın Türkiye’yi kaybetmeyi göze alıp alamayacağına ilişkin soruya ‘Hayır’ derim. Kıbrıslıların ve Yunanların, NATO’nun güneydoğu kanadında Türkiye’nin yerini doldurabileceğini düşünmüyorum. İsrail’in de, bütün sorunlarıyla birlikte, bu kombinasyon içerisinde yer alabileceğini sanmıyorum. ABD’nin yeni muhafazakarlarının (neocon) isteği, tabii ki bunun gerçekleşmesidir.”
'TÜRKİYE BUGÜNE DEK HEP FERASETLİ KARARLAR VERDİ'
Ulusal güvenlik noktasında NATO’dan beklentileri birçok kritik zamanda karşılanmayan Türkiye’nin NATO’ya karşı bugüne dek herhangi bir kayıtsızlığı olup olmadığını yanıtlayan tarihçi Burleigh, şu sözleri kullandı:
“Kuzey Kıbrıs meselesini bir kenara bırakırsak, Türkiye’nin bugüne dek NATO’nun herhangi bir kararına karşı geldiğine tanık olmadım. Türkiye, 2003 yılında Irak’ın işgaline ortak olmamakla son derece ferasetli bir karar verdi. 2015 yılında Katar’ın savunulması için harekete geçilmesi de doğru bir karardı. Türkiye güçlü bir ülke olmasına rağmen, PR (tanıtım) konusunda iyi görünmüyor. Batı tarafından fonlanan terör örgütü PKK/YPG’nin yürüttüğü kampanyayla kıyaslandığında bile bu böyle. Büyükelçiliklere ve onların basın ofislerine çok iş düşüyor. Türkiye belki de yürüttüğü kamu diplomasisinde acil bir reform gerçekleştirmelidir.”