Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi, getirdikleri yeni kuralla en iyi film ödülünü alacak filmin çeşitlilik üzerine bazı kriterleri karşılaması gerektiğini duyurdu. Oscar için belirlenen kriterler tartışma yaratmıştı.Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) eski başkanı Tunca Arslan getirilen dört maddelik standartlar hakkında açıklamalarda bulundu.
Gece KALAYCI / VeryansınTV
Geçtiğimiz günlerde Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi, getirdikleri yeni kuralla en iyi film ödülünü alacak filmin çeşitlilik üzerine bazı kriterleri karşılaması gerektiğini duyurması tartışmalara neden olmuştu. ' Çeşitlilik kuralı' adı altında yapılan 4 maddelik standartlar kadınların, ırksal ve etnik grupların, LGBTİ+ ve engelli bireylerin temsiliyetini içeriyor.
Oscar ödüllerini veren Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi'nin getirdiği düzenlemeler hakkında görüşlerine başvurduğumuz Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) eski başkanı olan sinema eleştirmeni Tunca Arslan getirilen dört maddelik standardın sinemanın ruhuna aykırı olduğunu belirterek, senarist ve yönetmenin baskı altında kalacağını söyledi. Kararın ticari yönüne dikkat çeken Arslan, Hollywood'un ikiyüzlülüğüne vurgu yaptı.
İşte Tunca Arslan'ın açıklamaları:
"Birincisi bu düzenlemeler sinema sanatı açısından özelde bir ilerlemeymiş gibi görülüyor ama bence aslında bir gerilemeye tekabül ediyor. İki hafta öncesine kadar Berlin Film Festivali'nde “kadın oyuncu”, “erkek oyuncu” ayrımı kalktı.
“Ödüllendirmede sadece oyuncu ödülü verilecek, kadınerkek ayrımı yapılmayacak” denildi. O zaman da tartışılmıştı. Akademi'nin aldığı karar bununla çelişkili.
Berlin'de yapılan sinema dünyasının bu tür organizasyonlarını gerçekleştirenler ile bu tür kurumlarda kafa karışıklığı olduğu anlaşılıyor.
Bir tanesi diyor ki “cinsiyet ayrımını kaldıracağız”. Oscar ödülleri için tam tersi söyleniyor: “Cinsiyeti vurgulayacağız!”
Gerek kamera karşısında, gerek yapım ekiplerinde böyle bir anafor, bir girdap oluşmuş durumda.
Bir takım kriterler getiriliyorlar filmin yapım aşamasına ilişkin, beyaz perdede seyredilen üretime ilişkin. Bu kararlara baktığımız zaman ve bunlar bire bir uygulandığı zaman bir dönem sonra pek çok insan şunu demeye başlayacak “Ya bunlarda ne kadar kötü filmlermiş.”
Bu da sinema sanatına, sinema tarihine büyük bir haksızlık olacak. Örneğin Stanley Kubrick filmleri, Charlie Chaplin filmleri, Tarkowsky filmleri, Kurosawa'nın filmleri, Orson Welles'in filmleri, bizde Yılmaz Güney'in filmleri…
Çünkü bunların hiçbirisi sinema tarihinin yüzlerce başyapıtının, sinema sanatını var etmiş sanatçıların, yaratıcı yönetmenlerin filmleri, hepsi sanatsal anlamda birer başyapıt olmakla birlikte bu kriterlere uymadıkları için devre dışı kalmış olacaklar.
KARAR TÜMÜYLE ENDÜSTRİYEL
İkincisi bunların tümüyle endüstriyel ve ticari kararlar olduğunu düşünüyorum.
Hepimiz hatırlarız İngiltere Futbol Ligi'nde Prömiyer Lig'de birden Japon ve Koreli futbolcular oynamaya başladı. Bütün büyük takımlar muhakkak birer Koreli ya da Japon futbolcu transfer etmeye bakıyordu.
Çünkü maç naklen yayınlandığında o ülkeye satmak, daha çok izlenmek, marka değerini Uzak Doğu ülkelerine de taşımak için bu tür yöntemlere başvurdular.
Oscar ödüllerini veren Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi'nin işi bu derece ince ince kotalara boğması da aslında endüstriyel bir karar. Ben bunun arkasında ne kadın özgürlüğünün ne dezavantajlı gruplar diye tanımlanan grupların gerçekten eşitliğine, özgürlüğüne dönük kavramlar olmadığını düşünüyorum. Bunun da ötesinde son yıllarda kültürel bir atak olarak hep LGBT+ bireyler olarak tanımlanan gruplar üstünden bir kültürel rüzgar estiriliyor. Yozlaşma yayılmaya çalışılıyor.
YARATICILIĞI KISITLAYAN KURALLAR
Aslında bunun da nedenleri zencileri, kadınları ya da engelli bireyleri savunmak değil… Özellikle bu tür kurumlarda; sinema endüstrisi, sanat dünyası gibi yerlerde eş cinsellerin lobi faaliyetlerinin gayet güçlü olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla ticari yönünün çok daha ağır bastığını düşünüyorum.
Bunun uygulanabilirliğini göreceğiz. Benim görüşüm bir film çekmek, bir senaryo yazmak bu kadar yoğun matematik işi olmaması yönünde.
Bir taraftan yönetmenin öncesinde senaryo yazarının da özgürlüğünü kısıtlayan şeyler. Bir takım hesap kitaba zorlayan şeylerin yaratıcılığı öldüreceğini düşünüyorum.
“Ayrımcılığı ortadan kaldırmak amaçlı” deniliyor. Aslında zaten avantajlı olan gruplar var. Hollywood'da Yahudi olmak ya da LGBT+ bireyi olmak bir dezavantaj değil avantajdır. Bunları daha görünür kılmak, sektörde var etmek amacıyla yapıldığı söylenen değişikliğin başka bir kültürel rüzgar amacıyla düzenlendiğini düşünüyorum.
Kısacası gerek Berlin'de alınan kararlarla onlarla çelişik olmasına rağmen Oscar için alınan kararın sinema sanatına hiçbir yararı olmayacağını düşünüyorum.
Pratikte uygulanması çok zor şeyler. Filmlerin kamera arkasında yüzde kaç oranında kadın çalıştığı ya da engellinin çalıştığı ya da bir göçmenin çalıştığı, Afrika kökenli set işçilerinin çalıştığı gibi ayrıntılara boğulacak bir faaliyet değil sinema...
Son olarak Hollywood neredeyse başından beri bu konuda bir iki yüzlülük içindedir.
Aklınıza getirin çoğu filmi. Muhakkak siyah bir karakter filmlere monte edilir. Ya Vietnam'da savaşan numunelik bir siyah olur ya da Amerikan yerlisi kökenli bir karakter olur.
Bunlar hep göz boyamak için yapılan şeyler. Amerika Birleşik Devletleri'nde yüzyıllardır siyahlara yapılanlar ortada.
Onların koşullarını iyileştirmek adına hiç bir önlem alınmadığı ortada. Sadece siyahlarda değil bütün göçmenlerle birlikte o göz boyayan, öne çıkartılan küçük rötuşlara rağmen gerçeklik hiç öyle değil.
Oscar’ın bundan sonraki serüveninde tüm ayrıntıların, sinema sanatı açısından çok işlevsel olmadığını düşünüyorum.
Büyük kafa karışıklığı ile alınıp biraz tepeden inme dayatılan kararlar."