Prof. Dr. Atakan Hatipoğlu, Kayseri’de başlayan kışkırtma girişimlerini değerlendirdi. Türkiye’nin kararsız politikalarının Batı’nın Türkiye için oyunlarına fırsat sağladığını vurgulayan Hatipoğlu, göç politikası için somut çözümleri Aydınlık’a anlattı

Kayseri de başlayan göçmen karşıtı protestolar Türkiye’nin birçok iline yayıldı. Provokatif eylemler sonrası 474 şahıs gözaltına alındı. Gözaltına alınan şahısların 285’inin çeşitli suçlardan (Göçmen kaçakçılığı, yaralama, uyuşturucu, yağma, hırsızlık, mala zarar verme, cinsel taciz, dolandırıcılık, parada sahtecilik, tehdit, hakaret, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma v.b.) adli kaydı olduğu tespit edildi. Türkiye’de karışıklık yaratma ve kışkırtma girişimlerinin nedenlerini Prof. Dr. Atakan Hatipoğlu anlattı. Göç politikası için çözümler sunan Hatipoğlu, “Sadece yasaların düzeltilmesi, cezaların arttırılması yeterli değil. Anlayışın değişmesi gerekiyor. Sosyolojik boyutlar görülüp toplum politikaları geliştirilmeli.” ifadelerini kullandı.

Göç politikasına somut çözümler  Resim : 1
Prof. Dr. Atakan Hatipoğlu

‘SÖMÜRGECİ BATI’NIN BEDELİNİ ÖDÜYORUZ’

Batı’nın sömürgeci politikalarının bedelinin bir kısmını Türkiye’nin ödediğini, Türkiye’nin esasen göç için Transit ülke olduğunu fakat göç sorunların basit, geçici sorunlar olarak görülmemesi gerektiğini belirten Hatipoğlu:

“Bugün asıl sorun uluslararası göç. Göç yollarına baktığımız zaman Türkiye’nin hedef ülke değil transit ülke olduğunu görüyoruz. Bu göçler dünyanın az gelişmiş bölgeleri Afrika’dan, Orta Doğu’dan, Latin Amerika’dan, Kafkasya’dan… Daha çok geçmişte Batı müdahalesine maruz kalmış, bu yüzden de uluslaşamamış, ulusal ekonomi inşa edememiş, refah yaratmakta başarısız olmuş, oldurulmuş ülkelerin halklarının çeşitli iç savaşlar, çatışmalar, kışkırtmalar, kriz gibi faktörler yüzünden göç ettiğini biliyoruz.

Barış içinde yaşayabilecekleri, iş bulabilecekleri yerlere doğru kaçtığını görüyoruz.

Bu olgu bize iki şey anlatıyor. Birincisi uluslararası göç engellenemez. Bu insanlara kimse “herkes yerinde kalsın ve iç savaş, çatışma, soykırım, büyük ekonomik yokluklar, açlıklar içinde yaşasın” diyemez.

İki Batı bir bedel ödüyor. Geçmişte izlediği sömürgecilik siyasetinin yarattığı sonuçların bedelini bir göçün konusu olarak ödüyor. İnsanlar Avrupa ülkelerine kaçmaya çalışıyorlar. Türkiye burada esasen transit.

Bizim gibi ülkeler batının geçmişte izlediği sömürgeci siyasetlerinin yarattığı küresel göçün transit ülkesi de olsa bedeline ortak oluyorlar. Biz sömürgeci bir geçmişe sahip değiliz ama sömürgeci ülkelerin yarttığı bedelin maalesef bir kısmını ödüyoruz.

Uluslararası göçü, yasa dışı göçü gelip geçici, basit bir olay gibi düşünmemek lazım. Bir insan akınıyla karşı karşıyayız. Bu insanlar neye mahal olursa olsun kaçmak, göçmek istiyorlar. Basit bir iş değildir. Devlet politikası düzeyinde ele alınması gerekmektedir. Bu bakanlık, jandarma sahil güvenlik botlarıyla falan altından kalkamayacağımız bir iştir.

Göç politikası üretirken meseleyi hem ulusal düzeyde makro hükümetin bütün yetkilerini, imkanlarını devreye sokan şekilde hem de uluslararası olarak ele almalıyız. Hedef, transit ülke gibi ülke statüler var. Bu ülkelerin kendi aralarında bir iş birliği yapması lazım. BM’nin devreye girmesini gerektiren bir boyutun da hesaba katılması gerekiyor.“ dedi.

