Çin’in Hubei eyaletinin Wuhan şehrinde ortaya çıkan korona virüsü (resmi adıyla COVID19 virüsü) ile birlikte adeta çöplüğe dönmüş sosyal medyada komplo teorilerinden, yalan yanlış bilgilere kadar her şeye ulaşabiliyorsunuz. Fakat iş doğru bilgiye gelince, bunun için uğraşmanız gerekiyor.
Bu durum sadece koronavirüsü ile ilgili değil. Seçimlerden doğal afetlere, askeri operasyonlardan ekonomik krizlere kadar her meselenin sırrını ya da “büyük resmini” veriyormuş gibi görünen temelsiz komplo teorileri görebilirsiniz. Yalnız bunlardan korunmak için maalesef el yıkamak ya da maske takmak işe yaramıyor!
Özellikle fotoğraflar üzerinden yayılan birçok paylaşım gerçeği yansıtmıyor ama zihinlere gerçek olarak kazınıyor. Takdir edersiniz ki bunu en iyi yapan Batı medyası. Dünyada birçok ülkede ajansları, temsilcileri olan ve çok sayıda paylaşım uygulamasını elinde tutan Batı, algı imâl etme konusunda çok etkili.
Çin’de çıkan virüsten sonra, Çin’in felakete sürüklendiği hatta dünyayı da felakete sürüklediği sürekli dillendiriliyor. Artık virüs konuşulmamakta, virüsten dolayı Çin devleti, Çin Komünist Partisi ve Çin halkı suçlu çıkartılmaya çalışılmaktadır.
ÇİNLİLER BÖCEK YA DA YARASA YEMİYOR
Çin halkına ‘böcek yiyen’ ya da ‘yarasa yiyen’ diye hoş olmayan sıfatlandırmaların yapılmasını Çin’de yaşayan Türkler olarak üzülerek karşılıyoruz. En yaygın yanlışlardan birisi Çin halkının normal olarak böcek ya da yarasa tükettiğidir.
Çin halkı işgaller ve iç savaşlar geçirmiş bir halk ve büyük kıtlıklar sonucu böcek gibi şeyler zorunlu olarak tüketilmiştir. Fakat şu an için böyle bir şey görmeniz oldukça zor. Sosyal medyada şov yapmak amaçlı yenilen böcek görüntüleri Çin mutfağını yansıtmamaktadır. Kaldı ki virüsün kaynağının bu olduğuna dair şu ana kadar hiçbir kesin delil bulunmamaktadır. Yalnızca tahmin edilmektedir.
ÇİN'İN KRİZ YÖNETİMİNİ BÜTÜN DÜNYA ALKIŞLADI
İkinci sırada ise Çin Komünist Partisi’ne yöneltilen yoğun saldırı geliyor. Öncelikle şunu baştan belirtelim, 20022003 yıllarında SARS virüsü ile mücadelede edindiği tecrübelerden ve hatalardan çıkardığı derslerden sonra ÇKP, bu sefer virüs salgınıyla mücadelede gösterdiği üstün performansla bütün dünyadan takdir toplamaktadır. 9 günde inşa edilen 1000 kişilik hastanelerin ve virüsle mücadele eden doktorlar herkesin zihnine kazınmıştır.
En başta 11 milyonluk nüfusa sahip olan Wuhan şehrinin tamamen karantinaya alınması olağanüstü bir uygulamadır ve Dünya Sağlık Örgütü’nün üyeleri tarafından “kahramanca” olarak nitelenmiştir. Batı yayınlarında dahi Çin’in ekonomik gelişimini feda ederek bütün toplumun ve insanlığın yararı için cesur adımlar attığı gibi yorumlar yer almıştır.
