Seçimlerin ardından belirlenen ekonomi yönetiminden beklentiler yüksek. Öncelikle Türkiye'nin ağır ağır yuvarlandığı ödemeler dengesi krizi tehlikesinin önlenmesi gerekecek. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Nureddin Nebati'den görevi devralırken “Türkiye'nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmamıştır." ifadelerini kullandı. Bu sözler üzerine Şimşek'in kendinden önceki dönemi üstü kapalı olarak sert bir dille eleştirdiği yorumları yapıldı. Malum futbol kulüplerinde ve önceki koalisyon hükümetleri döneminde “enkaz devraldık” çıkışı meşhurdur. Bu söylemi kullandığınızda yapacağınız her şey mübahtır. Oysa şubat ayında ülkemizin 12 ilini vuran Kahramanmaraş merkezli depremlerin 100 milyar doları aşan faturası gerçekten de ekonomide bir enkaza neden olabilirdi. Enflasyon karşısında ücretleri baskılamak yerine, EYT başta olmak üzere ücretlilere yönelik yapılan düzenlemelerin maliyetlerinin de bütçede delik açtığını unutmamak lazım. Hazine ve Maliyesi'nden Merkez Bankası'na ekonomi yönetiminin, bu büyük hasar ve giderlere rağmen Erdoğan'a seçim kaybettirmeyecek adımlarla süreci bugüne getirdiğini öncelikle not edelim. Buraya döneceğiz.

FAİZ SİLAHI ALINMASAYDI

Aydınlık'ta yayımlanan haberlerimizde halihazırda zaten seçimlerden sonra bazı politikalarda normalleşme yaşanacağını bankacılık sektörü kaynaklarımız ve bizzat dönemin Hazine ve Maliye Bakanı Nebati'nin açıklamalarına atıfla sizlere aktardık. Şu haliyle salt Mehmet Şimşek'in ekonomi yönetiminin başına geçmesi yüzünden normalleşme yaşanacağını beklemek saflık. Önceki yönetimin seçimler yapılana kadar durumu kotarmak için elindeki bütün enstrümanları kullandığını geçen süreçte gördük. Hafta sonu kaleme aldığımız haberde döviz fiyatını tutmak ve ekonominin motorunu durdurmamak için nette 20 milyar dolardan fazla brüt rezerv yakıldığını sizlere aktardık. En zor süreci, üstelik elinde bir para politikası yapıcısının en kuvvetli silahı faiz olmadan yürüten bir Merkez Bankası yönetimi varken, şimdi birileri kalkıp Merkez Bankası'na Amerika'dan başkan ithal etmeye kalkıyor, hayretle izliyoruz doğrusu.

EKONOMİ SOĞUTULACAK MI?

Dün Borsa Gündem adlı haber sitesinde Mehmet Şimşek'in Cumhurbaşkanı Erdoğan'a bir "Ekonomi Eylem Planı" sunduğu öne sürüldü. Site bu eylem planını da kamuoyu ile paylaştı. Hazine ve Maliye Bakanı nezdindeki kaynaklarımıza sorduğumuzda konudan haberdar olmadıklarını ifade ettiler. Yani planın doğruluğu tartışmalı.

Ancak plana baktığımızda para politikasından eğitime, sanayiden dış ticarete kadar birçok konu başlığı var. Eğer doğru ise cari açığı kapatmak için ithal ikameci politikalardan söz ediliyor. Mevcut ekonomi yönetimi de zaten ithal ikamesini özendirmek için bir dizi politika setini uygulamaya koymuş, ithalata alışmış iş dünyamızın bu pek hoşuna gitmemişti. Cari açığı kapatmak için ekonominin soğutulması da öngörülüyor. Bunu yapmak için Şimşek'i göreve çağırmak yerine mevcut Merkez Bankası Yönetimine faiz artırın, kredileri kesin denilebilirdi. Yine Şimşek tarafından Cumhurbaşkanı'na sunulduğu iddia edilen çalışmada açıkçası faiz artırmak ve parasal sıkılaşma yoluyla ekonomiyi soğutarak cari dengeyi düzeltmek dışında mevcut yönetimin halihazırda uygulamadığı tek bir unsur göremedik. Bir de kredilerin katma değerli yatırımlara yönlendirilmesi var ki o zaten mevcutta uygulanan selektif kredi politikasından başka bir şey değil.

FAİZİ KEYFİNE Mİ İNDİRDİ?

Seçimler öncesi dolar fiyatı 20 TL'nin altında tutuldu. Bu sayede vatandaşın algısı da yönetildi. Kredi kanalları son haftalara kadar açık tutuldu. Buna rağmen iş dünyasının “finansman bulamıyoruz” şikayetleri bitmedi. Buraya döneceğiz dedik ya oraya dönelim. Berat Albayrak görevden ayrılıp Lütfi Elvan ve Naci Ağbal gelince, Ağbal faizi yüzde 19'a çekmişti. Bunun Külliye'de pek hoş karşılanmadığı biliniyor ki aylar sonra bir gece yarısı görevden alındı. Sonra Şahap Kavcıoğlu, Merkez Bankası Başkanı oldu. Faiz indirmeye başladı. O dönem enflasyon beklentileri yüksek iken faiz indirmenin sakıncalı olduğunu, fiyatlama davranışlarını bozacağını hem Aydınlık sayfalarında, hem Ulusal Kanal'da katıldığımız programlar da hem de Twitter'daki iletilerimizde vurguladık. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın “enflasyonun nedeni faizdir” diskurundan hareketle göreve getirdiği Başkan Kavcıoğlu bu yolu tercih ederek, beklentileri yönetmeye çalıştı. Kur patlayınca Bakan Nebati'nin de dahil olduğu ekip KKM'yi hayata geçirdi. Böylece mevduatlarda liralaşma sağlandı. Ancak dolarize ülkemiz dolar kafalı olmaktan vazgeçmedi.