Göç politikasına somut çözümler  Resim : 2

GÖÇ POLİTİKASINA SOMUT ÇÖZÜMLER

“Somut olarak yapılması gerekenler var” diyen Hatipoğlu, göçmen sorununa ilişkin çözümleri sıraladı:

1 Güvenlik açısından zafiyetleri ortadan kaldırmak lazım. Sınır güvenliği konusunda tedbirleri arttırılmalı.

2 Mafya, kaçakçılar her zaman devletin içindeki bağlantıları sayesinde direnebilir. Emniyetin, polislerin, politikacıların içinde bağlantıları vardır. İnsan kaçakçılığına aracılık eden ciddi yerli iş gücü var. Bu insanları para karşılığında kaçıran, Kaçabilecekleri noktalara götüren, onlara bot vs. temin eden insanlar var. Bu insanlarla mücadelede cezaların ağırlaştırılması gerekiyor. İnsan kaçakçılığı yapan kişilere baktığımız zaman yakalanmalarının çok büyük bir bedeli olmadığını görüyoruz. Daha önce yakalanmış kişilerin daha sonra da bu işi sürdürmeye devam ettiklerini biliyoruz. Onlarında takibinde ve cezalandırılmasında daha ağır bedellerin devreye sokulması gerekiyor.

3 Yasal açıdan kendilerine sığınma hakkı verilmiş kişiler için söylüyorum. Gettolaşmanın engellenmesi gerekiyor. Bakın Kayseri olaylarında provokasyon olduğu çok açık. Doğal bir tepki değil bu. Ama bu provokasyonların dayandığı bir temel var. Kuvvet aldıkları bir zemin. Bu zeminin başında da yabancının, ötekinin, düşmanlaştırılan, nesneleştirilen kesimin nüfus yoğunlaşmasına izin verilmesi var.

Geçmişte hükümetler, AK Parti hükümeti Suriyeli sığınmacıların belli bölgelerde çok yoğun olarak yerleşmesine, oradaki nüfus bileşenini kendi lehlerine çevirmelerine, giderek kendi içlerine kapanarak bir tür getto oluşturmalarına izin verdi. Bu çok büyük bir nefret besleyicidir. Yabancı düşmanlığını besleyici bir unsurdur. Mahallemizdeki 3, 5 tane Suriyeli vatandaş insanlar için tehlike algısı yaratmaz.

İçine giremediğiniz, tamamen Suriyelilerden oluşmuş bir mahalle, ilçe nüfus bileşeni değişmesiyle “ülke elden gidiyor” gibi algı yaratır. Kilis’te, İstanbul’un çeşitli yerlerinde olduğu gibi. Kışkırtma söylemlerini besleyen bir zemin yaratır. Gettolaşmanın engellenmesi bir başka tedbir unsurudur.

Bu liste uzatılabilir ama özetle olgu zannettiğimizden daha büyük, daha kalıcı, daha uzun sürelidir. Bununla mücadelede sadece yasaların düzeltilmesi, cezaların arttırılması yeterli değil. Anlayışın değişmesi gerekiyor. Sosyolojik boyutlar görülüp toplum politikaları geliştirilmeli.”

Göç politikasına somut çözümler  Resim : 3

‘ATILAN KARARSIZ ADIMLAR KIŞKIRTMALARA OLANAK SAĞLIYOR’

Türkiye’nin kararsız tutumunun, adımlarının kışkırtmalara ve batının Türkiye için planlarına fırsat sağladığını vurgulayan Hatipoğlu, şöyle konuştu:

“Kayseri’de ki olaylara ilişkin baştan süreci şöyle anlatabiliriz. Açılım sürecinin kapanması, PKK ile mücadelenin yeniden başlaması arkasından FETÖ’cülerin, bu ajanların belinin kırılması, bunlarla mücadelenin başlaması gibi bir dizi gündem üzerinden Türkiye, 2014’ten sonra batıyla olan ilişkilerinde belli bir mesafeye girmeye başladı.

Batıyla Türkiye ilişkileri nesnel açıdan arkada bıraktığımız yıllarda olduğu gibi sürdürülemez nitelikte. Batının, başta ABD’nin Orta Doğu’da, Kafkasya’da ihtiyaç duyduğu, izlenmesini talep ettiği siyasetlerle Türkiye’nin ulusal çıkarları artık yapısal olarak çelişmeye başladı. Bu uzlaştırılabilir olmaktan çıkmaya başladı.