DSÖ BAŞKANI'NDAN XI JINPING ÖVGÜSÜ
Dünya Sağlık Örgütü Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus, bizzat görüştüğü Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in konuya hakimiyetini ve kriz anında yöneticilerini yönlendirmedeki başarısını övmüştür. Ayrıca ÇKP Merkez Komitesi, Çin’in 2020’de yoksulluğu bitirme hedeflerine uygun ve daha etkin bir kriz yönetimi yürütülmesi için Hubei Eyaleti Parti Sekreteri Jiang Chaoliang’ı görevden alarak yerine Şanghay Yerel Hükümet Başkanı Ying Yong’u atamıştır.
PANİKLE MÜCADELE VE HALKI DOĞRU BİLGİLENDİRME
ÇKP, yalanla mücadele konusunda da son derece caydırıcı. Virüsle ilgili yalan ve halkı paniğe sevk eden paylaşımlarda bulunanlar, 15 yıla kadar cezayla yargılanabilir. Örneğin, sürekli virüsle ilgili biyolojik silah propagandası yapan bir Çinli tutuklandı.
Ayrıca devletin geliştirdiği telefon uygulamalarıyla salgına dair sürekli güncel bilgiler paylaşılıyor ve tehlike arz eden bölgedeki vatandaşlara anlık uyarılar yapılıyor. 1,4 milyarlık bir ülkede sosyal medya üzerinden yayılan panik havasını dağıtmak, halkı doğru bilgilendirmek ve yönlendirmek, en az virüsle mücadele kadar önemlidir.
En çok kullanılan sosyal medya uygulaması WeChat üzerinden istediğiniz anda en yakın doktorla iletişime geçip durumunuzu aktarabiliyorsunuz. Tüm bunları yaparken elindeki en büyük avantaj ise sosyal medya araçlarının Çin’e ait olması. Yerli ve milli araç üretmede başarılı olan Çin, sosyal medyasını da aynı şekilde kendi uygulamalarıyla işletiyor.
VİRÜSÜN DİLİ, DİNİ, IRKI VAR MIDIR?
2009’da ABD California’da çıkan domuz gribinde 6 ayda dünya genelinde 13.000’e yakın kişi hayatını kaybetti ve virüs toplamda 200’den fazla ülkeye yayıldı. Peki, hiç sosyal medyada ya da gerçek hayatta Amerikalılardan kaçıldığını ya da tüm Amerikalara hastalıklı, virüslü muamelesi yapıldığını gördünüz mü? Görmedik, doğrusu da bu. Ama iş Asya ve Afrika’ya gelince bu insanlar vebalı muamelesi görüyor. Bunun başat nedeni Batı’nın medya ve kültür emperyalizmi aracılığıyla zihinlerimize yerleştirdiği oryantalist bakış açısıdır. Bir insanın Çinli ya da çekik gözlü olduğu için virüslü muamelesi görmesi ırkçılıktır. Hele salgına maruz kalan masum insanların “bunu hak ettiği” gibi yorumlar insanlıktan çıkmaktır.
TÜRK DEVLETİNİN DOĞRU TUTUMU
Korona virüsü ile mücadelede başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere devletin bakanlıkları ve Türkiye Cumhuriyeti Pekin Büyükelçiliği başarılı operasyonlar gerçekleştirerek hem iki ülkenin ilişkilerini geliştirmede önemli tutum almış, hem de sadece Türk vatandaşlarının değil, çevre ülkelerin de vatandaşlarını Wuhan’dan tahliye ederek örnek bir operasyona imza atmıştır. Çin’e ilk olarak yardım eden ülkeler, Japonya, Türkiye ve Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti oldu. Türkiye’nin insanı ve tıbbi yardım malzemesi yollaması, Çin halkı tarafından sevinç ve şükranla karşılandı.
Çin’de yaşayan Türk vatandaşları da Çin halkıyla dayanışma sağladı. Çin’de öğrenim gören öğrencilerin oluşturduğu Türk Öğrenci Birliği bir video hazırlayarak Çin halkına destek mesajı yayınladı. Bütün bu yapılanlar Çin halkı tarafından büyük şükranla karşılandı ve teşekkür mesajları geldi.