ASLINDA OLAN NEYDİ?

Dr. Cevdet Akçay, Ekonomik Araştırmalar Forumu'nun bu yılbaşında düzenlediği oturumda politikalar iyi niyetli olsa da ekonomik aktörler nezdinde ortaya çıkan ahlaki rizikoya işaret ederek, neden düşük faiz politikasının işlemediğini anlatmıştı. Geçenlerde ekonomi yazarı Uğur Gürses ile sohbet ederken o anımsattı. Daha önce Berat Albayrak'ın politikalarını Külliye'ye şikayet eden bizim iş insanları Naci Ağbal faizi yüzde 19'a çekince yine Külliye'nin yolunu tutmuşlardı. “Krediler çok pahalı” diye seslenen iş dünyasının sesi duyulmazdan gelinmedi elbette. Sonra düşük faiz politikasına geçildi ama ahlaksız piyasamız onu da kendi çıkarı için kullandıktan sonra artık yeter demeye başladı. Bir de tabi Merkez Bankası ile ilgili akla hayale sığmayacak bir ton bilgibozumunun sosyal medyada eski merkez bankası başkanlarınca dahi yayıldığını hatırlatalım. Faiz silahı bizzat Külliye tarafından elinden alınan Merkez Bankası ile Hazine ve Maliye Bakanlığı bu ortamda bir yanda enflasyonist etki yaratmasın diye dövizi tutarken ihracatçıdan kur tokadı yedi, öteki yanda vatandaşın alım gücü düşmesin ve depremzedeler sahipsiz kalmasın derken bütçe delindi, bir başka tarafta zaten kısıtlı kaynakları selektif kredilendirme ile ithal ikameci katma değerli yatırımlara yönlendireyim derken işletmesini kamunun sağladığı ucuz finansman ile yüzdürmeye alışmış basiretsiz iş dünyasının hışmına uğradı.

Yani düşük faiz politikası sürdürülürken birçok cephede savaş verildi ama buna rağmen bir şekilde işler kotarılarak yol kazası olmadan seçimleri Erdoğan'ın kazanması sağlandı. Ancak iş bir ödemeler dengesi krizi riskine erişince belli politikalardan geri adım atılması zorunluluğu doğru. Tam da bu noktada piyasa uygulanacak politikaları satın alsın diye bütün başarılarına rağmen birileri kurban edilerek birileri kurtarıcı olarak getirildi.

İşte Bakan Mehmet Şimşek'in “Türkiye'nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmamıştır." sözünün özü bence budur.

Geçen dönemde bu faiz konusunu hem Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu ile hem de önceki dönem Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati ile bizzat konuşmuş bir gazeteci olarak şu iki hususu da dikkatinize sunmak isterim: Evvela millet ne Londra'ya ne Washington'a oy veriyor. Yüzde 52 Ankara'ya oy verdi. Milletin iradesini kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan da faiz konusunda “Nas var” diyerek tavrını koydu. O noktadan sonra aşağıdakiler ekonomiye yol kazası yaptırmadan buna uygun politika seti geliştirerek bugüne kadar işleri getirmeyi başardılar. Yani faiz konusunda Erdoğan ile aynı görüşte olmayan çok kişi olabilir ama millet iradeyi ona verdi. Atanmışlar değil seçilmişler ülkeyi yönetiyor. Bu birinci husus.

O SUNUM UNUTULMASIN

İkinci husus şudur: Gelişmiş ekonomilerde enflasyon yüzde 0 ile 2 iken Türkiye'de yüzde 810'lardaydı. Onlarda enflasyon 57 katına çıkınca bizde de o kadar çıkıverdi. Bu ortamda faiz artırmak seçeneği kullanılsaydı ekonomi derin bir durgunluk ve işsizlikle seçimlere giderdi ve tencere kaynamadığı için iktidar kaybedebilirdi. Bunun yerine ödemeler dengesi tarafında tahribat uğruna istihdam öncelendi. Ekonomide iyikötü yoktur tercihler vardır. Seçimden sonra tercihler bir miktar değişmiş görünüyor ancak geçen dönemin kazanımları ve bilhassa Başkan Şahap Kavcıoğlu, Para Politikası Kurulu Üyeleri Murat Çetinkaya, Emrah Şener'in üstün çabaları ve son enflasyon raporunda yer alan milli projelerin ülkenin cari dengesine yapacağı katkıya ilişkin sunum unutulmasın. Bir de ekonomiye dair her türlü eleştiride esprili söylemleriyle şimşekleri üzerine çekerek Erdoğan'ın doğrudan hedef alınmasını önleyen Nureddin Nebati.

Türkiye'nin çıkış yolu batık bankalardan ithal edilen vitrin finans yöneticilerinde değil ülke ekonomisinin dinamiklerini bilen milli duruşu olan kadrolardadır.


Recep Erçin/Aydınlık