Ya Amerika’nın istediği olacak ve Türkiye bir bölünmeye uğrayacak ya da Türkiye kendi bütünlüğünü, egemenliğini koruyacak. Bunun ortası yok. Bu yapısal çelişme hükümetin içinde kısmen kavranıyor. Muhalefetin içinde çoğu kez kavranmıyor. Batıyla iyi ilişkiler kurarak, provakatif kanalları açık tutarak, kendi ihtiyaçlarımızı onlara iyi anlatarak batıyı ikna edebileceğimizi düşünen bir kesim var. Bu hükümetin içinde de var. Muhalefette daha da fazla.

Türkiye bu nesnel çelişmeyle bağlantılı olarak Amerika’yla, batıyla olan ilişkilerinde ulusal egemenliğini ve çıkarlarını savunmakta ne kadar kararlı durursa, içerideki kışkırtmalarda o kadar azalır. Ne kadar kararsız durursa o kadar üzerine oynanan oyunlar, Amerikan yanlısı karara dönüşerek tehdide yer açan bir pozisyonda yer alır.

Erdoğan yönetimi, Mehmet Şimşek’lerin Hazine ve Maliye Bakanı olması, sıcak para peşine düşme gibi bir dizi uygulamayla ekonomide sıkıştıkça batıyla olan ilişkileri düzeltme ve diyalog kapıları açma yoluna gidiyor. Dolayısıyla tavizkar davranma eğilimlerine giriyor. Bu eğilimler kışkırtılmaya açık her türlü imkanı sağlıyor. Suriyeli göçmenler meselesi, AleviSünni çelişmesi, TürkKürt çelişmesi vs. Karıştırılabilir ne varsa ülkede, dünyanın bütün ülkelerinde hatta dinsel, mezhepsel çelişkiler kullanılıyor.

Ülkeler için kaşımaya açık şeyler bunlar. Sorun bunların kim tarafından kaşındığıdır. Türkiye’de bu kaşımaya açık çelişkiler Türkiye’nin batıyla olan ilişkilerindeki çelişkili, kararsız, tutarsız davranışlarının sonucudur. Buradaki amaç hükümete diz çöktürmek, tamamen teslim almak. Kararsız olanı işbirlikçilikte ve bağımlılıkta kararlı hale getirmek.

Bu tehditlerle Türkiye’nin milli çıkarlarını koruma konusundaki duyarlılıklarını, hassasiyetlerini izole edeceği hesaplanmaktadır. Bu hesapları yapanlar tarafından bu Kayseri’de ki gibi olaylar için düğmeye basılır. Sadece düğmeye basanların varlığı değil, bastıranların, Türkiye’yi kışkırtırsanız, karışıklık yaparsanız sizi teslim alacaklarını düşündürten, onları cesaretlendiren hükümet siyasetlerinin bir payı var burada.”

Göç politikasına somut çözümler  Resim : 4

SURİYE İLE İŞBİRLİĞİ OLSA BU NOKTAYA GELİNMEZDİ

Başından beri Suriye ile işbirliği içine girilmiş, mesafe katledilmiş olsaydı bu kışkırtmaların işe yaramayacağı bir noktaya varmış olurduk. Hükümet hem Şimşek’lerle sıcak paranın peşine düşüp siyasi tavizler vermekte istekli görünüp hem de Suriye’yle, Rusya’yla, kendi komşularıyla işbirliği yapma, egemenliğini Doğu Akdeniz’de savunma gibi bir tutumda gözüküyor.

Dünyadan bakan bütün aktörler, Türkiye ve dünya siyasetine yön veren bütün güçler “Türkiye orada mı burada mı?” diye soruyorlar. Bunlar İç işlerini karıştırma yeteneği olan, böyle bir eğilimi olan elbette ki başta Amerika olmak üzere emperyalist batı ülkeleri. Kendilerinden yana tutumu kararlı hale getirmek için ekonomik baskılar, kapılı kapılar ardından siyasal telkinler yapıyorlar.

Bunların işe yaramadığı noktalarda Türkiye’yi zaafa düşürecek “Ben sana yapma demiştim” mesajlarının anlaşılmasına yol açacak böyle kışkırtmalar yaparlar. Bu kışkırtmalara prim verildiğinde tam da istenilen yere gelinir. Giderek daha kararlı bir batı işbirlikçisi konumuna sürükleniriz. Türkiye bölünmeye doğru gider. Dolayısıyla Kayseri’deki kışkırtmalara prim vermemek, bunlara direnmek, asayişi sağlamak, TürkiyeSuriye dostluğunda ısrar etmek gerekir.

Türkiye'nin ulusal egemenlik, bağımsızlık, birlik, bölünmeme siyasetine hizmet edecek şeyler yapılmalı. Ne kadar diz çökerseniz o kadar bölünmeye hizmet edersiniz.”

Aslı Erişen 

Aydınlık